TÜM VEDALARIM
Beni alıp yerlere atıp, sürükleyip tozlara bulayan, tek şeyin vedalar oldugunu biliyorum.
Çoğuna gözyaşı döktüm, birazına da el salladım. Çok azını nefretle andım.
Severim ben vedaları; vedalar sırasında dökülen gözyaşlarını, sıkı sarılışları, buruk bakışları, avuç içine buruşturularak sıkıştırılmış kağıt mendilleri, rimelin kararttığı göz kenarlarını..
Vedalarla doludur hayatımız, kimisi buruk, kimisi dönmeyecek, kimisi özlemle beklenen. Hepimizin vardır vedası, hatırlamak ya da hatırlamak istemediği.
Çok vedam var benim. Kızarak, gülümseyerek, kızararak hatırladığım. Vedanın illaki bir insana yada bir canlıya olmasından öte, bir duyguya da veda edebileceğimi çoktan öğrendim ben. Duygulara vedam daha sık yaşanmakta benim hayatımda... Cahit Sıtkı'nın da dizelerinde dediği gibi;...
Yaş otuz beş! Yolun yarısı eder. Dante gibi ortasındayız ömrün. Delikanlı çağımızdaki cevher, Yalvarmak, yakarmak nafile bugün, Gözünün yaşına bakmadan gider. |
Yolun yarısına tek bir senem kalmışken, hesaplaşayım dedim onlarla. Çekip çıkarayım, anılarımın en kuytu köşesinden. Vedalarım nedense hep arkalara itilmiş, biraz mahzun bakmaktalar bana. Silip, tozlarıyla birlikte gönüllerini de alayım. Hayat geçmekte. Biz yaşayıp yaşlanırken, vedalarımız bile acılardan arınmış, tertemiz olmuş, ızdırap vermiyor artık.
Unuttuklarıma affettireyim kendimi, kızdıklarımla barış imzalayayım. Dedim ya 35'e bir senem kaldı, önce vedalardan başlayayım iç hesaplaşmama. En zoru onlardır çünkü, en korkulası, en anlaşılmaz ve anlatılmaz olanı.
Hayatımda küserek veda ettiklerimi anımsamaya çalışıyorum. Yok kimse, bulamıyorum. Dedim ya büyüdüm artık, büyümekte ne demek yolun yarısına gelmişim neredeyse, küsecek zaman kalmadı belki de.
Genç bir kızken veda ettiğim erkek arkadaşlarım geliyor, sıkıştırılmış, itip tepiş sığdırılmış anı bölmeme. Ne kadar tanış var orada, sayamıyorum. Annem, babam, benim 12 yaşındaki hırçın halim, sevgili kardeşim Ebru'nın lüle lüle saçlı olduğu zamanlar, ilkokul yıllarım, ilk evimiz, ilk converce marka mavi ayakkabım, ablamın aldığı içi mavi taşlı Hislon marka ilk saatim, ilk isyanım, ilk sevgilim... Onlar çoktan dost olmuşlar, ben vedaların gölgesinde onları unuturken.
Hasretleri, kavuşmaları sevdiğim kadar seviyorum tüm vedalarımı. Onların hepsinde ben varım diye belki de.
En gözü yaşlı vedam geliyor anılarıma, kendini öne doğru atarak, öteki vedalarımı itip kalkalarak. Her zamanki gibi arsız, her zamanki gibi dokunaklı. Yirmidört yaşındayım şimdi. Gencecik ama güçlü bir veda bu. Günlerce akabilen gözyaşlarımın anısı geliyor burun deliklerimi titreterek. Hatırlamak istemediğim tek vedam bu olmalı diyor içimdeki ses. Kızgın değilim, unuttum seni, nergislerini de unuttum, kokuları da yok artık... Salata Bar'daki çılgın Ankara gecelerimizi ise hiç hatırlamıyorum. Sen affedilmeyecekler sırasına gir lütfen ve orda kal. Bu tarafa geçmek için çabalama. Bugün senin anılarına veda ediyorum. Ama hala küsüm sana. O döneme dair hatırlamak istediğim tek şeyin, beni atlattığın yılbaşı gecesinin hemen ertesinde torpido gözünden kucağıma döktüğü nergislerdi. O koku hep kaldı burun deliklerimde. Yolu yarılarsam kokularda yok olur, ben farkına varmadan.
26 Kasım 1996, Ankara'ya senenin ilk karı yağıyor. Geç kalmış bir kar bu. Her taraf bembeyaz, dışarda alabildiğine bir soğuk. İşte o gece evlendik Anadolu Kulübünde. Bana göre dünyanın en güzel gelini idim. Hayatım boyunca almadığım kadar iltifatın ve bakışın eşliğinde dans ettik bütün gece. O gece veda ediyordum Ankaralı gençliğime, Kızılay'ın, Tunalı'nın, 7. caddenin sokaklarına. Uzay pastanesinin alman pastasına, Akün sinemasına, Tadım pizza'nın sarımsaklı ekmeklerine. Kısaca bekar bir kızken yaptığım herşeye bir vedaydı bu gece.
30 Aralık 1997, Salı gecesi, az sonra doğum yapıp veda edeceğim eski hayatıma. Bu farklı, bambaşka, ebruli bir veda, ışıltıları olan, renklere boğan, çığlıklar atan bir veda... Vatan hastanesinin, tavanına kadar mavi fayans kaplı soğuk doğumhanesindeyiz. Eşim başucumda, heyecanla parmaklarımı sıkıyor. Teypteki kasette Sezen'ın çok eski bir şarkısı olan "Ah kavaklar" çalıyor. Mickey Mause desenli bonesi ile sevgili doktorumla birlikte söylüyoruz... ve ben veda ediyorum, sadece kendimden sorumlu olduğumu düşündüğüm günlere.
Artık anneyim. Veda ettim eski çılgın günlere, uykuyla doyasıya sarıldığımız gecelere, sigaraya.
Artık yolun yarısına gelmiş genç bir kadınım, belki de az biraz olgun (!)
Veda ettim; üstünkörü kızgınlıklarıma, tatlı alınganlıklarıma, yaşama karşın ters akışlarıma, rüzgara karşı dik duruşlarıma, kıskançlıklarıma, dolce vita'ma...
Veda ettim; beni üzenlere, karşılıklı otururken huzursuzluk verenlere, akıl verip akıl almayanlara, iğneleyip yaralayanlara...
Veda ettim; asililiklerime, huysuzluklarıma, kısa dönem ve uzun dönem küsmelerime...
Veda ettim; içimi tırmıklayan, alt üst eden, düzenini bozan hatalarıma, gözlerimi acitan, yüreğimi sıkıp sıkıp bırakan pişmanlıklarıma ...
Yeni bir başlangıç yapacağım herşeye. Her dönem olacak vedalarım ve başlangıçlarım... ben bugün sadece veda etmek istedim beni üzen, yoran, yıpratan, ağrıtan ve ağlatan herşeye. Hafiflemek istedim, yeniden doğmuş gibi olmak bütün arzum. Sonra, çok yakında yeni başlangıçlar yaparım, bitip tükenmek bilmeyen planlarla.
Onun bitiminde ise yeni vedalarım olacaktır, sayfalarıma yazacağım...