• ANNE BANA BİR KARDEŞ YAP!!

    ANNE BANA BİR KARDEŞ YAP!!

    Şimdi nerden çıktı bu diyebilirsiniz. Bu, benimle kızım arasında, son günlerde sıkça geçen kısa ve öz diyalog. Kızım istediği herşeyi net ve kısa söyler, aynı benim gibi. O kadar sık söyler oldu ki, düşünmeden de edemiyorum. Ama aklıma ilk gelen yeni bir çocuğu kucağıma almaktan çok, o çocuğa sağlayabileceğim imkanlar, okutacağım okullar vs, vs oluyor. Kızımla oturup bu teklifin keyifli yanlarını bulmaya çalışıyoruz, Bülent'den gizli olarak. İsmini koyuyoruz, odasındaki yatağın yanına minicik bir yatak alıyoruz. Küçülmüş elbiselerini, kimselere veremediği rugan ayakkabısını ona vermeyi vaadediyor. Yaptığı fedakarlığın benim tarafımdan da taktirini bekliyor yeşile çalan mavi gözleri. Takdir ediyorum, gülümsüyor minik ağzıyla ve kızıyor bana, niye verdim onun minik küvetini diye. Haklı belki de, keşke biraz daha mı bekleseydik bazı şeyleri vermek için. Beklesek ne değişecek ki, diye düşünüyorum, gözlerim hafiften buğulanarak. Bülent'i asla razı edemeyeceğimizi biliyorum. Ben bir bebek daha istiyorum; yıllar sonra Doğa'nın sırtını yaslayabileceği, varlığı ile huzur duyabileceği, her zaman yanında olacağını bilmenin huzuruyla gülümseyeceği bir kardeşi olmasını. Olmasını asla arzulamadığımız hastalık zamanlarımızın yorgunluğunda, soluk almasına zaman tanıyan, bir gün boyut değiştirmek zamanımız geldiğinde, yokluğumuza dayanması için, sarılıp ağlayabileceği bir kardeşi olmalı derken, gözlerim yaşarıyor. Bülent'e de kızmıyorum elbet, sizde kızmayın lütfen, o kadar haklı ki aslında. Onun hayalleri var. Büyük hayalleri. Belki de bizim için büyük hayaller... kızını yurt dışında okutmak istiyor. Piyano çalmasını istiyor, balerin kadar zarif yürümesi için baleye gitsin istiyor. Yurtdışında yaz tatillerine yollamak için daha şimdiden planlar yapıp, araştırmalara giriyor. Hayatında, ruhunda, zevklerinde, giyiminde, tarzında kalite olmasını istiyor. "biri için çabalamak daha kolay Demet'ciğim ama ikisine aynı imkanları tanımamız inan ki mümkün değil, birini özel okulda okutup, diğerini normal okulda okutacak kadar adaletsiz olamam" diyen, "iki odali bir eve nasıl sığacağız, benim bile bir çalışma odam yok, yatak odasında bütün gece senin başında tıkır tıkır yazıyorum" diye devam eden yumuşacık, sevgi, dolu o baba sesiyle konuşurken ona sadece gülümseyerek bakabiliyorum. Diyecek bir şeyim yok, ama ben bir bebek daha istiyorum. Karar verdik kızımla, kız olursa "Defne", erkek olursa "Mustafa Altay" koyacağız. Doğa "Mustafa Altay" ismini beğenmiyor. Direniyorum ben. Kıyasıya bir mücadele başlıyor aramızda. O "Sinan" koymak istiyor. (Yuvadaki flörtünün ismi) Sinirleniyorum. "hayır ben babamın ismini koyacağım" diye neredeyse tepinmeye hazırlanıyorum. Sinirlendim, biliyorum. Sinirlenince sağ kaşım kalkar benim. Gayri ihtiyarı alnımı sıvazlıyorum. Sonra gerçeğe dönüp, gülmeye başlıyorum, kızım anlamıyor değişken ruh halimi, bakakalıyor öylece suratıma. Son bir hamleyle "Sinan olacak" diyen zafer ışıltıları ile süslü sesi ile kendi çapında gürlüyor bana karşı. "Ee peki Sinan olsun o zaman" demeyi neden sonra akıl ediyorum, sanki doğuracakmışım gibi. Ama ben bir bebek istiyorum. Yeni baştan kucağıma alacağım, yıkarken elimden kayacağı korkusu olmadan onu sabunlayabileceğim, ne yedireceğimin her lokmasını doktorumuza sormadan besleyebileceğim, azıcık ateşi çıktığında ağlamadan, doktorumuza sormadan hangi ilacın ona iyi geldiğini bildiğim bir canlıyı kucaklamalı yeni baştan bütün ruhum. Aylar sonra belki de yıllar sonra kavuştuğum formum umurumda değil, emzirirken yara olan, kanayan, sonrasında biraz daha sarkacak göğüslerimde umurumda değil. Geceleri sık uyanacak olmam çok yormayacak beni, daha tecrübeliyim, daha olgun ve biraz daha akıllı bir anne... yeni doğan oğlumun göbeğine yapacağım pansumanda çığlık atmayacağım, söz. Çünkü onun orasının acımadığını öğrendim artık. Doğa'da yaptığım kiyafet görgüsüzlüğünü de sanırım yapmam artık. Çünkü az ve öz kiyafetle de büyüyebileceklerini biliyorum tüm çocukların. Önemli olan onları sıkıca sarmalayacak olan sevgi olduğunu zaten bilmekte herkes. Daha erken başlarım süte, katı gıdalara. Doğa'ya yediremediğim sevgili sebzelerimi benim uslu oğlum yiyecektir, eminim. Çünkü o babası gibi uysal, iyi kalbli, yemek ayırmayan, centilmen bir erkek olacak. Kızım bana çekmiş, biraz cadı, azıcık şirret, çokça inatçı, hiç susmadan konuşup insanın canından bezdirecek kadar da tatlı bir komplocu(!). Söz verdi bana, akşamları bakacak kardeşine, yemeğini yedirecek, hatta bize sinemaya gitme izni bile verdi, ancak bir şartı var. Çişini katiyyen yaptıramazmış. Çünkü belki üstüne sıçratabilirmiş, kakası da kokarmış. Haklı benim süslü kızım. Her gün yeni bir kiyafet giyip, çingene kızları gibi takıp takıştırıyor. Nasıl o halde tuvaletini yaptırsız bizim küçük oğlanın. Tamam bu konuda anlaştık. Hatta öylesine mutlu ki Doğa, kırmızı pabucunu kurtarmış olmanın keyfini daha bir hafta kadar sürdüreceğe benziyor. Herşey tamam. Benide artık üzmeyecek. Sözümü dinleyecek ve sütünü bir dikişte bitirecek. Ağzına aldığı köfteleri pat diye yutacak ki, yeni bir köfte daha koyabileğim ağzına diye. Arabada giderken, emniyet kemeri çözmeyecek, bunun içinde söz verdi benim minik kızım. Bütün bu fedakarlıkları (!) yeni bir kardeş için yaptığını biliyor olmak heyecanlandırıyor beni. Evet ben bir bebek istiyorum. Bir elimde Doğa'nın yumuşak, yerinde duramaz eli, kucağımda muhallebi kokulu oğlumla yorulmak, yoğrulmak ve kavrulmak istiyorum. Bülent'ciğim bana yardım etmesen de olur, geceleri asla kalkmanı istemeyeceğim, sütü ısıtmanda gerekmiyor, ya da bir gece vakti açık bir mağazadan çocuk bezi de almanı beklemeyeceğim. Yanımda daima yedek emzik bulunduracağım ki, seni olmadık zamanlarda ezcaneye yollamayayım diye. Doğa'yı ortamıza alıp, oğlanı da senin kucağına verip, en yeni kıyafetlerimizi giyinip, yeni koltuklarımıza oturup, senin tripot'un üstüne özenle yerleştirdiğin çok kıymetli EOS V1 Canon'una poz vereceğiz gülümseyerek. Salondaki CD'mizde Chayanne çalıyor olacak usuldan usuldan. İlkin diyafram ayarlarını yapıp belki bir filtre takacaksın 28-135 IS Lens'inin üzerine sonra 555 EX flashını son kez kontrol edeceksin. "Vardar'lardan Sevgilerle" diye yazdığımız notlarla yollayacağım annelerimize, tıpkı annelerimizin bizim kenarı tırtıklı fotoğraflarımıza yaptığı gibi. Fotoğrafa her baktığımda Chayanne'ın latin ezgilerini işitir gibi olacağım o günün anısına.

    Doğa'nın, kardeşinin elinden tutup bir abla dikkatinde dolaştırdığını görüp huzurla gülümseyeceğim perdenin arkasından. Kızımın, kimseyle paylaşmadığı barbie bebeklerini kurtarmış olmanın derin huzuru ile kardeşini danone yoğurtlarıyla ödüllendirmesini seyredeceğim gizliden gizliye koridorda. Ama sana söz sevgili kızım, kırmızı clio'm senin olacak her halikarda, bunun için endişelenme.

    Bir çocuk daha istiyorum. Biz yaşlanırken onların büyümesi gözlemleyeceğiz anne baba şevkatinde. Babaanne ve anneanne olmayı bekleyeceğim sakladığım bir hevesle. Torunlarıma bakacağım hiç yorulmadan. Biz seninle yanyana yaşlanırken Sevgili Bülent'ciğim, çocuklarımızın varlığı ve torunlarımızın çığlıkları bizi daha da sıkı bağlayacak hayata, birbirimize. "İyiki iki çocuğumuz olmuş Demet, bak torunlarla nasıl da kalabalıklaştık" diyecek yaşlı ama her zamanki tok sesin. Hiç buruşmayacağını sandığım ellerimi tutacaksın, yaşlı ellerinle. Senin gibi mavi mavi bakan yakışıklı oğlumun, yine tıpkı sana benzeyen dünyalar güzeli kızımın başarılarıyla daha da kenetlenip, bir bütün olacağız.

    Evet ben bir çocuk istiyorum. Adı "Mustafa Altay" olsun. Ama biz onu "Sinan" diye çağıralım Doğa üzülmesin diye.
    Evet ben bir çocuk daha istiyorum. Kızım, benim nazik kızım yalnız kalmasın bu sevgisiz, karmaşık ve bir o kadar da zor hayatta.

    "Anne anne" diye biri beni dürtükleyip duruyor. Bir an nerde olduğumu anlamıyorum. Ayy diyorum yine dalmışım. "ne oldu" diyor Bülent. Gülümsüyorum ona "yok birşey, ben yine dalıp gitmişim çok uzaklara" diyorum. "hadi gidip dondurma yiyelim" diyen Bülent'in teklifine uçarak hazırlanıyor Doğa. Bizim evin önünden ağır ağır yürüyoruz Temmuz sıcağında. Doğa'nın dondurma hevesiyle çarpan minik kalbinin gümbürtüsünü neşe çığlıkları bile bastıramıyor. Bir eli benim avucumda, bir eli babasının avucundayken pazarlık yapıyor kaç top yiyeceğine dair. "bir çukulatalı, bir de çilekli" olsun diyor tiz sesi. Yol alıyoruz bir Bostancı sokağında. Ama kucağımda yeni doğmuş bir bebeğin kokusuyla....

 
 

Bu site Lidya.Net tarafından hazırlanmış ve yayınlanmaktadır © 1998-2012. Bu sitede yayınlanan yazılar, kaynak ve yazarı belirtilmek kaydıyla kullanılabilir.
İçerik sağlayıcı paylaşım sitesi olarak hizmet veren AnneCocuk.com adresimizde 5651 Sayılı Kanun'un 8. Maddesine ve T.C.K' nın 125. Maddesine göre TÜM ÜYELERİMİZ yaptıkları paylaşımlardan ve yazdıkları yazılardan kendileri sorumludur.
AnneCocuk.com ile ilgili yapılacak tüm hukuksal şikayetler iletişim linkinden iletişime geçildikten sonra en geç 2 (iki) gün içerisinde ilgili kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde tarafımızca incelenerek, gereken işlemler yapılacak ve size geri dönüş yapılacaktır.