BABALAR VE ANNELERİN ÇOCUKLARI...
Galiba benim en sıkıntı yaşadığım ve ifade edemediğim ya da yanlış yorumladığım konulardan biride bu baba-çocuk ilişkisidir. Birazda beklentilerle de ilgili olsa gerek. Bazen bir anne olmaktan yorulduğumu, aslında baba olmanın ne kadar kolay olduğunu düşünmeden edemiyorum. Annelik kimliğimden biran bile sıyrılamıyorum. Çünkü çocuk sade ve sadece bana ait ve bütün herşeyiyle ben ilgilenmeliyim ya da onun gereksinimlerini ben daha iyi bilip, zamanında yerine getiriyorum diye algılıyorum. Şikayet filan değil elbette bu söylediklerim. Üstelik kızımın annesi olmaktan, anne olmakta başka hiç bir ünvan ya da uğraş beni bu kadar mutlu edemez. Küçüklüğümden beri çocuklara olan ilgim ve sevgim, çocuğum olunca bir volkana dönüştü. Ve asla önüne geçemeyeceğimi, bir daha "eski ben" olmayacağımı biliyorum. Gerçi bütün anneler eminim ki böyle düşünüyor. Yanlış ya da doğru bilemem ya da bunu tartışmak istemem. Çünkü yaptığım neyin doğru neyin yanlış olduğunu bilmek istemiyorum. Yaptığım herşeyi o denli sevgi dolu, heyecanla ve safiyane yapıyorum ki, bunda yanlışlık aramanın beni üzeceğini biliyorum. Çünkü yaptığım herşeyi içimden gelerek, yüreğim pır pır ederek yapıyorum. İşte kendime kızdığım nokta da tam burada başlıyor. Erkekler daha rahat, daha objektif daha sakin hatta duygulardan daha arınmış olarak baktıkları için çocuk olayına, onlarla aramızdaki bu çatışma kaçınılmaz oluyor elbette.
Babalar için çocuk doğdukları andan itibaren bir birey ve bunu bizden önce kavrayıp, bizim kıvranmamızı hayretle seyrediyorlar. Oysa biz anneler ona, bizim tarafımızdan özellikle de biz annelerin tarafından korunması gereken, elbetteki bakılması gereken, koklanması gereken, pamuklara sarılması gereken, vs vs şeklinde algıladığımız için bizim için mücadele burada başlıyor. Belkide küçüklüğümüzden beri oynadığımız evciliğin gerçek olması bizi acaip keyiflendiriyor. Ben dondurmayı yeyişini zevkle seyrederken o (babası) arabanın koltuğunu leke yapma ihtimalini de düşünerek buna izin vermiyor çünkü: Daha gerçekçi. Çocuk parkına gittiğimizde salıncak sırasındaki büyük kızlara önceliği bize vermesi konusunda rica dA bulunurken, o "senin sıran bu abladan sonra gelecek, beklemesini öğrenmelisin" diyor, çünkü: "başkasının gözü ile" bakabilmeyi biliyorlar. Ben, yesin de, nerde yerse yesin deyip elimde çatal arkasında koştururken, ya da çizgi filmi seyrederken ağzına bir iki lokma daha atabilmenin sevincini yaşarken, o "bu evin kuralı masada yemektir küçük hanım" deyip TV'yi kapatabilecek kadar katı, çünkü: duygularının mantığının önüne geçmesine müsaade etmeyecek kadar soğukkanlı, çocukların zaaflarımızı kullanmasına izin vermeyecek kadar da akıllı olabiliyorlar. .
Rol yetenekleri bizden çok çok daha kötü olduğu için tepkilerini kendi doğal halleri ile verebiliyorlar. Her olayı her yaşananı olduğu gibi algılayıp bizim gibi melodrama, mucizeye ya da trajediye çevirmiyorlar.
Bütün bunlar elbette en güzel tarafları ancak........
Size yazdığım her örneği kendimden veriyorum ki, bunun yaşanmış olduğunu bilmek size inandırıcılık konusunda yardımcı olur diye düşünüyorum. Evet, baba olmak bana kolay (mış) gibi geliyor, çünkü yapmakla yükümlü olduğum (uz) ama bunu babaların göremediği ya da önemsemediği o kadar çok ayrıntıyla besliyorumki yaşantımı, bazen ben bile detayların arasında kayboluveriyorum. Sabah ilk andan başlarsak hayatımın kızıma yönelik detaylarla dolu ve her an bir sonraki yapacağım şeyi unutmamak için kendimle didişip duruyorum. Geceyi asla rahat geçiremiyorum çünkü kızımın üstü açılır sıkıntısı o kadar esir almış ki beni, uyumam mümkün değil. Gece 2-3 gibi otomatik olarak uyanıp üzerini örtüyorum, sabah 6'da bir kez daha kalkıp tuvaletinin gelip gelmediğini soruyorum. Ama Bülent gibi düşünüp, "üşümez, ev sıcak, çişi gelince söyler merak etme, hiç yatağa kaçırdı mı şimdiye kadar" diyemiyorum maalesef. Bunu kendime iş edindim ve her gün kurulu robot gibi bıkmadan yapıyorum. Ve tabii kendime ekstra işler çıkarmış oluyorum. Sonra da Bülent'in bunları yapma konusunda bana neden yardımcı olmadığını anlamıyorum nedense ??!!
Babalarla kızları çok yakın olurmuş derler ve hakikaten de öyledir. Aslında babaların kızlarıyla ilişkileri gözönüne alınırsa, biz bu gruba pek uymuyoruz. Doğa ile Bülent arasındaki engelleyemediğim didişme onların çok fazla yakınlaşmasına imkan tanımıyor. Bazen kızımızın da bunu bilinçli yaptığını düşünüyorum. Çünkü geçenlerde Bülent 11 günlüğüne Tel-Aviv'e gitmişti ve Doğa her sabah Bülent'i ne kadar özlediğini söyleyerek uyandı, havaalanında onun tam ikibuçuk saat sabırla bekledi, dış hatların kapısının her açılışında "babacığım" diye fırladı, alakasız tiplere baba diye koştu, polis engelini aşarak kapının arka tarafına bile geçti. Yorgunluk başladığında bile vazgeçmedi ve demirlere oturarak bekledi babasını. O kadar yoruldu ki bir zaman sonra, babasının çıktığını bile farketmedi, belki de valizleri taşıya araba buna engel oldu. Babası yanına gelince birden heyecanlandı, utandı, eteklerini elleriyle havaya kaldırarak yüzünü kapadı. Ertesi gün seviçle uyandı ve utana sıkıla, o minik kalbinde bana haksızlık ettiğini düşünerek "beni bu akşam yuvadan babam alsın sen gelme anne" deyişini, derken ki gözlerindeki mahçup ifadeyi hatırıma getiriyorum. Bütün bunları anımsadıkça aslında aralarındaki sevginin gücünden kuşkum olmadığını biliyorum. Ama yine de durmaksızın didişiyorlar ve birbirlerini sanki özellikle kızdırıyorlar.
Ama biz kadınlar çok garibiz, hem sıkı fıkı olsunlar isteriz hemde azıcık koklaşıp bizi unuturlarsa kendimizi dışlanmış hissederiz. İlişkilerinin yolunda gitmesi için her türlü engeli bir müfettiş gizliliğinde hallederiz hemde onların ilişkilerine müdahale etmekten ya da babası tarafından men edilen bir şeyi ya da bir durumu, sırf o minik canlının yalvarışlarına dayanamayıp çiğneriz. Neden... bizim suçumuz değil...biz kadınlar çok yufka yürekliyiz, daha merhametli ve bunun yanısıra kullanılmaya daha müsaitiz. (en azından ben!)
Aslında benim istediğim tek şey anne olmanın ayrıcalığı. Bunun keyfini ve tadını çıkarırken arada bir kuralları ihlal ediyor olabilirim, ama buda benim suçum değil (!) Kadınların kuraltanımazlığı ve koç burcunun asiliği yüzünden ben böyleyim.
Hem ona var olan o deli sevgimiz yüzünden otorite uygulayamayız hemde bunu duygularını işin içine katmadan uygulayan babalarına kızarız. Onları hissizlikle, anlayışsızlıkla suçlarız. Hem herşeylerini bizim yaptığımızı söyleriz -ve de yaparız- hemde çocukları için yapmaya çalıştıkları şeyleri beğenmeyiz. Doğa'yı her gün ben giydiriyorum ve aramızda her gün kıyafet mücadelesi baş gösteriyor. (Bu arada kızım Haziran başında yuvaya başladı ve sevgili Bediş annemiz bizden ayrıldı.) Bizim kavgamızı Bülent "iki kadının kavgasını ayırmak kadar tehlikeli bir şey olamaz" diye uzaktan seyreder ve hiç bulaşmaz bize. Bazen de "bırak Demet ne istiyorsa giysin çocuk"der. Ama ben garip bir inatla, hatta onun bir birey ve zevkleri olduğunu unutup direnirim tıpkı karşımdaki sarı inadı tutmuş küçük çocuk gibi. Bütün derdim aslında uyumlu giydirmeye çalışmaktır. Bu tip zevklerin çocukluktan geliştiğine eminimdir çünkü. Şortuyla tişörtü uyumlu olsun, gömleği temiz ve ütülü olsun, çorabı mutlaka beyaz ve temiz olsun, etek veya elbise giydiriyorsam içindeki külot mutlaka değişsin ve özellikle lastikleri daha sıkı olan kalçasını saran bir külot giysin, ayakkabılarının ön kısmının derileri kalkmış olmasın yada beyaz spor ayakkabısının üstünde hiç leke olmasın istiyorum. İşte bütün bunlar gibi detaylar beni yoruyor. Saçına taktığım tokalar aynı olsun gibi lüzumsuz ayrıntılar Bülent'i sadece -belki de haklı olarak- güldürüyor.
Her gün işteyken ve elimde hazırlanacak bir dosya varken aslında aklımdan geçenler "kızıma bu akşam ne yapsam" dan başka bir şey değil ve önümdeki ajandanın bütün sayfaları ev için almam gereken, unutmam gereken listelerle dolu. Şimdi soruyorum size, hangi baba elinde evrakları, bilgisayarın ekranına dalmış bir halde "acaba bugün karımla, kızıma/oğluma bezelye mi yapsam, yoksa onlara mantarlı et mi pişirsem" der. Diyen varmı dır acaba? Eğer varsa açık açık söylüyorum çok kıskandım. Ama rollerimizi ve sorumluluklarımızı öylesine bir giymişiz ve benimsemişiz ki sıyrılmak mümkün değil gibi gözüküyor.
Aslında çocukları ile babaların ilişkilerine müdahale etmenin doğru olduğuna inanmıyorum. Tabii bütün bunlar sağlıklı baba-çocuk ilişkiler için geçerli elbette. Tümden kenara çekilip te pasif bir anne rolü üstlenmekte doğru değil elbet. Benim babam baskın karakterli bir erkekti ve annem de biraz bu durumdan bıkmıştı ve evdeki tüm otorite kayıtsız şartsız babama geçmişti. Annemin hiç bir konuda son noktayı koyamadığını -belki de koymak istemediğini- hatırlarım. Bu elbette onun suçu değildi, babamın katılığından ve çocuklarının annesine bu özgürlüğü vermemesinden kaynaklanmaktaydı maalesef. İzinlerin mutlaka babamdan onaylanması gerekiyordu ve bütün kararlar babamla birlikte hayata geçirilebiliyordu. Bu beni deli ediyordu. Tüm bunlar ergenlik ve gençlik dönemimde babamla kıyasıya mücadele etmeme neden oldu. Bu mücadele de en çok yorulan ve hatta yara alan da annem oldu. Kısacası ben de babamla öyle çok uzlaşan bir kız çocuğu değildim. Anneme hep kızdım "biraz daha direnmeliydin" diye. Babama hep asi bir tavırla karşı çıktım "ben böyle istiyorum" diye.
Babam katı, fazla disiplinli, annem de inanılmaz inatçıydı ve biz 3 kardeş bütün bu baskın ve sakıncalı tutumlardan kendimizi arındırarak yetiştik. Ama bakıyorum ve üzülerek itiraf ediyorum ki, sevgi dolu, hatta biraz çılgın, sabırlı (herkes tarafından teyid edildi), eğlenceli bir anne olmama rağmen, belki de çocukluğumdan kalan bir hüzünle baskın bir anne gibi görünüyorum. Bülent'in olağanüstü demokratikliğine rağmen son noktayı ben koymak istiyorum gizli bir zaferle. Ama büyüyorum, yeni deneyimlerle eski alışkanlıklardan sıyırıyorum kendimi. Belkide babamın bana geçen baskın tarafını görmezden geliyorum. Okuyorum ve çocuk gelişimi ve yetiştirilmesiyle ilgili yeni bilgilerle donatıyorum kendimi. Doğa'yı benim çocuğum gibi değil bizim çocuğumuz gibi yetiştirmek istiyorum. Babası ve annesi ile dengeli ilişkileri olan bir genç kız olsun istiyorum. Yapacağı bir şeyi benden veya babasından gizlemesinden korkmak yerine ne yaptığını bilmek rahatlığını hissetmek istiyorum. Babasının koyduğu yasakları delmek saygısızlığında bulunmak istemiyorum. Demokratik çekirdek ailemizi, bir önceki yazımda bahsettiğim gibi ilgili-bilgili aile olarak sınıflandırmak istiyorum. Bunun için de gayret ediyorum..... Sevgiler......
Önemli not: Bu yazıyı okuyan babalar varsa; lütfen bir gün, tek bir gün çocuğun ve evin bütün sorumluluğunu gönüllü olarak üstlenin ve karınızın aslında sizin hiç mi hiç önemsemediğiniz ama yapılması gereken ne kadar çok detayla ve işle meşgul olduğunu, kafasının devamlı dolu olduğunu anlayın. Bazı şeylerde artık(!) yardımcı olmak için belki vicdanız size "hadi kalk" der.
Çok Önemli Not: Bu yazıyı kocalarınıza okutun.....!