Herkes "Baba" Olamaz Ki…!
…her erkek bir iş sahibi olabilir..! Az-çok demeden, evini
geçindirebilecek kadar para kazanabilir.
Arkadaşları olabilir… kendisine güvenen… kendisinin de onlara
güvendiği…
Akrabaları olabilir… hiç incitmediği… hiç ihmal etmediği…
Sözü sohbeti keyifli olabilir. Meslek hayatında da başarılı…
Kim varsa etrafında, kırmamak için, onlara "hayır" dememek için
koşuşturabilir…
Akşama kadar birçok kişinin sıkıntısıyla uğraşabilir. İki lokma
ekmek götürebilmek için evine, kendisini çok yorabilir…
Sosyal ortamlarda, sosyal aktivitelerde bol bol faaliyet yapabilir…
Sevdiği takımın hiçbir maçını kaçırmayabilir… alınan yenilgiler için
günlerce kafa yorabilir…
Evlatlarının geleceği için türlü yatırımlar yapabilir…
Onlara her şeyin en iyisini, en kalitesini almak için kendisini
paralayabilir…
Özel okullara yollayabilir… özel hocalar tutabilir…
Çocuklarına nasihat etmek için "Aferin… akıllı ol… benim gibi
sıkıntı çekme… çalış, adam ol… ezdirme kendini" diyebilir…
…vs…vs…
Her erkek bunların tümünü yapabilir…
…ama her erkek "Baba" olamaz ki…!
Çünkü tüm bu saydıklarım erkekleri "BABA" yapmaz ki…!
…
Küçük bir erkek çocuğundan gelmiş geçen gün bir soru… Diyor ki
mailinde "Mehtap Ablacım… ben sizi hergün izliyorum… siz küçükken
sizin babanız da benim babam gibi eve az mı geliyordu…?"
Düşündüm… babamı düşündüm… kendimi düşündüm… bu minik kalbin
parmaklarından dökülen satırları düşündüm.
Ne olabilirdi dokuz yaşında bir erkek çocuğuna bunu söyleten?
Babasına hasret, ama bir o kadar da babasıyla bir olmak istemesini,
yaşamın kaygan zemininde harekete geçiren…
Baba olmak nasıl bir şey biliyor musunuz sevgili okurlar…?
Baba olmak, dibi azgın sularla dolu bir göl üzerinde, soğuk
havaların da etkisiyle buz tutmuş bir kaygan zeminde, düşüp başını
çarpmayacak kadar başarılı bir koşucu… buzu kırmamayı başaracak
kadar hassas hareketlerle yürümeyi bilen bir dengeleyici… ve tüm bu
koşuşturmaların arasında da elindeki kendisine emanet edilmiş minik
kalplere, babalığın nasıl bir şey olduğunu yaşatabilecek ve onları
hayata güvenle hazırlayabilecek kadar donanımlı olabilmeyi
başarmaktır.
Öyle bir hayat ki… sizi azgın sularda boğulmadan yaşamanın bir
yolunu bulmaya zorluyor… tüm bu zorlantıların arasında da olan
çocuklarımıza oluyor.
…
Çocuklar için baba, bilinçaltı süreçleri açısından ve terapötik bir
dille söylemem gerekirse "KAHRAMAN"dır. Bilinçaltının gizli
kahramanları babalarımızdır.
Baba yanımızdaysa, korkmayız…
Baba yanımızdaysa güvendeyiz…
Peki ya baba yanımızda değilse…?
…
Babanın olmadığı yerlerde anneler devreye giriyor sevgili beyler…!
"Canım yabancı değil ya… o da annesi… benim yerime ilgilensin…"
diyerek kendinizi kurtaramazsını z. Çünkü annenin karşıladığı
duygusal beslemeyle, babanın karşıladığı duygusal beslemeler son
derece farklı.
Baba, "özgüven, güç, kuvvet, yaşam karşısında güçlü olma"
duygularını beslerken; anneler "merhamet, vicdan" duygularının
oluşmasına neden oluyor.
Baba ilişkisi yeterince gelişmemiş çocuklarda özgüven sorunuyla
karşılaşırken; annesiyle yeterince duygusal ilişki geliştirememiş
çocuklarda da merhamet duygularıyla ilgili zorlantılar olduğunu
görürüz.
Babanın duygusal ilişki kurmadığı, konuşmadığı, sohbet etmediği,
evladıyla yakın ve sıcak iletişim kurmadığı durumlarda, babayla
yeterince muhatap olamayan çocuklarda, anneden gelen duygular ağır
basmaya başlar.
Size garip gelebilir ama hiç dikkat ettiniz mi? önceden sokakta
kavga eden çocuklar, birbirlerini tehdit ederken: "Seni babama
söylüyceemmmm…" derlerdi.
Son dönemlerde bu sözün yerini ne aldı…? Evet bildiniz…
"Seni anneme söylüyycemmm…"
Özellikle erkek çocuklar için "anneye söyleme" durumu bence
tehlikeli.
Neden…?
Birincisi; babanın, yaşamın bir parçası olmamasına işaret eder.
İkincisi; erkek çocuğun, baba figürüyle yeterince muhatap
olmamasından dolayı, yani özdeşim kuracağı, benzemeye çalışacağı bir
yakın baba ilişkisi olmamasından dolayı, anneyi "benzeme nesnesi"
olarak kullanmaya başlaması anlamına gelir.
…ne demek bu "anneyi benzeme nesnesi olarak görmeye başlaması"
durumu?
Annelere benzeyen erkek çocukların çoğalması demek…! Bu tehlikeli
sevgili babalar.
Dikkat ediyor musunuz? Son on yıldır duygusal, her şeye ağlayan,
olaylar karşısında aşırı duygusal tepkiler veren delikanlıların
sayısında çoğalma oldu. Üniversite öğrencisi genç erkekler,
kendilerini "ben çok duygusalım" diye tanımlamaya başladı. Halbuki
bu özellik, aynı yaştaki kız çocuklarına özgü bir tavırdır. Herhangi
bir zorluk olduğunda genel beklenti kızların üzülüp ağlaması;
erkeklerin de ağlayan insanları teselli etmesidir. Ya da olaya daha
sağduyulu, daha akılcı bir çerçeveden bakmasıdır.
Ne oldu da işler bu noktaya dayandı?
Çok basit… babalar, "baba" olamadılar…
Babalar, erkek evlatlarına ve kız evlatlarına yeterince yakın
davranmadılar.
Babalar, para kazanmanın, onların fiziksel ihtiyaçlarını doyurmanın
asli görevleri olduğu duygusunu üzerlerinden atamadılar.
Babalar, çocuklarının, kendileri için kazanacakları paradan daha
çok, baba ilişkisine, babanın sarılıp öpmesine, babayla oturup uzun
sohbetler yapılmasına ihtiyaç duyduklarını bir türlü göremediler.
Ve… ve… yaşam koşulları ağırlaştıkça… evlerdeki paraya endeksli
ihtiyaçlar arttıkça… babaların daha fazla çalışıp daha fazla para
kazanmaları gerekti… ve bu madde, bu materyal, bu fiziksel ihtiyaca
dayalı malzeme, onların "varlıklarının" yerini almaya başladı…
Oysa… oysa çocukların paraya değil babaya ihtiyaçları var. Mutsuz ve
yeterince oturmamış bir sığ ilişkide, çocuğunuza en pahalısından
bilgisayar alırsınız… yine de mutlu edemezsiniz…
…ama duygu yüklü, koruyan, gözeten, kuşatan, destekleyen,
dengeleyen, sıcacık bir baba-evlat ilişkisinde, sizinle oynayacağı
on dakika saklambaç, oturup sohbet edeceği saatler, dünyanın en
güzel hediyesidir de haberiniz bile yoktur…!
Sevgili babalar… siz para kazanmak için evden uzaklaştıkça… herhangi
bir takımın maçına ayırdığınız zaman kadar bile evlatlarınıza zaman
ayırmadıkça ne oluyor biliyor musunuz?
Özetle söyleyeyim…
Duygusal ilişki kurup, besleme yapmadığınız kızlarınız, olmadık
adamlarla evlenmeye kalkıyorlar. Çünkü kendilerine en yakın olan
erkekle yeterince duygusal bir doyum gerçekleşmediği için, saçının
telini bile vermeyeceğiniz tür adamlarla ilişki yaşamaya
kalkıyorlar.
Oğullarınıza gelince… oğullarınız… oğullarınız erkek gibi davranmayı
öğrenemiyorlar. Sürekli kadınlarla muhatap olmaktan, kadınların
gittikleri çay poğaça toplantılarına katılmaktan, kadınların
sohbetlerini dinlemekten, kadınların tepkilerini izlemekten,
kadınlar gibi düşünüp, kadınlar gibi davranmaya başlıyorlar.
Unutmayın ne olur… erkek davranışlarıyla kadın davranışları
birbirinden farklıdır. Ani bir durum ve olaya, kadının verdiği
tepkiyle erkeğin verdiği tepki kesinlikle birbirinden farklıdır.
Sonuçta kız/erkek fark etmez, her ikisi de özgüven sahibi olmayı,
çabalamayı, hayata sağlıklı gözlerle bakmayı, duyguların basıncından
uzak akılcı düşünmeyi babadan öğrenirler…
Onlara "öğretebilecek baba"ları varsa tabii…
Evet alıntı yazıyı okudunuz, peki sizin eşleriniz nasıl birer baba? Hakikatten babalar mı? Benim eşim işine gelince, eğer zor geliyorsa, ki bizimki 11.5 aylık (en hareketli zamanı)yardım falan etmez, ama ben söylersem eder (tabii bu sefer kendi isteği ile olmuyor ama...). Sonuçta beraber yaptık çocuğu, daha fazla baba olabilir benimki kanımca