'İnsan nasıl insan oldu?' ya da Ekolojiden Ekonomiye

İnsanı hayvanlardan ayıran tek bir özelliği vardır ve bu, çoğu zaman sanıldığı gibi aklı değildir. Çünkü bütün hayvanlar akıllıdır. İnsan, üretim yapan tek canlı olarak ekonomik bir varlık gösterip diğer canlılardan farklılaşmaktadır.

Japonya'nın Pasifik Okyanusu'na bakan sahillerinden birinde yaşayan bir yengeç türünün sırtında tam bir samuray figürü yer almaktadır. Bu durumu açıklayan iki teori bulunmaktadır. Birincisi bir efsanedir. Buna göre, çok eski tarihlerde iki samuray ordusu burada karşılaşır ve çarpışır, büyük zayiat verilir, ölenler denizi doldurur ve onların ruhları bu yengeçlere geçer. Sırtlarındaki figürün nedeni budur. Bilimsel olan ikincisine göre ise, bu efsaneyi bilen bölge balıkçıları, sırtlarındaki çizgiler samuray figürünü biraz andıran yengeçleri yakaladıkları zaman korkuyla bunları denize iade etmekte, diğerlerini de yemektedir. Yüzyıllarca süren bu ayıklama işlemi sonucu, bölgenin yengeçleri artık sırtlarında tamamen samuray suratı taşır hale gelmişlerdir, zaten ayıklama işlemi halen sürmekte, sırtında samuray figürü olmayan veya eksik bir figür taşıyan yengeçler Japonların midelerine gitmektedir. Evrim tam da böyle bir şeydir. Her canlı, bulunduğu ortama doğrudan bağlı ve bağımlıdır. Bu ortam zaman içinde değişirken, üzerinde yaşayan canlıların evrimini de biçimlendirir. Canlılar, birbirlerine öncelikle bir beslenme zinciri ile bağlıdır. Bitkiler toprağın, suyun ve güneşin olanaklarını sentezler; otçul hayvanlar onları, etçil hayvanlar da otçulları yer. Ancak ekolojik koşullarda bir değişme, örneğin iklimde bir soğuma veya yağmurda bir azalma, önce bitkileri azaltır, sonra otçulları ve nihayet etçilleri. Bu durumda bazı canlı türleri yok olurken, diğer bazı türler dönüşerek (evrilerek) yeni koşullara uyum sağlar ve varlıklarını başkalaşarak sürdürür. Öte yandan, ekosistemde yer alan türler de içinde yaşadıkları ortamın değişmesine neden olur. Bu durumda her bir tür, ekolojik bir faktör haline gelerek, aynı ortamda yaşayan diğer canlı türlerinin evrimini etkiler, bazen de tetikler. Otçulların çoğalması ot varlığını azaltarak birçok otçul türünün yok olmasına veya bazılarının etçil haline gelmesine yol açabilir. Örneğin aslında otçul olan bazı maymun türleri, bu gibi durumlarda etçil hale gelmişlerdir.

DEĞİŞİMİN SONUCU
İnsanın evrimi ise dramatik ekolojik denge değişiklikleri sonucu meydana gelmiştir. Ağaçlarda yaşayan otçul insansı maymunlar, bundan yaklaşık 2 milyon yıl önce, Afrika'nın doğusunda meydana gelen büyük kırılma sonucu bölgenin ağaç varlığını kaybedip, bitki örtüsünün çayıra (savan) dönüşmesi sonucu, düze inmek zorunda kalarak, insana giden yolu yani insanın evrimini başlatmışlardır. Evrim, aslında çevreye nazaran yetersiz bir canlının yeterli hale gelmek üzere yaşadığı değişimlerin adıdır. İnsansılar da düze indiklerinde tamamen yetersizdi. Ne hızlı koşabiliyorlardı ne sivri dişleri veya pençeleri vardı. Yani bütün etçiller için ideal bir av konumundaydılar. Bu durumda ya yok olacaklardı (ki birçok insansı türü yok olmuştur) ya da yeni ekolojiye uyarak evrimleşeceklerdi. Bazı insansı türleri için ikincisi olmuştur. Bazı türler, savan koşullarında dört ayak konumundan iki ayak konumuna geçmişler, böylece ön ayakları serbest kalarak el haline gelmiş ve alet yaparak insanlaşmaya başlamışlardır (Bu arada, alet kullanmak bütün maymunların ortak özelliğidir). Dik konum (Birçok maymun zaman zaman dik konuma geçer ama bu konumun sürekli olmasını gerektirecek ekolojik bir değişmeyle karşılaşmadıkları için dört ayak konumda kalır), beyni serbest bırakarak hacminin ve işlevinin genişlemesine yol açmıştır. Bundan sonraki aşama ve insanlaşma sürecini tamamlayan halka, insanın doğal beslenme zincirinden çıkarak kendi düzenini kurmasıdır. Yani ekoloji, ekonomiye dönüşmektedir. İnsan, hayvanları ve bitkileri evcilleştirerek, doğal beslenme zincirinin yerine kendi üretilmiş doğasını yani ekonomiyi kurmaktadır.

YARADILIŞ TEORİSİ
Biyolojik olarak bir hayvan olan insanı diğer hayvanlardan ayıran tek bir özelliği vardır ve bu, çoğu zaman sanıldığı gibi aklı değildir. Çünkü bütün hayvanlar akıllıdır (Akıl, hayatta kalma becerisi yani problem çözme yeteneği olarak tanımlanır). İnsan, üretim yapan tek canlı olarak, ekonomik bir varlık olarak diğer canlılardan farklılaşmaktadır. Ve zaten insanı insan yapan unsur da, onun üretim yoluyla doğal doğanın yerine, üretilmiş doğayı ikame etmesidir. Yaradılış teorilerinin kökeni ise, ilk insanların doğayı ve kendilerini açıklamak üzere oluşturdukları kozmogonilerin çevresinde ve doğrultusunda yer almaktadır. Herhangi bir bilimsel bilgiden yoksun olan ilk insan, evreni, canlıları mitoslar çerçevesinde açıklamakta ve bütün bunların doğaüstü güçler tarafından oldukları halleriyle yaratıldıklarına inanmaktadır. Bu mitoslar, her ilkel toplumda mutlaka bulunan yaradılış efsanelerine can vermektedir. Ancak, Eski Yunan'dan itibaren bu efsanelerden kuşku duyulmuştur. Daha M.Ö. 6. yüzyılda Anaksimandros, insanın bir su hayvanından türediğini ileri sürmüş, ondan yüz yıl sonra Empedokles, bütün canlıların sürekli bir dönüşüm içinde olduklarını ileri sürmüştür. Fakat "kitaplı dinler"in de benimsediği yaradılış teorilerine ilişkin asıl bilimsel karşı çıkışlar ilk önce Aydınlanma Dönemi'nde şekillenecektir. Evrim teorilerinin babası ve yaradılış teorisinin ilk gerçek karşıtı Fransız Lamarck, canlılarda koşullara uyum sağlayamayan organ ve bölümlerin köreleceğini, yerini uyum gösterebilen yeni organlara bırakacağını ve canlıdaki bu değişimlerin gelecek kuşaklara aktarıldığını iddia eden ilk bilimadamı olmuştur. Evrim teorisinin en ünlü ismi ise hiç kuşkusuz Charles Darwin'dir. 1831 yılında Beagle gemisiyle Galapagos Adaları'ndaki canlı türlerini inceleyen Darwin, evrim teorisinin temellerini atmıştır. Ancak bu alandaki asıl gelişmeler 20. yüzyılın başında olmuş ve Leakey ailesinin hepsi de bilimadamı olan çeşitli bireylerinin uzun soluklu araştırmaları, insanın bilinen en eski atasının (onların verdikleri adla Lucy), Doğu Afrika'da Olduvai mağarasında bulunan dişi bir insansıya ait kemikler olduğunu ortaya koymuştur. Lucy, yaklaşık 2 milyon yaşındadır.

TARTIŞMA GÜNDEMİ
Son zamanlarda özellikle Amerika'da tartışma zemini oluşturmaya başlayan "akıllı tasarım" iddiasıyla gündeme oturmaya başlayan yaradılış-evrim zıtlığı aynı düzlemde tartışılabilecek bir şey değildir. Çünkü yaradılış teorisi, hiçbir sınamaya olanak bırakmayan inanç alanında yer alırken, evrim teorisi, her şeyin her an yeniden kanıtlanmak zorunda olduğu bilim alanında yer almaktadır. Bu durumda bu ikisi arasındaki çatışma bilim ile inanç arasındaki çatışma olacaktır ki; bilimin asal mantığının, kanıtlanamayan inanç önermelerini hesaba katması mümkün olmadığından, bu çatışma tek yanlı kalacak yani inanç kesimi sürekli olarak bilimin yanlış söylediğini iddia edip duracaktır.

Mehmet Ali Kılıçbay

sabah gazetesi