ALINTI Çocuk sahibi olmak her ailenin en tabii hakkı, çocuk sevgisini tatmak her anne baba için özlenen bir duygu. Annelik ulvi bir şey....”Cennet annelerin ayaklarının altında” sözünü hepimiz biliriz.
Bunlara bir diyeceğim yok.
Ancak; çocuk sevmek çocuk yapmak için yeterli mi?
Bence hayır!....
Çocuğu seviyorsanız, ona iyi bir gelecek, düzgün bir aile, iyi bir eğitim, sağlıklı ve mutlu bir yaşam hazırlamalısınız.
Eğer kavgalı gürültülü ve geçimsiz bir aileyseniz “çocuk yuvayı kurtarır” düşüncesiyle çocuk yapmak son derece yanlıştır. Belki bir süre için çocuk sizi birbirinize bağlar ama, uzun vadede ayak bağı olacaktır. Bu sözüme kızanları görür gibi oluyorum ama, bu ne yazı ki, gerçek.
Çocuk doğduğuna, siz doğurduğunuza pişman olduktan sonra, bunun bir anlamı yoktur.
Televizyonlarda (ne acıdır ki, kadın programlarında) karnında doğmamış bebeğini satmaya çalışan anneler görüyoruz. Bunların çoğunluğu gayri meşru çocuklar...Ya annesi ve babası olan ve ikisi birden “daha iyi yaşasın!..” diye doğmamış veya yeni doğmuş günahsız çocuklarını satmalarına ne dersiniz? Bu “Çocuk Sevgisi”mi?
Bu günahsız çocukları belirsiz bir geleceğe sürüklemek çocuk sevgisi mi?
Çocuk Esirgeme Kurumu kapısına bırakılan çocukları beslemekten, barındırmaktan aciz hale gelmiş. Aileleri belli olan çocukları ailelerine iade etmeye uğraşıyor, sokaklar, size korkan gözlerle bakan ve minicik avuçlarını dilenmek için açan, soğukta buz kesmiş çocuklarla dolu.
Üç minik çocuğu alıp, buz gibi betonların üstünde dilenen annelere sormak istiyorum. “Bu kötü yazgınıza bu çocukları katmaya ve onlara bunu yaşatmaya ne hakkınız var?”
Minicik ellerini açıp bugün dilenen çocuklar, yarının onursuz gençleri olmayacak mı?
Bugünün kapkaççıları ve tinercileri dünün masum bebekleri değil mi?
Hal böyleyken ve asgari ücretle geçinmenin olanaksız olduğu bir ülkede, başbakanına”açım!”diye bağıran insanların giderek arttığını göre göre, işsizlik oranının bir çığ gibi büyüdüğünü görmezlikten gelenler birde “tüp bebek” için sigortalılara, bağ kurlulara olanak tanımak için kolları sıvamış.
Gazetelerde televizyon haberlerinde bunlarla ilgili haberler “Müjde”gibi veriliyor.
Anne adaylarından birisi “Doktora gitmek için yüzüğümü sattım” diyor.
Daha doktor parası için yüzüğünü satan bir hanım, bu çocuğu nasıl büyüteceğini, nasıl besleyeceğini, nasıl okutacağı düşünüyor mu?
Düşünmeli. En kıymetli varlıklarımız olan çocuklarımızın her şeyini düşünmek zorundayız. Gerçek sevgi budur. Gerektiğinde sevdiğin şeylerden bile vazgeçmektir.
“Tüp bebek”için düğmeye basan hükümet yetkililerine soruyorum:”Bu yollarla çocuk sahibi olmak isteyenlerde ne gibi kriterler arıyorsunuz?
Yoksa,“40 yaşını dolduranlar bu uygulamadan yararlanamaz” demek yeterli mi?
Tüp bebek yöntemiyle çocuk sahibi olanların büyük bir bölümü ikiz veya üçüz hatta daha fazla bebek sahibi oluyor.
Bu ailelerin birbirleriyle ilişkileri (evliliklerinin ne kadar düzgün ve sağlam olduğu) gelir düzeyleri, ruh ve beden sağlıkları göz önüne alınıyor mu?
Sadece bir maaşla hatta iki asgari ücretle çalışan iki kişilik bir aile bile geçinemezken ikiz bebekleri olduğunu varsaysak bile bu çocuğa nasıl bir gelecek hazırlayacaklar?....
Bunlar düşünüldü mü? Yoksa “ her doğan bebek bir oy” mantığıyla mı hareket ediliyor.
Bunların iyice düşünülmesi gerekirdi bu yasa çıkarılmadan önce.
Aslında ülkemizde “çok çocuk” yerine “aile planlaması”yapılmalı.
Bunca işsiz, bunca aç ve giderek artan dilencileri ve kapkaççıları görmemek mümkün mü?
Aklıma bu konuya çok uygun bir Bektaşi fıkrası geldi.
Bektaşi bir dere kenarından geçiyormuş,
Bir bakmış ki,
Adamın biri dere çamurundan bebekler yapıp güneşte kurutuyor.
Bektaşi adamın yanından geçerken;
“Rızkını vermedikten sonra, yap yap koy “demiş.
Bizim hükümette sanırım böyle düşünüyor.
İşte size küçük bir şiir benden;
ÇOCUKLARA KIYAMAM
Öylesine güzelsiniz ki,
Çocuklar....
Dokunmaya kıyamam.
Öylesine iyisiniz ki,
Nasıl bozulursunuz
Anlayamam...
Öylesine seviyorum ki:
Sizleri
Böyle bir dünya için
DOĞURAMAM!...