İnsanlar işlerini yürütürlerken karşılaştıkları güçlükler, kafalarına takılan sorular karşısında neden genellikle bir bilene sormazlar da, kendi bildiklerini okurlar? Bunun nedenini hiç merak ettiniz mi acaba? Yaklaşık bir saattir bunu düşünüyorum. Bugünkü işim sırasında muhatap olduğum yetkilinin takındığı tutum beni sürükledi bu düşünceye. Görevim dahilinde olmadığından, müdahale de edemedim, ancak oldukça kötü bir yanlışlık yaptı yetkili. Çok değil, haftabaşında anlaşılacak bu ve bana danışılacak. Keşke buna gerek kalmadan, bugün sorsaydı, ama sormadı işte... Burası her ne kadar gelişmiş bir bilgi toplumu olsa da, insan davranışları bazen heryerde benzerlik gösteriyor. El altında internet bulunması yeterli değil, bazen istenilen bilgiye nasıl ulaşılacağı konusunda birine, bir bilene sormak gerekiyor.
Ben sormaktan hiç gocunmam, özellikle de sorumluluğunu taşıdığım bir görevde karşıma açmazlar çıkarsa. Kendi başıma son sözü söylemek yerine, mutlaka bir kaynağa başvurmayı yeğlerim. Bu alışkanlığımı, fakültedeki kompozisyon hocam Bayan Fletcher'a ve TRT'de çalıştığım dönemlerde üstüm olan çevirmen/spiker rahmetli Berter Tali'ye borçluyum. Bayan Fletcher sağsa, Tanrı uzun ömür versin, değilse, o da, Berter Tali de nur içinde yatsınlar. Bu değerli insanlar ellerinde Webster sözlükle gezerlerdi. Bayan Fletcher Oxford Üniversitesi'nden doktoralıydı, dilde biçimbilim alanında uzmandı. Derslere sürekli sözlükle girer, sık sık sözlüğe bakardı. Bir arkadaşımız sormuştu, sizin anadiliniz İngilizce, neden sözlüğe bakıyorsunuz, diye. 'Bunun yanıtını, sözlüğe danışmadan yazacağın kompozisyonlarının kızamık çıkarmış gibi kırmızı düzeltilerle olduğunu gördüğünde anlayacaksın,' diyerek vermişti. Türkiye'nin ilk spikerlerinden olan Berter Tali de, baba tarafından İngilizdi ve ikidilliydi. TRT, Türkiye'nin Sesi Radyosu ve TRT 3 için İngilizce haberler hazırlanırken, yalnızca sözlüğe değil, elinin altındaki bütün kaynaklara bakar, bununla da yetinmez, İngilizce olmayan bir adın telaffuzu için yeri geldiğinde, o dilin konuşulduğu ülkelerden birinin büyükelçiliğini arar ve sorardı, şu ad nasıl okunuyor, diye... Türkiye'deki diğer spikerler, Şilili Augusto Pinochet'in adını 'Pinoşe' diye telaffuz ederken, Berter Hanım, doğrusunu telaffuz ederdi, yani 'Pinoçet' olarak... Bazıları gülerlerdi onun bu iki insanın kusursuzluk çabalarına, ancak ben çok, ama çok şey öğrendim... Kendi iş yaşamımda elimden geldiğince kılavuzlarımın yolundan yürümeye özen gösteriyorum...
Doğruya erişmek kolay değil, çaba istiyor...
Kusura bakmayın, belki de gereksiz bir forum oldu...
Sevgiler