Ünlü filozof Aristoteles'e göre, kadınlar erkeklerden daha heyecanlı yapıya sahip; yıkılmaya ve ümitsizliğe daha yatkın ve "utanma, özsaygı" gibi duygulara sahip olmayan canlılardı. Daha çok ağlamalarının nedeni de buydu.
Bugün araştırmalar, ağlayan kadınların hayata, erkeklerden daha olumlu baktıklarını gösterdi.
Öyleyse farklılık biyolojik yapı farklılığından mı kaynaklanıyordu? Uzmanlar, kısa süre önce gözyaşı bezlerinin cinsiyete göre değişiklik gösterdiğini ortaya çıkardılar. Ama bu bulgu, bazı şeyleri aydınlatmak yerine daha da karmaşık hale getirdi, çünkü erkeklerin gözyaşı üretim sistemi kadınlara göre çok daha belirgin bir yapıya sahipti.
Ağlamak konusundaki davranış farklılığı, belki de hormonlara, örneğin prolaktine bağlıydı. Çocuklar ve gençlerde prolaktin düzeyi cinsiyetlere göre farklılık göstermiyor, ağlama davranışlarında da bir farklılık yok. Kadınlar ancak 13 yaşından sonra erkeklerden daha fazla prolaktin üretmeye başlıyorlar. Gözyaşındaki değişiklikler de bu yaştan itibaren başlıyor.
Bu teze hamile kadınlar da uyuyor: Çok fazla prolaktin hormonu üretiyor ve daha sık ağlıyorlar. Ancak, bu tez henüz somut kanıtlarla desteklenemedi. Hollanda'da yapılan bir araştırmada, bir hastalık nedeniyle normalden çok daha fazla prolaktin üreten kadınlar, sağlıklı kadınlara oranla daha fazla ağlamıyorlardı.
Geleneklerin etkisini de unutmamak gerek. Birçok kültürde aileler erkekleri sert, kadınları zayıf ve narin yetiştiriyor.
Yine istatistiklere göre, Çinli erkekler ancak üç ayda bir kez, Amerikalı erkekler aynı dönemde 5-6 kez, Alman erkekler 4-5 kez, İspanyol erkekler 1-2 kez ağlayabiliyorlar.
Yaşanan zamanın koşulları ve din kültürü de dikkate alınmalı. 16. yüzyılda hem kadınlar hem erkekler çekinmeden ağlıyorlardı. Bu, güçlü dini duyguları ve güçlü bir kişiliği simgeliyordu. Müslümanlarda da, söylenen ilahiler, vurgulu okunan Kur'an ve dini öyküler cinsiyet farkını hemen ortadan kaldırıyor. Dini inancı güçlü kişiler ibadetlerini gözyaşıyla daha da pekiştiriyorlar.
Yaşamımıza makinelerin girmesiyle birilikte, ortaya çıkan rekabetçi ve acımasız koşullara kariyer basamaklarını hızla tırmanmaya çalışan kadınlar da uyum sağladılar...