ÖĞRENİLMİŞ ÇARESİZLİK
“Spartaküs olmayı göze alamayanlar,potansiyel Brutus olurlar…”
Bu teori 1965’li yıllarda Martin SELİGMAN ve arkadaşları Abramson,Teasdale ile birlikte araştırıp geliştirdikleri bir kuramdır.Hayvanlar ve insanlar üzerine yaptıkları birkaç deneyle örneklendirmişlerdir.
Bilimsel bir araştırmada bu konuyla ilgili çok güzel bir örnek vardır: Bir köpekbalığı ve başka bir balık aynı akvaryuma konulmuş, ancak araya bir cam bölme yerleştirilerek birbirinden ayrılmış. Köpekbalığı acıkınca karşısındaki balığa saldırmak istemiş fakat arada cam bir bölme olduğu için cama çarpmış. Tekrar tekrar diğer taraftaki balığı yiyebilmek amacıyla saldırıp dursa da her seferinde aradaki cam engele takılmış. Karşındaki balığı yemek için 28 saat boyunca uğraşan köpekbalığı sonunda denemekten vazgeçmiş. Bir süre sonra aradaki cam bölme kaldırılmış, diğer balık yanına gelmiş ama köpekbalığı onu yememiş ve bir süre sonra açlıktan ölmüş.
Aradaki engel kalkmış olsa bile köpekbalığının yeniden deneme gücünü kaybedip başarısızlığı kabul etmesini, yani başarısızlığa şartlanmasını “öğrenilmiş çaresizlik” olarak adlandırabiliriz. Hepimiz zaman zaman karşımıza çıkan engellerle mücadele etmeyip geri çekiliriz. Geri çekilmek bazen daha temkinli olarak yeniden harekete geçmeyi sağlarken bazen de yeniden denememeye sebep olur. Bazı insanlar bu durumu kimselere hissettirmez, bazıları ortalıkta büyük bir kargaşa yaratır, kimileri ise böyle engellerle karşılaşmamak adına hayatın içinde aktif olarak bulunmaktan kaçınır hale gelir.
Öğrenilmiş Çaresizlik ile ilgili hayvanlar üzerine pek çok deney yapılmıştır.(Köpekbalığı,Pire,Maymun,Filler,Kartal lar,Civcivler gibi)
Bu teori tek türe ait değildir.İnsanlar üzerine de deneyler yapılmıştır.Bulmacalar,kontrol edilemeyen gürültü verilmesi gibi birçok deney yapılmıştır.Hayvanlarda olduğu gibi insanlarda kolay kavranamıyor olsada insan davranışlarında da öğrenilmiş çaresizlik davranışları ya da duyarsız kalıp davranış göstermemesi görülmüştür.İnsanlar üzerinde ki inceleme ve deneylerde de görüldüğü gibi Öğrenilmişlik çaresizlik topluma,kültüre,zamana göre değişik davranışlar ve tepkiler olarak ortaya çıksada her toplumda görülmektedir.
Hayvanlarda insana oranla öğrenilmiş çaresizlik daha net gözlemlene bilir.İnsan düşünen kültürün içinde sosyalleşmiş bir canlı olduğu için her zaman tepkisiz kalmaya bilir. İnsan kişilik özelliklerine,çevresine,organizmasına,içinde yetiştiği kültüre göre şekillenir.Ancak insan genel anlamda çarecildir.
Türk kültürü ve Türk insanı hem çaresizliği hem de umudu birlikte bünyesinde bulundurur
Öğrenilmiş çaresizlik kavramı psikolojik olmaktan çok sosyolojik ve kültüreldir. Bir toplumun türküleri, deyimleri, atasözleri, şarkıları gibi pek çok kültür öğesine baktığımızda bu görülebilir. Türk toplumunda kültür öğelerinde çaresizliği öğreten bir yan varken panzehir olarak da ümit ve güç veren öğeler de vardır. Ümitsizlik içinde olan insanlarda oluşan bir toplumun herhangi bir toplumsal sorun karşısında tepki göstererek çözüm bulmaya çalışması beklenemez. Ümitsizlik üzerine kültürümüzde “Allah’tan ümit kesilmez” , “çıkmadan candan ümit kesilmez”gibi bir çok ümitsizlik ve çaresizlik karşıtı ümit verici sözler oluşmuştur. Bir dizi deneyim, deneyime ilişkin bilgi çaresizlik halini öğretiyor ve bu ümitsizliğe neden oluyor ise çaresizlik ve ümitsizlik benzer fonksiyonlardır.
Ümitsizlik hali çaresizlik öğrenmenin bir sonucu olduğu gibi pek çok çaresizlikleri de öğreterek nedeni de olabilir.
Her toplumda kültürde zıtlıklar vardır. Örneğin;
Bir tarafta;
“bana kaderimin bir oyunu mu bu? /
Aldı sevdiğimi verdi zulmü /
Dünyaya doymadan göçüp gideceğim /
Yoksa yaşamanın kanunu mu bu?”
gibi çaresizlik ve isyan varken diğer taraftan
“Bekle gülüm hayat bir gün bize de güler /
Bir gün olur sona erer bu kötü günler /
Biter elbet biter bir gün bu özlem biter /
Bu dağlar bu denizler engel değil bizim için /
Bekle gülüm..” (Kayahan) diyerek umut veren şarkılar var.
Türkülerimize baktığımızda ise gurbet , ölüm, sevgiliden uzak kalma gibi haller konu edilir. Yani türkülerde de durum aynıdır; ümit ve çaresizlik iç içedir;
“Yemenimda hare var /
yüreğimde yare var /
ne ben öldüm kurtuldum /
ne bu derde çare var..
Gibi türkülerimizde çaresizlik aşılanırken diğer tarafta
“ Karlı dağından esmedim /
Ben o yare hiç küsmedim /
Daha umudum kesmedim /
Yol ver dağlar yol ver bana..” gibi umut aşılayan türküler aynı kültürde iç içe olarak bulunuyorlar.
Toplumda kültür bireyleri şekillendirirken, bireyler de kültürleri şekillendirir. Tepki göstermeyi bir iş, uğraş, külfet olarak gören bireyler sorunların nedenlerini devamlı dışarıya atfeder.
“ Bu milletten adam olmaz” gibi tepkiler verilir. Veya tek başına çabaladığını belirterek “ Alemin enayisi ben miyim?” “ Bu millete yaranılmaz” “Eller yatsın ben çalışayım” gibi kalıplaşmış yargılarla da tembelliği ve tepkisizliği meşrulaştırır.Ve meşrulaşan tepkisizlik zamanla şekil değiştirerek “bu sistem düzelmez” , “böyle geldi böyle gider”ler tepkisiz, fikir paylaşmayan toplum ve bireylere dönüşür. Bu gibi bahaneler oluşturan bireyler devamında kader, alınyazısı gibi metafizik ve teolojik kavramlar şeklinde kültür öğesine dönüşerek nesilden nesile aktarılır.
80lerde toplumda yaygın olan pop müziklerinde de görülen boş vermişlik zamanla toplumun kültüründe de kendini göstermektedir.toplumda öğrenilmiş çaresizlik zamanla toplumda ki kültüre yer edinmiştir.80ler Türk pop müziğinde yaygın olarak bilinen şarkılardan oyna oyna kafana göre oyna şarkısı çaresizlik pervasızlığını gösterirken MFÖ nün sen neymişsin be abi adlı şarkısı ise her işi iyi yaptığına inanan kompleksli adamla alay etmektedir.,
Ancak “insan” faktörü ön planda olduğu için genelleme yapamayız. Bu tamamen psikolojiktir. Pasif ve aktif insanı ayırt etmeliyiz. Olumsuzlukları dışarı atfeden bireyler nedeni topluma yükleseler de bu bireysel bir olgudur. Bir öğrencinin kötü not almasının sorumlusu olarak öğretmenini göstermesi gibi..
Dr.Dursun AYAN öğrenilmiş çaresizliğin nedenlerini;ekonomik yapı,gelir dağılımı,popülasyon ve büyük bir bölümünde de basın olduğunu söylüyor.Öğrenilmiş çaresizliğin topluma öğretme kısmının büyük bir bölümünü basın üstlenmiştir.
Medya bu konuda çok önemli bir rol oynamaktadır. Öğrenilmiş çaresizlik konusunu topluma dikte eden bir takım medya kuruluşlarının bilerek veya bilmeyerek yaptıkları programlardır. Medya toplumda çok güçlü bir etkiye sahiptir.
Sorunların nedenleri topluma atfedilerek toplumda güvensizlik, tepkisizlik ve amaçsızlık doğuyor. Bireyler toplumlarına, halkına güvenmez hale geliyor. Medya kuruluşlarının önlerine çıkarttığı kahramanlardan çözüm umuyor ve tüm sorunları çözücü (reyting kaygılı) tv programları oluşuyor. Bu programlar ülkede 4. güç olarak hem yargılıyor hem yürütüyor ve kendini meşrulaştırdığı için o toplumdaki bireylerin yasama, yargı, yürütme gibi organlara güvenleri azalıyor. Kendi toplumun da yaptıkları kahramanlık ve verdikleri çabayı da gözden kaçırmayarak konu alsalar toplumda bireylerin önce toplumuna sonrasında ise kendine güveni olacaktır. Medya da ikiye bölünmüş şekilde yayın yapıyor. Bir yanda çaresizlik açılayarak her sorunu dış güçlere ( ABD, Siyonizm, Rusya, azınlık, terör..)bağlayarak bizim elimizde değil izlenimi erirken diğer kısım amiyane tabirle “Biz adam olmayız!” diyen toplumsal olarak içten çökmüş, umutsuz ve güvensiz bir toplum oluşturmaya yönelik yayınlar vermektedir.
Türkiye’de toplum üyelerinin kendilik algılarının bozulmasına neden olan işlevi ile medya çaresizlik öğreten ezici bir güç görünümünü verme tehlikesiyle karşı karşıyadır.Ve bunun sonucunda bireylerde psikolojik benlik bilgileri olduğu için ancak sosyolojik olarak toplum bilgisini de medya ve diğer faktörlerle farklı algıladığı için bireylerde kendi toplumunu suçlama, güvensizlik, dış güçlere güven ve hayranlık gibi pek çok öğrenilmiş çaresizlik sorunu ile karşı karşıya kalınmaktadır. Sorunların çözümlerini yargı organları, devlet gibi yerlerde değil “ kadının sesi” gibi kadın programlarında arıyor.
Toplumsal yabancılaşma çaresizliği de beraberinde getiriyor.Bilgisizlik temel neden olarak görülüyor.Toplumumuzda da görüldüğü gibi Geçmişte ülkemizde çok önemli bir yeri olan sosyal empati artık öenmsiz bir hale gelmiştir.Sosyal empati eksikliği ile duyarsızlık olarak adlandırdığımız yapı aslında öğrenilmişlik çaresizliğin temellrini atmıştır.(Bana dokunmayan yılan bin yaşasın)
Öğrenilmiş çaresizlik bir organizmanın davranışının olumsuz bir sonucu kontrol etmek için gereken davranışı yapmadığını ya da bu davranışları öğrenmede yetersiz kaldığını göstermektedir. (Seligman 1975) Bu deneysel işlem iki aşamalıdır. Organizma önce engelleyemediği olumsuz bir sonuçla (şok gibi) karşılaşır;sonra engelleye bileceği olumsuz bir sonucu engelleme de başarısız olmasına da öğrenilmiş çaresizlik adı verilir. Öncül bilgiden çıkarıma, hükme gidilmekte ve en kötüsü bu her alana genellenmektedir.Buda insanların daha çekingen,içe kapanık ve en önemlisi tepkisiz hale getirmektedir.
İnsanlarda ki olumsuz deneyimler,sabit yeteneğe ve içsel yüklemeler ile kendilik algılamasının bozulması gibi depresyona doğru bir yol sergilemektedir.1985’de yapılan araştırmalar da bu sonucu vermektedir.Bilişsel yetersizlik,üzüntü,kaygı,nörn-kimyasal faaliyetlerde azalma,deneyim eksikliği,problem çözmeme gibi psikolojik fenomelerle bağlantı kurulmuştur.Örneğin;sosyalleşme sürecinde sorunla karşılaşmamış birey yetişkin hale geldiğinde problemle karşılaştığında diğer kişilere oranla daha çabuk vazgeçtikleri görülmektedir.
Pasiflik,olumsuz bilişsel kurmalar,zaman savrukluğu ,saldırganlık,kibirlilik,iştahsızlık,sosyal ve cinsel isteksizlik,ülser,stres gibi pek çok depresyon belirtileri ön plana çıkar.
Bu konuda pek çok yeni kavram ortaya konmuştur.Evrensel ve kişisel çaresizlik.
[size=medium]Evrensel çaresizlikte genel bahane tek başına hiç birşeyin değiştirilemeyeceğidir.Bireysel çaresizlikte ise kendine güven olmaması ve kabullenmesidir.Ancak bu durum aynı zamanda benlik saygısının hızla azalması ve diğer alanlarda,olaylarda da müdahale etmemek,seyirci kalmak,duyarsızlık olarak ortaya çıkmaktadır.Birey hayata aktif olarak katılmaktan kaçınır hale gelir.Ve beraberinde depresyon,moralsizlik ve motivasyon eksikliği olarak ortaya çıkar.[/size][size=medium]Bireysel çaresizliklerde zamanla evrensel çaresizliğe doğru gidiyor.Global çaresizlik(Situation Specifik)olarak karşımıza çıkar.Kendine güvensizliğin yanı sıra çevreye,topluma da güvensizlik doğurur.[/size][size=medium]Kişinin kendinden kaynaklanan (çaba,tutum,yetenek)ya da dışsal (iş güçlüğü,kolaylığı,şans,ortam)olmak üzere iki yükleme şekli vardır.Kişi ne yaparsa yapsın kendini gösteren çaresizlik genelken,geçici durumlarda olan ve kişiye göre değişerek kendini gösteren ise özeldir.[/size]
[size=medium]Okumaya usenirseniz bari burayi okuyun![/size]
Çaresizliği içselleştirmiş olan toplumun farklı sesler çıkaran kesimlerine karşı kimi zaman şiddete kadar giden davranışlar gösterilmiştir Kafese beş maymun koyarlar. Ortaya da bir merdiven konur ve tepesine de iple bir kangal muz asılır.
Her bir maymun merdivenleri çıkarak muzlara ulaşmak istediğinde dışarıdan üzerine soğuk su sıkılır. Her bir maymun aynı denemeyi yapar, buz gibi soğuk suyla ıslatılır. Bütün maymunlar bu denemeler sonunda sırılsıklam ıslanırlar.
Bir süre sonra muzlara doğru hareketleneni diğer maymunlar engellemeye başlar.
Su kapatılıp maymunlardan biri dışarı alınır, yerine yeni bir maymun konulur. İlk yaptığı iş, koşup muzlara ulaşmak için merdivene tırmanmak olur. Fakat diğer dört maymun buna izin vermez ve yeni maymunu bir de döverler.
Daha sonra ıslanmış maymunlardan biri daha yeni bir maymunla değiştirilir. Ve o da merdivene ilk yaptığı atakta dayak yer. Bu maymunu en şiddetli ve
istekli döven de biraz önce diğerleri tarafından engellenen ve ilk dayağı yiyen birinci yeni maymundur. Islak maymunlardan üçüncüsü de değiştirilir. Bu da ilk
atağında diğerleri tarafından cezalandırılır. Diğer dört maymundan yeni gelen ikisinin en yeni gelen maymunu niye dövdükleri konusunda hiç bir fikirleri yoktur ama en iştahlı dövenler de onlardır.
Sonra en baştaki ıslanan maymunların dördüncü ve beşinciside yenileriyle değiştirilir. Ama tepelerinde o bir kangal muz hala asılı olduğu halde artık hiç biri merdivene yaklaşmamaktadır.
.Bu olaylar kadercilik olarak süregelmiştir.Buda beraberinde motivasyonsuzluk olarak devam etmiştir.
Çaresizlği öğrenip içselleştirmiş toplum hem ekonomik hemde duygusal sömürüye en açık toplumdur. İstenen davranışları sergileyen,acımasızca yönetilen,özgürlükleri kısıtlanan,özgürlükleri olsa bile kukkanmayan,kaderci,sorumluluk duygusu gelişmemiş toplum şeklidir.
Sonuç olarak ,Uygar kültürlerimizin ortak yanı temel inkar.İnsan oluşumumuza yabancılaşmamızı mümkün kılan da işte bu inkar.
Meryem Memis -sanal karga