Ben Nisan çocuğuyum. İçimde hep bahar coşkusu vardır. Güneşlenirim, bulutlanırım, bazen savuran bazen de tatlı tatlı kımıldatan rüzgarlarım eser, kuşlarım cıvıldar, yeşillenirim, hiç umulmayan bir yerde ve anda çiçeklerim açar, kısa süreli yağmurlarım yağar. Dengesizliğim bu yüzdendir. O yüzden ruhum sık sık değişir.
İnsan güneşte mutlu olur. Huzurludur. Dingindir. Umutları vardır. Çünkü güneşte ve aydınlıkta serotin hormonumuz zirve yaparmış. Ne güzel. Keşke her mevsim öyle olsak. O kadar mutluyum ki bahar geldi diye. Kıştan, uzun kış gecelerinden, soğuktan, rüzgardan, kardan hoşlanmam ben. Aydınlık olsun, insanlar sokaklarda olsun, günler uzun olsun, hayat kolay olsun. Dallarda tomurcuklar olsun, kuşlar ötsün isterim ben. Bitip tükenmek bilmeyen kış gecelerinden kurtulduk. En çok buna seviniyorum. Çocukluğumdan beri upuzun gelen o sessiz ve kasvetli kış gecelerini sevmem ben. Kışın herkes koşarak sıcak evine girip, bir daha çıkmamak ister. Dışarsı o kadar korunaksızdır ki, korkutur bizi. Bahar öyle mi oysa. İnsanlar sokaklarda yaşamaya başlar, ruhumuz aydınlanır. Herşey yenilenir ve/veya yeniden doğar. Hayat sanki daha bir kolay gözükür herkese. Yolda gördüğün herkes gülümser sanki bize. Küs olduğu kişi bile!!
Bu bahar çok daha mutlu olmaya karar verdim. Ufak tefek sıkıntıları görmezden gelmeyi becerebilmek istiyorum. Kırgın olduklarıma, uzakta olsa, eskisi kadar içten olmasa da bir “merhaba” diyebilmek istiyorum. Daha az uyumak, daha çok uyanık kalmak istiyorum. Dört duvarın arasından çıkıp, firar etmek istiyorum. Daha çok çayır çimen göresim var. Daha çok deniz kenarında yürüyüş yapasım var. Kitabımı alıp sahilde güneş gözümü yaşartana kadar kitap okuyasım var. Her Pazar, bizimkileri yataktan kazıyarak kaldırıp minik sandviçler hazırlayıp, arabamıza binip başka yerlerde, belki deniz kenarında bir bankın üzerinde belki Beykoz yolunda bir tarlanın kenarında ya da Polonezköy’ün upuzun orman yolunda onları yiyesim var. Yolun kenarında, öyle mahsun mahsun duran papatyaları ve adını bilmediğim o sarı çiçeklerden taç yapasım var. Bisikletimi de kullanacağım bu yaz. Otoparka öylesine bırakıp, bir daha yüzüne bile bakmadığım bisikletime binip, dolaşacağım civarda. Gerçi semt olarak bisikletle alışverişe uygun olmayan bir yerde oturuyor olsam da, site içinde dolaşma planlarım var. Daha çok yürüyeceğim. Kasım ayında başladığım ve kendimi bile şaşırttığım bir performansla yaptığım sporu devam ettirip, daha çok yürüyeceğim. Daha sağlıklı ve güçlü olmak için daha çok spor yapacağım. Bu yazda her sene olduğu gibi daha çok seyahat etmeyi umacağım. Daha çok kendime zaman ayıracağım.
Biraz tek, biraz sorumluluklardan uzak kalmaya ihtiyacım var. SBS denilen ve hayatımızı karartan sınava kadar belki hala aynı tempoyla yaşıyor olsak da sınav biter bitmez kızım benden, ben ondan kurtulacağız bir müddet. (Bu kurtulma; manevi baskılarımızdan, yorucu sorumluluklarımızdan ve yapmadığımız yükümlülüklerimizden kurtulma anlamında kullanılmıştır!) Bu süreç, yani “ders çalış, test çöz, bırak o telefonu, televizyona bakma, yataktan kalk, hadi sallanma yemeğini yeyip dersinin başına” süreci bizi o denli yıprattı, yordu ve birbirimize düşürdü ki, bizi o kadar hırpaladı ki, belki biraz uzaklaşıp ya da silkinip tamir edeceğiz aramızdaki hasarları kızımla. Onunla daha samimi ve yakın ilişkiler kurmak için moral ve enerji depolayacağım. O kadar uzaklaşıp, zıtlaştık ki, ikimizde bazen birbirimizi çok hırpaladık. Buna neden belki sınavlar, belki ergenlık dönemiydi ama yorulduk birbirimizden. Bunu bu aralar daha çok hisseder oldum. Genç kızlığımdan beri ara ara hissettiğim ve “alıp başımı” gitme durumlarım yeniden hareketlendi. Belki de biraz bensiz kalsınlar, “bak ben olmayınca hayat sizin için ne kadar da zormuş” bakışlarımla onların bana ne kadar ihtiyaçlarını olduklarını duymayı istiyor ruhum. Ya da “ne yaparsanız yapın beni biraz rahat bırakın” triplerindeyim.
Ben sık sık yeni kararlar alıp, kendim için başlangıçlar yaparım. Bu baharı da ilişkilerimi ama herkesle olan ilişkilerimi düzeltme, olumlu bir kadın olma süreci olarak tesbit ettim. Empati yapmayı öğrenmem ve sık sık uygulamam gerek. Ama önce, tüm bunlardan önce biraz yenilenmem, dinlenmem ve enerji dolmam için biraz yalnız kalmam gerek. Nisan başı gibi küçük bir tatil planım var. Belki Ankara ya giderim. Ya da daha yakın bir yerde kitap okurum uzun uzun.
Yorucu, uzun ve soğuk bir kış geçirdik. Ama ben buna rağmen hayatımı farklılaştıracak birkaç şey yapmışım. Mesela sigarayı bıraktım. Hemde hiç mızmızlanmadan, iç çekmeden, kıvranmadan. Deneme eğilimi göstermeden ya da yanımda içenlere çemkirmeden bıraktım, öyle sessiz sakın, usul susul. Bu kadar kolay olacağını tahmin etmiyordum. İçkiyle ayrılmaz bir birliktelikleri var sanırdım. Sanki sigara olmazsa rakı içemez sanırdım kendimi. Oysa ne kadar kolaymış. İçmiyorum dedim ve içmedim. Çok iyi hatırlıyorum. 9 kasımdı ve hasta yatıyordum. Yalnız ve biraz da depresiftim. Hastayken biri bana baksın beni pohpohlasın isterim hep. Bu benim için bir ütopyadır elbet. Bir anda bıraktım sigarayı. Bir daha da aklıma gelmedi. Mart’ın başında yaptığım bir haftalık Paris gezisinin bazı stratejik anlarında; mesela Eiffel manzarasında Trecadore meydanında yemek yerken, Champs Elyesse de şarap içerken, sinema müzesinin bahçesindeki şık kafede Bülent’i beklerken, Sacre Coeur’un merdivenlerinde puslu Paris manzarasına bakarken, Montmartre’de sokak ressamlarının arasındaki banka oturup, boya kokuları arasında biramı yudumlarken hiç aklıma gelmedi sigara. Demek ki bitmiş benim içim. Buda geçen senenin bir kazanımı olarak artı haneme eklenmeli.
Sonra spora başladım. Kızımın doğumdan hemen sonra yapmıştım en son sporumu!!! 60 kilo ile başladığım hamilelik sürecimi 85 kilo ile tamamlayıp, kızımı doğurduktan sonra bile hâlâ bir dev anası görünümde olduğumu farkettiğimde ve bana farkettirdiklerinde yapmıştım sporumu. Hesaplayın ondört sene geçmiş. Ama inkar etmeyim arada bisiklete biniyordum ve metabolizmamla övünüyordum. Fakat ilerleyen yaş ne metabolizma dinliyor, ne genetik yapı ne de “ailemde hiç şişman yok” söylemi… yaş ilerledikçe garip bir şekilde, sinsice kalınlaşıyorsunuz. Kollarınız, bacaklarınız kütükleşiyor. Ön menapoz denilen stresli süreç yaklaşıyor. Hormonlarınız saçmalıyor. Yataktan ilk kalktığınızda ayaklarınız şişiyor ve bir garip yürüyorsunuz, beliniz ağrımaya başlıyor, göbeğiniz bıngıldamaya başlıyor , başlıyor da başlıyor…
Özetle spora başladım. Düzenli olarak haftanın en az dört günü spor yapıyor buldum kendimi. Afferin bana dedim. Takdir ettim kendimi.
Geçen sene den bu seneye daha çok kitap okumuşum mesela. Geçen yılbaşında aldığım, hani benim bitip tükenmek bilmeyen kararlarımdan birini daha uyguladım ve her ay iki kitap okudum. Aynı geleneği devam ettiriyorum istikrarlı bir şekilde.
Şimdi bahar geldi ya, yeniden, yepyeni bir şeye başlamam gerek benim. Biliyorum ve hissediyorum. Bir kursa gitmeliyim, en azından yaza kadar. Şu güneşli ve çiçekli baharı değerlendirmeliyim kendimce. İngilizce kursuna ya da dans kursu paklar beni bu aralar. Enerjimi bir yere aktarmam gerek. Yorulmam, meşgul olmam, bir şeylerle uğraşmam gerek. Tam o dönemdeyim.
Sakın tutmayın beni.
Bahar şarkıları söylemek, çiçekli böcekli renkli uçuşan elbiseler giymek lazım. Saçları açıp, bacakları, kolları, gerdanı güneşe bırakmak lazım. Mutsuzlukların, üzüntülerin, kötü anların ve günlerin arkada kaldığı, umudun ve sevincin bizi kucaklayacağı ve hiç bırakmayacağı, yeni başlangıçlar ve heyecanlarla dolu sağlıklı, coşkulu bir bahar dilerim.
Demet Eşrefoğlu Vardar
Mart 2012, İstanbul
Bilgilendirme Mesajı