2004 yılında forumlara yazmaya başladığım derlemeleri artık Minerva'da toplamaya karar verdim.
İlk öykümüz Dafne'nin öyküsü...Yani kızımın adını aldığı orman perisine ve Tanrı Apollon'a ait bir mitolojik öykü
DAPHNE İLE APOLLON...
Daphne mitolojide benzerine sik sik rastlanan kendi basina buyruk, disi avcilardan ,orman perilerinden biriydi. Babasi Irmak tanrisi Peneios'un cani ara sira dede olmayi isterdi. ama, Daphne boynuna sarilir, "Babacigim." derdi. "evlenmek istemiyorum ben. Diana gibi olmak istemiyorum" sonra korularin içine, ormanlarin derinliklerine firlar, giderdi.
Bir gün koruda dolasirken Apollon'a rastladi. Elbisesi ancak dizlerine kadar iniyordu, kollari çiplak, saçlari dagınikti. Apollon onu görür görmez kalbinden vuruldu."Güzel bir elbise giyse, saçlarini toplasa kimbilir ne çekici olur, " diye düsündü.
Tanrinin aklindan neler geçtigini anlamisti Daphne, kaçmaya basladi. O kaçiyor, Apollon kovaliyordu. Çapkin tanri bir yandan da "Kaçma, seni seviyorum. Öyle bir çoban parçasi degilim ben. Bugüne bugün bir tanriyim," diye bagiriyordu.
Bunlari duyan Daphne daha hizli kosmaya basladi. Öyle ya tanrilarla sevisen kadinlarin basina neler gelmemisti ki? Ya kendileri ya da dogurduklari çocuklar öldürülmüstü. Kostu kostu. Tanrinin solugunu ensesinde duyuyordu ki, babasinin irmagina rastladi."Baba kurtar beni!" diye haykirarak sulara atlamak istedi; ama ayaklari kipirdamadi. Oldugu yere mihlanmisti sanki. Kollarindan omuzlarindan yapraklar fiskirdi ansizin. Ayaklari topraga girip kök saldi. Bir defne agaci olmustu birdenbire.
Apollon onun agaç olusunu üzüntüyle seyretti. "Benim olmadan kaybettim seni," diye dövündü."Bari bundan sonra benim agacim defne olsun. Savasta kazananlar bu agacin yapraklarindan çelenkler taksin baslarina. Sarkilarda, siirlerde adimiz yan yana geçsin."
DAFNE İLE TANRI
Eskiden çok eskiden yeryüzünde
Güzelliği dillere destan
Bir su perisi vardı adı Dafne
Upuzun saçları altın sarısıydı
Dolaşırdı kuytu ormanlarda bütün gün
Dafne ırmak tanrısının kızıydı
Babası Peneus derdi ki, kızım
Sen bana bir damat borçlusun
Sen bana bir torun borçlusun
Dafne dedi ki babacığım
Beni zorlama ne olursun
Bırak beni kız kalayım ne olursun
Sıram boynu büyük yavuklu
Bekleyedursun bir ayında
Dafne başıboş gönlü özgür
İnatçı, hırçın ve gururlu
Koşup dururdu ormanda
“ benim geyiğim sen, kuzum sen
Benim biricik güvercinim sen
Kuzu kurttan korkar, geyik aslandan
Güvercin kartaldan kaçar
Ben sana acı vermek istemem
Ayaklarını kanatmasın çalılar
Yavaşla biraz düşeceksin
Geçtiğin keçi yolları dar
Dur hele kaçma benden
Sevgimdir seni kovalayan…”
Daha sözünü bitirmeden avcı
Korkak adımlarla uzaklaştı Dafne
Kaçarken daha bir güzelleşti de
Ardında tir tir titreyen avcı
Tavşan kovalayan hırslı bir tazı
Gibi düştü Dafne’nin peşine.
“ Ben de yılmadan kovalayacağım
Büyülediğin kimmiş öğren
Ben ne bir dağlı ne bir çobanım
Oklardan sakınılmaz tanrıyım
Koca Zeus’tur babam
Geçmişi, bugünü, geleceği
Benimle bildi herkes, benimle bilir
Saz tellerine ben verdim seslerini
İlaçlar yaptım yabanıl otlardan
Ama bana çare değil şimdi hiçbiri
Kimden kaçıyorsun öyle sen
Asıl sensin benim avcım
Beni sen vurdun can evimden”.
Tavşan koşuyor, durmadan koşuyordu
Ardında av köpeği ter içinde
Boynunu uzatmış, yetişmek üzere
Birinde umut vardı, birinde korku
Tavşan ensesinde nefesler duyuyordu
Çünkü ışık gibi saran tanrıyı
Sevinin kanatlarıydı.
Gücü kalmamıştı artık Dafne’nin
Koşamıyordu kaçamıyordu
Sapsarı, yalvardı babasına
Peneus’nin suları üstünde gezdirip gözlerini
Cezasını çekiyorum güzelliğimin
Irmakların gücü de sen gibi tanrısalsa
Ne yap yap değiştir beni
Başka bir biçime koy baba”.
Yalvarması daha bitmemişti ki
Bir gevşeklik sardı her yerini
Örtüldü göğüs yaprakla
Kolları, saçları dal oluverdi.
Avcı kollarına aldığı zaman
Kalbi çarpıyordu Dafne’nin
Taze yaprakların altından.
Yazık dedi tanrı çok yazık
Saramadan yitirdim seni
Bari benim ağacım ol da
Yaprakların çelenk olsun kahramanlara
Ezgilerde, türkülerde anılsın bundan sonra
Yan yana adlarımız
Yazık dedi tanrı çok yazık.
Melih Cevdet Anday