• BECEREMEYECEKSİNİZ CO-PİLOTLUK YAPAYIM DEMEYİN

    Mallorca'nın da içinde bulunduğu Balear adaları, bayrağı ve yönetimi ile içişlerinda bağımsız, ama dışişlerinde İspanya hükümetine bağlı özerk bir bölge. Bu adalardan en büyüğü olan Mallorca, Kıbrıs'ın yarısı büyüklüğünde ve kültürel olarak oldukça zengin bir ada. Tarih boyunca; Romalıların, Kartacalıların, Cezayirlilerin, Arapların, Emevilerin ve Müslümanların idaresine geçmiş ve her dönemin etkisi adada kuvvetli iz bırakmış. Bu durum da adanın kültürüne ustaca yansımış. Vakti zamanında tüm çabalarına rağmen adayı istila edemeyen İngilizler ise adayı şimdi turist olarak istila etmişler ne yazık ki. Kendilerini asla İspanyol değil, bir "mayorkin" olarak kabul ediyorlar.

    Ne zaman gidicez, nasıl geçecek diye hevesle beklerken, çabucak bitti tatilimiz. İlk gün bizi, manasız saatte uçurdukları ve tüm geceyi Atatürk havalimanı ve Mallorca havalimanı arasında geçirdiğimiz için adadaki ilk günümüzü üzerimizdeki sersemliği atmak için serbest bıraktılar. Biz tüm geceyi uyanık geçirmiş olmanın verdiği boş bakışlar ve yorgun bir bedenle, kumsalda oturarak uyum sürecini başlattık. İnsanın gözünün alamadığı ve doyamadığı güzellikte plajları var ve en hoş olanı ne biliyormusunuz? Tüm o güzelim plajların üstsüz dolu olması pardon ücretsiz olması! Çeşmedeki tüm plajlara yüksek rakamlar ödeyerek girmekten bıktığım için bu durum beni çok mutlu etti. Plajlar üstsüz güzel kızlar ve heryeri dövmeli cılız erkeklerle doluydu.



    Benim yurt dışı seyahatlerinde en zevk aldığım şey, rehberle yapılan turlardır. O kadar güzel detaylar ve yerel bilgiler öğrenirsiniz ki, bunu kendi başınıza keşfetmeniz mümkün olmaz. O yüzden ikinci gün rehberle yapılacak, neredeyse adanın yarısını keşfedeceğimiz on saatlik bir geziye katılmak akıllıcaydı. Adanın en yüksey ve oldukça engebeli yerlere yapılan otoban kıvamındaki inanılmaz yollardan, olağanüstü büyüklükte ve uzaktan bakıldığında vahşi hayvan ağzını andıran kanyonların hemen yamacından geçtik. Arada bir durup fotoğraf molası verdik ki, o molalardan sonra bizleri toplamak mümkün olmadı. Camper ayakkabıların yapıldığı İnca şehrinden geçtik, herkes ayakkabı almak için heveslense de oldukça disiplinli olan rehber buna izin vermedi şükürler olsun ki. Camper fabrikasının yanısıra bu şehrin önemli gelir kaynaklarından bir diğeri ise deri sektöründe oldukça ilerlemiş olmasıymış. Antonio Banderas, Julio Iglesias deri kıyafetlerini buradan alıyormuş. Şehirleri ve tüm yerleşim birimlerinde en çok ilgimi çeken şey ise, kaldırımların hiç olmaması idi. Hemen evin kapısının önünden yol geçiyor ve insanlar araç geçerken duvarlara yapışıyordu. Bazı merkezi şehirlerine inat, dağların eteklerindeki bu yerler oldukça ıssızdı. Orada yaşayan insanların, uzaktan ble hissedilen garip bir yalnızlığı var. İlk başta sevimli gelen bu şirin köy ve kasabalar, zamanla insanı garip bir huzursuzluğa salıyor nedense. Dikkat ettim ki, bu küçük yerlerde yaşayanların çoğu hatta tümü yaşlı. İşte insana verdiği rahatsız edici yalnızlık ve huzursuzluk bundan kaynaklanıyordu bana göre.

    İki saatlik doğa manzaralı bir yolculuktan ve şaşırtıcı bilgilerden sonra deniz molası verdik. Dağa oyulan tünellerden geçerek, hayatım boyunca gördüğüm en güzel koyda denize girdik. Benim gibi deniz konusunda mızmız biri için inanılmaz bir deneyimdi. Çakıl taşlarından kayıp minik bir yaralanma geçirsem de, hiç bir şey hızımı kesemedi. Sanırım bu geziye ait en unutulmazların arasında bu deniz sefası da olacaktır. Gezdiği, gördüğü yerlerin tadını hınzırca, acımazsızca çıkaran biri olarak, sırtımda taşıdığım ve zaman geçtikçe tonlarca ağırlığında gelen plaj çantam, çakıl taşları yüzünden kanayan ayak parmağım, huysuzlanan kızım, huysuzlanan kızıma söylenen kocam bile engel olamadı bana.



    Ömrümde belki böyle bir koyda bir kez daha denize giremeyeceğim diye, defalarca girip çıktığım bu deniz macerasından sonra, Port d'Soller 'e geldiğimizde bademleri ile ünlü olduğunu öğrendiğimiz bu şirin yerde oturup bademli kahve içmek istedik ama yanımde çişinin geldiğini söyleyen bir kızla bunu yapmak mümkün olmadı. Çünkü Mc Donalds'ın tuvaletinde onbeş dakıka kuyruk beklemek zorunda kaldım ne yazık ki.

    Yanları açık, nostaljik ve havadar bir tramvayla Port d'Soller den çıkıp Soller'e vardık. Yoldaki ağaçlardan yerlere saçılan, dallardan yollara sarkan portakal ve limonlara dokunmadan edemiyorsunuz. Türk turistleri hariç, diğer tüm turistlerin meyve ağaçlarına olan ilgisizliği ise bana göre şaşırtıcı idi. Onlar için herşey o kadar kurallarla sınırlandırılmış ki, bir an bile olsun o kuralları aşmayı düşünmüyorlar bile. Bana göre çok sıkıcı ve sıradan insanlar. Biz Türkler, illaki dokunmak, ellemek, koklamak hatta mıcıklamak gereksinimi ile donatılmışızdır. Belkide yasak olan şeye ellemek heyecanıyla, ellerimizi tramvaydan çıkararak can havli ile yapıştık, yetişebildiğimiz tüm portakallara.




    Ada gezisi sırasında rehberin anlattıkları ise çok entresandı. Bir tarafı dağlık, bir tarafı uçurum bir yerden geçerken, oranın mutsuz kadınların intihar etmek için kullandıkları yer olduğunu öğrendik. Kadınların intihar etmek için bu kadar uzak ve ulaşımı zor bir yere gelmeleri bana entresan ve anlamsız geldi. Aslında bu kadar güzel bir manzarada insan nasıl intihar eder diyede düşünmeden edemiyorsunuz. Bir kere daha anlıyorsunuz ki, kadınları anlamak zor aslında!


    Valldemossa, (Musa'nın Vadisi anlamına geliyor) benim gözlemlerime göre, Mallorca adasının en bozulmamış ve en özgün bölgesi. İnsanda İtalya'nın minik bir köyündeymiş izlenimini veriyor. Valldemossa'ya gitmek için ilkin şirin mavi ve miniminnacık bir araba kiraladık.




    Co-pilotluğumdan o kadar eminidim ki, elimde adanın detaylı haritası ve tüm bilmişliğim ile incelemeye başladım haritayı. Bülent' i, o otobandan bu otobana sokarak ve tüm inadımla yaklaşık iki saat vakit kaybettirdim sabırlı kocama.. Sonra pes ettim, utanarak. O beni arabadan atmadan ben elimdeki haritayı usulca katlayıp, seyre daldım güzelim doğayı. Bakmaya doyamacağınız güzelikte, cennet gibi bir köy. Sanki eski filmlerden fırlaşmışcasına yeşilliklerin kollarında öylesine sele serpe, fütursuzca uzanmış ki, insanı kışkırtan, kendine çeken, içine alan bir gizemi var gibi geldi bana. Valldemossa çok dişi bir kasabaydı bana göre.


    Valldemosa

    Frederic Chopin, Fransız yazar sevgilisi ile Valldemossa'daki manastırda kalmışlar, koca bir kış. İki sevgilinin kaldıkları oda bazı katolik hacılar tarafından ziyaret ediliyormuş. Bu manastırın başka özelliği ise, adanın tek azizesi olan Santa Catalina Thomas'ın doğduğu ve yaşadığı yermiş diye de son bir ayrıntıyı ekleyim. Bakımlı sokakları, en torpilli tepeye yerleştirdiği kilisesi, Chopin müzesi ile gezmeye doyamayacağınız, hem iddialı bir dişi, hemde gizemli bir kadın gibi geldi bana. Ama öyle misafirperver, güleryüzlü değil, aksine soğuk, birazda aldırışsız bir köy bu Valldemossa.

    Mallorca'ya dair en sevmediğim ya da en rahatsız edici şey, insanların yani yerli halkın hiç ingilizce konuşmaması yani turiste yardımcı olmak için en ufak bir gayretlerinin olmayışı idi. Günün ortasında verdikleri ve bitmek bilmeyen siestaları ise işin cabasıydı. Ha birde adayı basmış anlamsızca kokoş kadınlar gibi süslenen obez ingiliz kızlar ve kemikleri sayılacak kadar zayıf, dövmeden tenin gözükmeyen, her daim sarhoş erkeklerdi.


    Gezdiğimiz ve adanın önemli şehirlerlerinden olan Antratx, Paugera, Santa Ponça adanın güzel koylarında bir kaç tanesi idi. Aslında hepsi birbirine benzeyen şirin yerleşim birimleri.
    Buralardan bol bol ıvır zıvır alabilirsiniz sevdiklerinize.ama İspanya'nın sembolü haline gelen boğa figürünü bulmak neredeyse burada imkansız.

    Port d'Antraxt

    Antraxt'ta, sahilde güzel bir kafede oturup, tablo gibi limanı seyrettik uzun uzun. Bir zaman sonra bu güzellik, bu dinginlik bile yoruyor insanı. Korna çalan yok, gürültü patırtı yapan yok. Kısacası kargaşa yok. Gülümseyerk farkettim bu ayrıntıyı. Sokakta gezen insan yok. Pancurların hepsi yeşil ve hepsi kapalı. Yabancı gözlerden sakınırcasına kapamış tahta pancurlarını tüm dünyaya. Sanki her bir evden bambaşka öyküler çıkacakmışcasına bir gizem saklı. Camdan dışarı bakan bir insanı görmek şaşırtıcı geliyor insana. Antraxt, tesis kelitesi ile daha farklı olduğunu hemen hissettiriyor misafirlerine. Ünlü manken Claudia Schiffer'in yazlık evinin bulunduğu bu bölge, seyirlik için ideal.



    Antraxt limanı


    Adanın en büyük yerleşim yeri ve merkezi sayılan Palma şehri, daha çok modern binaları, dünya zenginlerine ait binlerce yelkenli tekneleri, yatları ile devasa limanı, uzun pipetlerle içilen sangriası, limanın tam karşısında, şehrin hakimi edası ile kurulmuş katedrali ile çok daha farklı bir yer. Sanırım en çok burda rahat ediyorum. Niyeyse bu şehir bana çokça İstanbul'u anımsatıyor. O yüzden belki daha iyi geliyor burası bana. Daha sık gitme gereksinimi duyuyorum. Liman tarafında dolaşırken birazda İzmir'i anımsattığını farkediyorsunuz. Özellikle güzel popolu kızları, şık cafeleri ile hakikaten İzmir'in havası var caddede. Şehir herşeyiyle görkemli ve kaliteli bir şehir olduğunu hissettiriyor.


    Avrupanın en büyük üçüncü dans merkezi olan ve benim çocuk yüzünden girip dans edemediğim, sadece kapısında fotoğraf çektirebildiğim yer.


    Palma'daki katedralin önündeki keykellerden biri. Birden canlanıp çığlık çığlığa kaçmanıza sebep oluyor.


    Palma şehrindeki bu ağacın gövdesinde olağanüstü şekiller var.


    Soller şehrindeki katedral.


    Hepsi birbirine benzeyen, şahane tablo ve eserlerle süslü kiliselerden birinin içi.


    Palma şehrinin komutanı olan Katedral.


    Sahili rahatlıkla gezebileceğiniz bisikletler. O kadar güzel yollar yapmışlarki, zorluk çekmiyorsunuz. Ailecek sığabiliyorsunuz.



    Soller'deki kilise.


    Sangria içiyoruz ama uzun pipetlerle içmek o kadar zorki, hepimizin tişörleri ve saçı sangria oluyor. Alkol oranı düşük diye aldanmayın, ayağa kalkınca alkolün etkisini anlıyorsunuz.



    Bu hatunun 1.75 civarında olduğunu söylersem, saçının uzunluğu ne kadar hayret verici olduğunu anlarsınız.

    Mallorca'ya gittiğinizde mutlaka "paella" yiyin. Safranlı ve her türlü deniz mahsülü ile zenginleştirilmiş olan paella' yi yemek için, sağlam bir midenizin olması gerek. Aksi taktirde tüm günü klozet üstünde geçirmeniz mümkün. Mutlaka bu tatile çocuksuz gidin ve BCM'de dans edin. Geceleri, barlarda masaların üzerinde minicik etekleri ile dans eden fıstık gibi kızları yakından izlemek için herhangi bir bara girin. Sangria için ve size getirilen uzun pipetlerle denemeden önce, kısa olanlarla alıştırma yapın ki, tüm giysiniz lekelenmesin.


    Palma katedrali

    Magalluf sahilinde üç tekerlekli aile bisikletine binin ve tüm sahili onunla gezin. Valldemosa'dan magnetler alın, girişte durup acele etmeden köyü seyredin ve Chopin müzesinde on beş dakika süren konseri izleyin. Palma'daki katedrali dolaşıp, sayısız fotoğraf çekin. Şehrin ara sokaklarında kaybolarak gezin. Benim tesadüfen tanık olduğum ve yeri göğü inleten güzel kızların davul gösterisinin tekrarlanması için ilk kiliseye girip dua edin. Placa de'Espanyol meydanında gözünüze kestirdiğiniz bir cafede bira için. Soller'deki tren istasyonun ilk şeflerinden olan Pere Serra tarafından toplanmış Pablo Picasso'nun 50 adet seramikten oluşan sergisini gezin. Yaya geçitlerinden gözünüz kapalı geçin, mutlaka duruyorlar, endişe etmeyin ama bunu Türkiye'de denemeyin. Palma'daki limanın karşısındaki cafelerde oturup sabırla bekleyin, biraz sonra gelen yakışıklı takım elbiseli, kıvırcık saçlı ispanyol erkekleri uzun uzun seyredin. Ama bu arada dondurmanızı onlara bakacağım diye yere düşürmeyin! Adanın yarısının zeytin ağaçları ile kaplı olmasına rağmen neden kahvaltıda zaytin yok diye kafa yormayın, çünkü tüm zeytinlerini dünyanın en kaliteli zeytinyağı yapmakta kullanıyorlarmış. Adanın en büyük alışveriş merkezi olan Porto Pi'yi gezin. Palmanova'daki, temelinden ters çevrilmişcesine inşa edilen ve hayret verici şekilde tepetaklak duran Katmandu'yu görün. Cidden çok ama çok etresan. Palmiyeler bile ters duruyor. Sabah kahvaltısı, akşam yemeği demeyin mutlaka portakal ve ananas yeyin, tadı bizdekilerden bambaşka. Sahilde üstsüz güneşlenin. 70'lik üstsüzlerin yanında sizinki masum kalacaktır, emin olun. Güneşlenirken simirnof Ice için. Mümkünse araba kiralayıp ve elinize bir harita alıp keyifle dolaşın, eğer beceremeyecekseniz co-pilotluk görevini üstlenmeyin! Mallorca'da yaşayan birine asla "siz İspanyol musunuz?" demeyin Onlar kendilerini Mayorkin kabul ediyorlar, sizde kabullenin bunu.

    İyi tatiller.

    Demet Eşrefoğlu Vardar
    Ağustos 2008
 
 

Bu site Lidya.Net tarafından hazırlanmış ve yayınlanmaktadır © 1998-2012. Bu sitede yayınlanan yazılar, kaynak ve yazarı belirtilmek kaydıyla kullanılabilir.
İçerik sağlayıcı paylaşım sitesi olarak hizmet veren AnneCocuk.com adresimizde 5651 Sayılı Kanun'un 8. Maddesine ve T.C.K' nın 125. Maddesine göre TÜM ÜYELERİMİZ yaptıkları paylaşımlardan ve yazdıkları yazılardan kendileri sorumludur.
AnneCocuk.com ile ilgili yapılacak tüm hukuksal şikayetler iletişim linkinden iletişime geçildikten sonra en geç 2 (iki) gün içerisinde ilgili kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde tarafımızca incelenerek, gereken işlemler yapılacak ve size geri dönüş yapılacaktır.