bayram sakin geçiyor.
ilk gün eş dost akraba
kızımla eli öpülecek her büyüğümüzü ziyaret ettik.
istanbulda fazla büyüğümüz yok malesef.
ama hepsinin duasını aldık.
büyüklerimiz yani benim ailemin büyükleri esas Lüleburgazda...
kimisine zulüm gelebilir ama yengeç bana, her türlü aile ritüeli acaip keyif verir. aile yemekleri,ne bileyim bayramlar,düğünler hatta cenazeler...
berabersinizdir.
yalnız değilsinizdir,çocukluğunuzu bilen insanlar vardır etrafınızda ve rol yapmak zorunda kalmazsınız.
o insanlar eflatun saten yorgana 3 yaşınızın bir yılbaşında
kaçırdığınızı da bilir,(evlenince aile geleneği olarak kahkahalarla size verilen yorgana) evlenmeden önce gelip akıl danıştığınızı da...akıl alıp evet belki de bu adamla evlenmeliyim dediğinizi de.ve o amcalar halalar hatta teyzeler kendi gönül bağından yol gösterirler size.
"Mine bana şurası ilginç geldi sen ne dersin ama evet mutlu
olabilirsin" ya da "aman kızım buraya dikkat et ailesi kavramı yokmuş oysa sen ailene düşkünsündür dikkat et" derler. hayat geçer gider..sıkıldığınızda bunaldığınızda yine onlar vardır yanınızda. bir bayram el öpmeye gittiğinizde "kızım üzülme boşanma dünyanın sonu değil" derler ailede ilk boşanan siz olsanız bile. "sen bizimsin ve hep öyle kalacaksın yalnız değilsin ve hiç olamayacaksın" derler.
buna parayla sahip olamazsınız.
ya aileniz sülaleniz vardır ya da yoktur.
sülale önemlidir. halalar amcalar,teyzeler dayılar...sizin çocukluğunuzdur. en erken sizi onlar bilir,kısa pantalonla bisikletten düştüğünüzü de onlar bilir,yalın ayak sokakta çamur köftesi yaptığınızı da. ya da mahallenin erkek çocuklarınızdan dayak yediğinizi de.
ben de bir ikisinin gözünü morartmıştım..oh olsun.
en büyük okul benim okulumdu işte.kimse gassarayıma laf edemezdi.
sonra aile mahalle önem kazanır,siz uzaklaştıkça,istanbullaştıkça...
ama yengeç unutmaz. bayramlarda değil önemli her anda ararsınız.sizi istemeye geleceklerinde genç kız duygusallığınızla babanız bile düşünmeden "hayır babaannem olmadan olmaz" dersiniz."dedem olsaydı beni at sırtında verecekti " dersiniz.ama dede göçmüştür içinizi çekersiniz.
adet geçmiş gitmiş olsa bile..dedenize özleminizden burnunuzun dibi yanar.
dediğiniz gibi olur..lüleburgazdaki tüm aile büyükleri sizi kırmaz dahil olur törene.kına gecenize otobüsler dolusu akraba kızı gelir.sırf siz istediniz diye.
orada bu adetler kaybolmaya yüz tutsa bile.
siz yaşatmaya niyetlisinizdir ..ee her ailede bir manyak vardır zaten.
sonra boşanırken ,sonunda karar vermişken..en yakın arkadaşınız başta olmak üzere sorarsınız.."ben böyle karar verdim amca ne dersin".."ne dersin hala".."ne dersin yenge"..onlar şaşırırlar...
ailenin ilk boşananı...
sülalenin ilk boşananı....
ama size inançları o kadar büyüktür ki...
ailenin kolejde okuyan ilk torunu...
gelenekle görenekleri aile adetlerini bir yana bırakırlar...
o Trakya tutuculukları bir yana kalıverir sizin için (Trakyada aile kavramları bazen Anadoludan serttir)
"sen mutlu değilsin kızım,bırak şu İskeçeliyi" der amcam.
halam "aa daha ne düşünüyorsun bize ne soruyorsun sen ne düşünürsen ne karar verirsen yanındayız be kızım" der.
telefonda ağlarsınız.mutsuzluğunuza veya yalnız olmayışınıza. çünkü bazen anne babanız dostunuz yetmez.
bazen sülale de onaylasın sizi istersiniz.
sülalenin kolejde okuyan tek torunuysanız.
ve dedenin ilk gururuysanız.
ve yalnız yetiştirecek bir torun doğurduysanız.
bayramda siz arayamadıysanız onlar sizi ararlar.
küsmeden,gurur yapmadan... siz de arada bu megaloman ve megapol şehirden kaçmak istediğinizde ve çocukluğunuza dönmek istediğinizde... yorgunsanız ve kendinizi hatırlamak istediğinizde..en büyük torun olarak babaannenize en benzeyen siz olduğunuzda...sizi her gören tıpkısının kopyası diye sarılıp sarılıp ağladığında..mezarları ziyaret
edip yasinler okuduğunuzda...
hatta depremde ölen okul abiniz Muhteşem Dedeoğlu'nun mezarına bütün okul adına dua okuyup su döktüğünüzde...
çarşıdaki pasajları gezip kuru temizlemeci Osman abiyi
gördüğünüzde..okul arkadaşınız Alperle ve Çağlayan'la yaz tatillerinde buluşup dolaştığınız yerleri tekrar dolaştığınızda...dedenizle aykakkabı boyattığınız o ayakkabıcıyı tekrar gördüğünüzde...
kendinizi bir yere ait hissedersiniz.
İstanbulda yaşayamadığınız bulamadığınız,hissetmediğiniz bir yere. o toprağa ait hissedersiniz.
toprağım dersiniz.
mor süet ayakkabıyı aldığınız ve ilk bayramda giydiğiniz yer orasıdır. asi gençliğinizde kapalı çarşıdan kürklü asker kalpağı alıp giydiğiniz yer de orasıdır.
bütün Lüleburgaz çarşısı size bakıp garipserken dedenizin "kızım senin büyük deden kurtuluş savaşında bu kalpağı takmıştı,askerlerinin başında,soyadın oradan gelir gururla tak büyük dedenin kalpağını utanma çarşıdan" dediğinde utanarak cebinize sakladığınız kalpağı tekrar başınıza geçirdiğiniz yer orasıdır.
gençsinizdir,sadece tatillerde gördüğünüz lüleburgazdan kopalı çok olmuştur....ama siz nereliyim derseniz oralısınızdır. kimi için adana...kimi için afyon...kimi için...paris,brüksel,londra....
çocukluğunuz neredeyse..siz oralısınızdır.
beş yıldızlı büyük otellerin casinolarında müdürlük yaparken bir davetiyeyle ve mutlaka öncesinde gelen bir telefonla dahil olursunuz bir yazlık sinemada yapılan aile düğününe...orada düğünler hala sokak aralarında iki bina arasında asılan renkli lambalarla ve düğünün orta yerinde sahnedeki müzisyeni susturan davul zurnacıyla yapılır. aklınıza gelir...
Galatasarayda okurken ve Lüleburgazda hiçbir eş dost akraba çocuğu tanımazken ve bir yaz düğününde Lüleburgazda yazlık sinemada düğüne katılmışken,salonun kenarındaki delikanlılarla ailelerin yanındaki yeni yetme genç kızların 15-16 yaş bakışmaları yaşanırken babaannenizin sizin elinizden tuttuğu ve o delikanlı güruhuna götürdüğü ve "bak büyük torunum, bu büyük dayının torununun çocuğu,bu büyük amcanın oğlunun torunu...siz akrabasınız..sakın ha bakışmayasınız..siz ailedensiniz..."dediği aklınıza gelir.
artık onlar size sahip çıkmalıdır,siz başınız sıkışınca onlara koşmalısınızdır. biz de adet böyledir. yedi kuşak el olmadan kız verilmez. o sebeple dersiniz ki...benim trakyam..ne medenidir,benzemez adeti anadolunun adetine...
ne akraba evliliği bilir. ne kız kaçırma.
çünkü kız isterse zaten aile verir sevdiğine.
kızı boynu bükük bırakmaz trakyalı,aşka inanır.
bir de rakıya şaraba inanır.
içmeyen trakyalı trakyalı sayılmaz.
oynamayan trakyalı trakyalı sayılmaz
9/8lik göbek havası bilmeyen bizim köyden kasabadan olamaz.oynarsınız,hani kapı gıcırtısına,tencere tıkırdısına.düğünde bayramda..oynayamayana "naz yapma istanbullu gibi" denilmesin diye..ve zaten o müzikleri duyduğunuzda içinizden geldiği için oynarsınız.
neşelidir Trakyalım.
sevincini kasap havasıyla anlatır...rumlar veya yunanlılar "kasapiko" derler..sirtaki kursunda sirtaki oynamayı öğrenirken öğrenirsiniz bir gün..."aaa aynı müzik bu ..aynı hava dersiniz.." üzüntülüyse aşkından Trakyalı,mendil havası oynarsınız... elinizde çevirdiğiniz mendiller... kavuşamadığınız aşkınıza mendille mesaj verirsiniz. düğünün orta yerinde bir yerde çömlek kırarsınız..."aşkından kalbim bu
çömlek gibi paramparça " dersiniz...
yarın yani bayramın son günü,Lüleburgaza gidiyorum.
yetti İstanbulun bayramı.
ne bayram fondanları,ne nane likörleri,ne de pastane baklavaları...
bu bayram sırf kızım ev baklavası öğrensin diye açtığım baklavaya
mecalim kalmadı işten güçten.
isteyene tarifini veririm.
bol cevizli,göbeği yıldız kesimli trakya usulü ev baklavasının...
ama halim yok dediğim gibi.
gidip hala yenge baklavası yiyesim var.
benim tekrar kendimi hatırlamaya ihtiyacım var.
kızıma toprağını tekrar hatırlatmaya ihtiyacım var.
bayram sülaleyle olduğun zaman bayrammış.
İstanbulda konu komşuyla olduğun zaman değil.
hepinizin bayramı tekrar kutlu olsun.
Mutlu ve bol ev baklavalı bayramlar dilerim
Sevgilerimle
Mine