• UMARIM İYİSİNDİR ORALARDA

    Önce seni ne denli sevdiğimi bir daha söyleyim. Bildiğini biliyorum ama yinede insan duymak ister, bilmek ister.  Sen benim hayatımda hep bambaşka bir yerde duran birisiydin. Öyle başka bir rengin ve şeklin vardı ki senin. Bunu anlatamam sana, ama sen bilirsin seni nasıl ve ne çok sevdiğimi.


    Sen görmüşsündür, hissetmişsindir elbet ama birde ben anlatayım istedim tüm olanları sana. Dinlermisin bilmem. Ben yazarken huzursuzum. İfade edemeyecekmişim gibi geliyor bazı anları. 


    Bana haber verdiklerinde salıyı çarşambaya bağlayan gece idi. Gece 02:30 da çaldı telefonum. Kötü haber gece gelir derler ya, çok doğru. Telefona yetişemedik. Bülent “Köksal’lar arıyor” dediğinde  içimde bir anda kocaman bir  ateş heryeri yakmaya başladı sanki. Hiç sönmeyecek ve heryere sıçrayacamışcasına korktum. Bütün saç diplerimden, hücrelerimden alev çıktı sandım. Sanki kaçıp saklansam, yatıp uyusam, gidip yokolsam  hiçbir şey olmamış gibi mi olacaktı? Evimden senin evine ulaşmam yaklaşık on dakikamı aldı ve o arada ne düşündüm hiç hatırlamıyorum. Kapıyı çaldığımda içerden gelen ağlama sesleri atlayıverdi omuzlarıma. Öyle bir sarıldılar ki  bana o garip gözyaşları, günlerce kurtulamadım onlardan.


    Nasıl evden çıktım, nasıl senin evine geldim hatırlamıyorum.  Salona girdiğimde annen kızın ve karın yanında oturmuş ağlıyorlardı. Sen  kanapede yatıyordun, hiç kıpırdamadan. Üzerine beyaz bir örtü yaymışlardı. Yüzünde ince bir tülbent vardı, seni yeterince saklamayan. Karnının üzerinde de bir bıçak vardı. Sanki orda öylesine uyuyordun. Birden kıpırdayıp kalkacaksın umudu vardı hep içimde. Yanındaki pufa oturdum. Ellerine dokundum korkarak, sıcaktı hala. Bir müddet elele oturduk, sen uyudun derin derin, ben ağladım sessizce. Ben bütün bunları yaparken içim karman çormandı. Sanki herşey bir saniyede bir yer değiştiriyordu.


    Hatırlıyormusun bir kaç gün evvel seninle beş saat elele oturmuştuk. Kolundaki serum çıkmasın diye senin elini tutmuştum. Arada bir elimi sıkıyordun. Bir şey mi demek istiyordun acaba ? Sana sık sık gülümseyerek bakıyordum, ağladığımı anlama diye. Arada bir gözlerini açıp o kadar halsız bakıyordun ki, sana bakmaya, gözgöze gelmeye korkuyordum. Ne çok severmişim seni, ne çok özleyeceğim şimdi. Sende bilirsin seni nasıl sevdiğimi.


    Beni en çok zorlayan, çocukluğumuzun geçtiği topraklara giderkenki halimizdir. Sen öndeki o beyaz arabada, biz senin arkanda yol aldık saatlerce. Hiç bitmedi o yol. Dağları, dağlarda otlanan hayvanları seyrettim gözüm yaşlı. Ağaçtaki meyvalara, topraktaki çiçeklere baktım, senin içinde yattığın arabayı görmemek için.  Seni gömüleceğin kasabanın halkı öyle bir karşıladı ki, tüylerim diken diken oldu. Hissettin değil mi?


    Tüm kuzenler helvanı karıştırdık ağlayarak. Ağlarken bazen inanamayıp tüm olanlara, neye ağlıyoruz acaba diye şaşkınlık içinde kaldığım anları da itiraf etmeliyim sana. İçine pek çok gözyaşım sıçradı. Affet.


    Geleceğim son gün mezarına uğradım. Sıcak bir gündü. Sıcak ve tozlu. Uzaktan kuş sesleri çalındı kulağıma. Yerdeki dallar çıtırdıyordu, ben bastıkça. İlk defa gördüm oranın mezarlığını ve sen varsın artık orada. Toprağın bile kupkuru idi. Sanki aylardır orada yatıyormuşcasına. İçimden bir dolu şey anlattım, duyacağını umarak.  Aslında uzun uzun oturup, konuşabilirdim senle. Bu sahneyi hep filmlerde görürdüm ve garipserdim. Oysa öyle başka bir şeyki bu. Aslında birazda huzur verici. Biliyorum artık ağrıların dindi. O serumlardan, ilaçlardan, ızdıraplardan kurtuldun. En çokta buna seviniyorum. Ama yinede, salonun en canlı köşesinde o siyah koltuğunda olsaydın diyede iç geçiriyorum. Her sabah size gelip, “ben geldim Köksal abi” demeyi, seninde yorgun ama içten ve sevgi dolu bakıp gülümsemeni özleyeceğim ben. Ben hep seni özleyeceğim ya. Biliyorum biz ikimiz başkaydık. Kızacaklar ötekiler ama, sende beni bende seni bambaşka severdik değil mi?


    Herşeyde olduğu gibi uğurlanışın bile bambaşkaydı. Ben o kadar çok insanı bir arada hiç görmedim. Bak ne kadar seviyorlar seni, görüyor musun? Ağlayanların sesini duyuyor musun?


    Ne çok anımız varmış, anlat anlat bitmiyor. Ben her sabah her akşam senden bahsediyorum artık. Bu çok uzun süre böyle devam edecek. Bazı şarkılarda ağlıyorum usul usul. Hele senin o çok sevdiğin şarkıda hiç tutmuyorum kendimi.


    Hala Doğa’nın haberi yok senin gidişinden. Her telefonda seni soruyor, bende burnumun direği sızlayarak yalan söylüyorum.


    Hayat çabuk geçiyor. Bir zamanlar, ben çok küçükken, 7-8 yaşlarındayken ki anılarımızı anlatıyorlar annemle teyzem. Beni çevirirken kolumu omzumdan habire çıkardığın zamanları söylüyorlar. İnsan niye birbirini çok sever biliyor musun, birlikte çok şeyi paylaştığı ve yaptığı, en güzel anları yaşadığı ve yaşattığı için. Sen bizim çocukluğumuza o kadar çok şey kattın ki, tüm çocukluğum senle dolu. Sen benim gençliğime öyle bir renk verdinki işte bu sebeple tüm gençliğimde senle bir bütün. Nasıl sevmem seni. Bazen anılarım ve çocukluğum kafamda öyle karışıyorki, ben bile zamanları unutuyorum. Nasıl severdim seni ben o zamanlar, ismini söylerken gözlerim ışıldardı. Şimdi öyle bir hüzün varki kalbimin tüm etrafında, bir şey hissetmediğimi ayrımsıyorum bu aralar.


    Kızgınım sana, böyle ansızın bir gecede  çekip gittiğin için. Beni, bizi, hepimizi bu kadar üzdüğün için. Evet çok öfkeliyim sana, tüm nisan ayı, mayıs ayı, haziran ayı boyunca bizi ağlattığın, hüzünlendirdiğin, elimizi kolumuzu bağlayıp senin için hiç bir şey yapamaz hale getirdiğin, öyle orada, köşedeki o siyah baba koltuğun üstünde, hiç bir şey demeden oturduğun, gözgöze bakmaktan korkar hale getirdiğin için, çok kırgınım ben sana.


    Daha da kötüsü şimdi tümden aldın başını gittin. Bir daha görmeyecek miyiz seni?


    Hatırlarmısın; sen İngiltere’de üniversitede okurken her geldiğinde getirdiğin hediyelerle nasılda çocukca sevinirdik. Bana o zamanlar Türkiye’de bile olmayan “Lee” marka kotlardan getirmiştin. Bahçelievlerin en havalı kızı ben olmuştum o vakitler. Babamdan zorla izin alıp bizi o zamanlar Ankara’nın en meşhur gazinosu olan “Altınnal”  a götürmüştün. Sonra başka bir tarih  ve başka bir mekan geliyor aklıma; bir ikindi kahvaltısında yine teyzemler biz tüm kardeşler (biz altı kardeştik sende biliyorsun) masada lelek yiyorduk. Sen annemin altından tam oturacağı sıra sandalyesini çekmiştinde, annem çığlıklar atarak yere düşmüştü. Ve saatlerce gülmüştük. Annem, teyzem kızmıştı sana. Ne güzel kahkahan vardı senin. Ne yakışıklı, ne hoş, ne güzel adamdın sen.


    Bir iki hafta evvel bana demiştin  ya, “iyileşeyim Demet’cim 1.5 milyarlık çok güzel şampanyam var onu birlikte içelim”....içelim, hemde deliler gibi sarhoş olalım....yerlere düşelim...ağlayalım....dans edelim....sarılalım...sızalım...olduğumuz yerde kalalım...belki o zaman sana sımsıkı sarılma cesaretini bulurum diye düşünürken bak neler oldu.


    Hayat hızlı akıyormuş meğerse. Çocukken öyle değildi ama. Günler, haftalar hele aylar hiç geçmezdi. Şimdi vakit hızla geçiyor, zamanı engelleyemiyorum diye korkuyorum,  karanlıkta kalkmaktan korkan küçük kızlar gibi. Sanki zaman geçip giderken yanımızdan, koluna senide takıp götürecek diye aklım çıkarken, şimdi çok uzaklardasın.
    Bak bu cümle aklıma senin şarkını getirdi yeniden.


    Şimdi uzaklardasın,
    Gönül hicranla doldu,
    Hiç ayrılamam derken,
    Kavuşmak hayal oldu.


    Bunu ne çok severdin sen.  Öyle eskisi gibi olmasakta, rakı kadehi masamızda yarılanmışken, o tatlı sohbetleri edemesekte sen hep buralarda olacaksın gibi geliyor. Senin yüzünden her melodiye ağlar oldum. Bu arada da keşfettimki, gözyaşlarımız bitmezmiş. İçimizde bir yerde duran kaynağı var onun, ne kadar ağlasamda tükenmiyor o yaşlar.


    Gidersen buralardan, herkes yarım kalacak, biliyorsun demiştim bir gün yanındayken. Ama sen uyuyordun. Öyle arada bir senle yalnızken  konuşup duruyordum, deli gibi.  Ve hiç bir şey, kimsenin hayatı normale asla dönmeyecek, hep seni özleyip, seninle olan anılarımızı anlatıp yine ağlayacağız.  Ben hep, beni ilk sigara içerken yakaladığın anı hatırlayıp hüzünle gülümseyeceğim. Atatürk Orman Çiftliğinde yediğimiz dondurmaların tadını duyumsayacağım olmadık bir anda. Çocukluğumu hatırlamaktan korkar olacağım senin yüzünden. Çünkü her karesinde, her anında, her resminde  sen olacaksın.  Bir türlü ortak yapamadığımız doğumgünlerimiz yüzünden nisan aylarından nefret edeceğim bir ömür boyu. Her yapılamayan şeyin ardından duyulan o derin pişmanlığı bende duyumsayıp, niye daha sık birlikte olmadık diye soracağım kendime.


    Yok gözyaşı tükenmiyormuş. Öğrendim bunu.


    Bunu okuyamayacaksın. Ama ben yazdım sana, sen bilmesende. Güya birlikte kitap yazacaktık senle. Senin editörün olacaktım seve seve. Kitabımızın adı bile belliydi.  Sensiz de olsa bir kitap yazacağım ben ve içinde sende olacaksın. Aslında sen hep bizle olacaksın.


    Seni hep o yakışıklı halinde, lacivert takımlarının içinde kafanı geriye atarak kahkaha atarken anımsayacağım. Son hallerini aklımdan sildim, gittigin andan beri.


    40 gün sonra mezarında buluşmak üzere.


    Orada olduğumda yine kuş sesleri gelecek kulaklarıma. Uzaktaki tepenin sessizliği dolacak yüreğime. Sabah güneşimi geliyor üzerine yoksa akşam mı? Kar yağdığında üşüyecek misin? Baharda çiçekler açtığında sevinecek misin?Merak ediyorum. Ağaçlar biraz kurumuştu. Bahar ayında arası yemyeşil olacak, inan bana. Bu sefer daha çok anlatacağım sana. Belki Doğa’da olacak ellerimin ucunda. Ona hep seninle olan anılarımı anlatacağım. İşe girersem haber veririm sana. Çok merak ediyordun ya. Biliyor musun, arabamın ruhsatım hala kayıp, bulamadım. Ve İstanbul çok sıcak. Sen gittiğinden beri evine gidemedim, çünkü kimse yok burada. Merak etme, sizinkiler döndüğünde ben hep yanlarında olmak için gayret edeceğim. Keki her tarçınlı yaptığımda aklıma sen geleceksin. Tarçını sevmediği ne geç öğrenmişim diye hayıflanacağım.  Artık bir daha Cerrahpaşanın oralarına gitmeyeceğim. Mail adresini listemden çıkarmayacağım. Bu yazıda gidecek senin mailine. Telefonun şimdi oğlunda, seni arar gibi onu arayacağım arada bir. Ebru’nun düğün fotoğrafındaki kareyi anımsayıp, sana orda nasılda sıkı sıkıya sarıldığımız için bir daha mutlu olacağım.


    Umarım iyisindir oralarda.



    Demet Eşrefoğlu Vardar
    Temmuz 2005

 
 

Bu site Lidya.Net tarafından hazırlanmış ve yayınlanmaktadır © 1998-2012. Bu sitede yayınlanan yazılar, kaynak ve yazarı belirtilmek kaydıyla kullanılabilir.
İçerik sağlayıcı paylaşım sitesi olarak hizmet veren AnneCocuk.com adresimizde 5651 Sayılı Kanun'un 8. Maddesine ve T.C.K' nın 125. Maddesine göre TÜM ÜYELERİMİZ yaptıkları paylaşımlardan ve yazdıkları yazılardan kendileri sorumludur.
AnneCocuk.com ile ilgili yapılacak tüm hukuksal şikayetler iletişim linkinden iletişime geçildikten sonra en geç 2 (iki) gün içerisinde ilgili kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde tarafımızca incelenerek, gereken işlemler yapılacak ve size geri dönüş yapılacaktır.