• YİNE/YENİ/YENİDEN BİR SELAM İÇİN

    Her zamanki gibi, yine bir gece vakti, şöyle sakin sakin yatağıma gömülmüşken düşüverdi aklıma bu düşünce. Yatağımın içinde kıvrılmış, her zamanki gibi beni gülümseten şeyleri hatırlamaya çalışırken, beş yılda yeni bir kadın olduğumu ayrımsadım. Kalktım gecenin bir yarısı önce bilgisayarın açma tuşuna bastım sessizce. Ekranım açılırken bende usul usul yağan bahar yağmurunu seyrettim, gecenin en huzurlu vaktinde. Hayatımı dönemlere ayırdım bir gecede. Bunları da 5’er yıllık periyodlar olarak belirledim kendimce. Düşündümki, 20’li yaşımın başına kadar olan süreçte çok hayatî kararlar, farklı tarzlar, aykırı davranışlar, olmayacak hayaller, fantastik düşünceler filan yok. Bildik, tanıdık çocukluk dönemleri, tek tip ve de dayanılmaz ergen halleri, alışılagelmiş okul çağı çocuklukları filan... Dolayısıyla, hayatımın -bana göre- miladı olan 20 yaşımdan başlamalıyım dedim bu dönemlere. 20’li yaşlarımı ve 30’lu yaşlarımı sınıflandırdım, daha doğrusu özetledim kendi adıma. Çok yaklaşan 40’lı yaşlarım içinse planlar yapmaya uğraştım. 40’la başlayan ama beni ölesiye korkutan bu dönem içinde, bana bir nebze olsun o dönemi kolaylaştıracak, beni hoş tutacak ve bu dönemi daha eğlenceli kılacak planlar düşündüm.

    20-25 arası en çok aşık olduğum, dibine kadar gözyaşı döküp, asla bir daha eski ben olamayacağıma inandığım zaman olarak geçti aklımdan. Sararıp solduğum, yanıp kavrulduğum dönemlerdi. Gözü kapalı ateşe atladığım, bile bile duvara çarptığım, cam kırıkları üzerinde koştuğum, aşk için herşeyi yaptığım bir dönem di. Benim için her şey saplantılı hale dönüşürdü o vakitler. Her konuda öyleydim. Herşeyi kendimin bildiğini sandığım, vereceğim her kararın beni ölesiye ve sonsuza dek mutlu edeceğine inandığım, tükenmez dediğim duygularımın çok kısa sürede bitmiş olduğunu gördüğümde, yeniden denediğim garip bir dönem olmuştu. Ne çok aşık olurdum ben diye düşünüyorum durup yeniden hatırlamaya çalışarak. Üstelik yaşadığım her aşkı “şimdiye değin böylesini yaşamadım” diye taçlandırırdım. Bazen çok acımasız olur, bir anda herşeyden, herkesten kaçarken, bazı anlar ise gözyaşları ile uykuya daldığım anları hatırlıyorum. Kızmıyorum kendime, yaşanmış herşeyin hayatıma bir virgül koyduğunu, bunun da yeni deneyimler için beni cesaretlendirdiğini, güçlendirdiğini düşünüyorum şimdilerde.

    Bu dönemi özetlemenin en gerçekçi ifadesi ancak şu olabilirdi benim için; “Hep denedin, hep yenildin. Olsun bir daha dene, daha iyi yenil.”, (Beckett)

    25-30 yaş arası döneminde biraz durulsam da, akıllansam da, kendi yaşamım adına öngörüler oluştursam da değişmemiş olduğumu farkettim. Üstelik kazandığım kötü aşk tecrübelerinden de hiç ders almadığımı ayrımsadım. Ama yine de hayatımı değiştirecek bazı isabetli kararlar alacak kadar akıllanmış olduğumu söylemem gerek. Çocukça ruh halimin henüz büyümediğini ayrımsadım. Aldığım kararların sonucu hayatımı yeni baştan değiştirebilecek kadar cesur olduğumu gösterdim herkese. Bunu gösterip kendimi ispatlama gereksinimi hissetmiştim nedense. Babama göre, bir önceki dönemden biraz daha uysallaştığım döneme geçmiştim. Uysallaştığımı, durulduğumu ya da uslandığımı sandı herkes. Oysa hiç değişmemiş olduğumu anladım bir gece vakti. Belli bir süreçten sonra üzerimdeki o durgunluğu atıp yeniden kaldığım yerden başlama vaktimin geldiğini duyumsuyordum. Alıp başımı gitme tripleri yaşadım çokça. Başka bir kimlikle, başka bir insan olma hayalleri kurdum, kimseye belli etmeden. Bir gece vakti, elimde tek bir çanta ile bilmediğim bir yerde yeniden doğmak, yeni bir “ben” olmak istedim sıkça.

    30-35 yaş dönemim ise en hareketli, en öğrendiğim ya da öyle olduğunu sandığım bir dönem olmuş. Kendimi çok önemli hissetmişim. Hayatta bazı şeylere sahip olmuşum. Anne olduğum için dünyanın en ayrıcalıklı ve en farklı kadını olarak görmüşüm kendimi. Yine de garip bir atalet, bir ağırbaşlılık var bu dönemde. Bana göre tüm yaşamımın en durgun, belkide en garip süreci. Ben bunu minik bir çocuk sorumluluğuna bağlıyorum nedense. Onun çok küçük, çok korumasız oluşu beni belli bir süre için engellemiş, yaşama bir süreliğine de olsa farklı bir gözle bakmayı öğretmişti bana. Afralı tafralı yaşamayı, kendini keşfetme periyodlarını, yaşamın dramatik süreçlerini, varoluşçu bir insan duruşuyla hayatta ve ayakta kalabilmeyi denediğim ve yaşamımın içine süzerek soktuğum ve sonunda “galiba başardım” dediğim zamanları görmüşüm.

    Arabada bir şehirden başka şehirlere yolculuk yaparken, gözün görebildiği en uzak köydeki, tek minareli bir caminin hemen yamacındaki bir evin içinde olmayı hayal ettiğim zamanlardı. Hani şöyle biraz huzur, hayata ve herşeye uzaktan bakma gibi duygular içinde olmak... Çakıl taşlı bir sahilde çıplak ayakla yürümeyi ve herşeyi ölesiye özlemeyi istediğim zamanlarmış o günler. “Gençliğimin sığlığı”, “hayatımın derinliği” söylemlerini bir kenara bırakıp, yaşamın izdüşümlerini keşfe çıkışıma denk gelmiş bu zamanlar.

    Bu dönemde öğrenme, yeni öğretilerle donanma, ama hala yeterince tam anlamı ile pişmediğim belki de pişemediğim bir dönem. Hatta aslında daha ne çok yapacak şeyimin olduğunu keşfetmişim. Keşfetmenin ötesinde yapamayacak planlar ve hayaller tasarlayıp kurgulamışım, utanıp sıkılmadan. Herkes hayattaki ve amaçlarındaki “olabilirlik” yüzdesinin kendisine en yakın olanını seçerken, ben hep en ırakta olanını tercih ederek hayatımı daha da zorlaştırmışım.

    35-40 yaş; işte benim için en kritik, en hassas dönem başladı. Şimdi bu dönemde olduğum için durup düşünmeliyim biraz. O kadar şey var ki bu döneme yazmam ve sığdırmam gereken... Biraz delirdiğim, biraz cesaret sınırlarını zorladığım, biraz hedef noktalarımı kesinleştirdiğim bir zaman dilimi bu. Artık hayal kırıklığı filan yaşamam dediğim ama hala bu duygularla, yeni heyecanlarla didişip duruyorum bu yaşımda. Maalesef ıslık çalmayı öğrenemedim. Bir aşk mektubu almasam da hayali bir aşk mektubu yazdım, bazılarını kızdırma pahasına da olsa. Caz şarkıcısı olma hayalleri kurup, geçen sene kaçırdığım Tori Amos konseri için aylar öncesinden heyecanlandığım bir süreçteyim şimdilik. Daha çok dans ettim, evet daha çok seviştim. Bende hep varolan “gözükaralık” meziyetimin en öne çıktığı, kendimi en iyi biçimde ve cesurca gösterdiğim yaşımdayım. Korkmadan uyguladım verdiğim kararları. Sonunda burnum sürtülse de, kaybetsem de denedim. En azından “denemedim” dememek için denedim her istediğim ütopik şeyi. Biraz daha özgürleştim (hem ruhum hem de bedenim) ve hayatın bazı “anlarını” tek başına yaşama zevkini keşfettim. Bir sabah uyandığımda, hayata bambaşka bir kadın gözü ile bakma cesaretini gösterdim. Bir arkadaşımın dediği gibi “hayat geçici, herşeyi herkesi sevmek gerek” sözünü uygulamak için var gücümle uğraşıyorum artık. Nirvana’ya erişemesem de(!) deniyorum gülümseyerek. O uzak diyarlardaki köy evindeki bahçede uğraşan kadın değilde, otobandaki arabanın içindeki kadın olduğum için şükrediyorum başımı hafifçe yukarı kaldırarak. 40’ıma gelmeden çığlıklar atarak ta olsa bir dövme kondurmaya karar verdim, vücudumun en seksi yerine. 40 kırıta kırıta gelip kapıma dayanmadan gögüslerime silikon yaptıracağım herkes karşı gelse de. Biraz “Dolce Vita” bir tarzla kapatmalıyım bu bölümün perdesini.

    40-45 arası olgunlaşmayı, durulmayı planlıyorum kendi adıma. Ruhuma, kendime çeki düzen vermeyi, hayatımda var olan bütün dönemeçleri güvenle dönmeyi, hatta onları geride bırakıp, düz bir yolda huzurla ilerleme gibi hayallerim var. “40 yaşında ama hala çok hoş bir kadın” denmesini hayal ediyorum. Doğrusuna, eğrisine, yanlışına veya acısına karşı “dayanılmaz bir aşk” yaşamak planlarım var benim. Babam gibi “hayatı seviyorum, çünkü içinde ben varım” diyebilmeyi, bir şeye başlamak için vaktin hiç bir zaman geç olmadığını hep biliyor olmayı dileyeceğim. Tartıya çıktığım vakit “bu tartı daima fazla tartıyor” demeyeceğim. Kütüphanemde kendi kitaplarımın olmasını, içinde “aşk” geçen ve hayata dair gerçek saptamaları olan daha güzel öykülerimin olmasını dileyeceğim.

    45-50 arasından çok ürküyorum. Beni en çok korkutan, sanki mayınlı sınır çizgisi gibi bana deli bir yürek çarpıntısı verecek bir yaş dönemi olacağını hissediyorum, elimde olmadan. Bu döneme hayal kuramayacak kadar uzağım şimdilerde. Onun için bu kadar kısa kalmalı bu paragrafım. Gençliğimi baştan yaşama lüksümün olmayacağı gerçekliği ile “kekeme bir yaşam” tüketmediğime şükretme şıkkını ekleyebilirim huzurla.

    Ama her dönemin, kapanan o kadife perdesinin üstünde beni anlatan parlak yazılar olmasını arzulayacağım. Kapanışın ardından sahneye yine/yeni/yeniden bir selam için geldiğimde biraz böbürlenerek, biraz heyecanla, biraz zaferle, biraz da utanarak el sallayacağım.

    Yaşama iyi bir “seyirlik” sunduğum için bana verilen o kocaman demeti uzun uzun koklayıp, sıkıca kucaklayacağım.

    Demet Eşrefoğlu Vardar
    Haziran 2005

 
 

Bu site Lidya.Net tarafından hazırlanmış ve yayınlanmaktadır © 1998-2012. Bu sitede yayınlanan yazılar, kaynak ve yazarı belirtilmek kaydıyla kullanılabilir.
İçerik sağlayıcı paylaşım sitesi olarak hizmet veren AnneCocuk.com adresimizde 5651 Sayılı Kanun'un 8. Maddesine ve T.C.K' nın 125. Maddesine göre TÜM ÜYELERİMİZ yaptıkları paylaşımlardan ve yazdıkları yazılardan kendileri sorumludur.
AnneCocuk.com ile ilgili yapılacak tüm hukuksal şikayetler iletişim linkinden iletişime geçildikten sonra en geç 2 (iki) gün içerisinde ilgili kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde tarafımızca incelenerek, gereken işlemler yapılacak ve size geri dönüş yapılacaktır.