Rüyamda seni gördüm. Büyümüştün. 10 bilemedin 12 yaşlarında filandın. Saçların uzundu yine, at kuyruğu yapmıştın alalacele. Tıpkı eskisi gibi. Üzerinde sana bol gelen koyu pembe, omuz başlarında sarı çiçekleri olan bir kazak vardı. Ağlıyordun nedense. Tıpkı bebekken yaptığın gibi, içini çeke çeke, ses çıkarmamaya özen göstererek ağlıyordun. Mavi-yeşil iri gözlerinden yaşlar kendiliğinden akıp, taze yanaklarını yalıyor, ordan çenene doğru akıp kayboluyorlardı. Narin ellerinle gözlerini siliyor, sessizce burnunu çekiyordun. Uzaktan biryerlerden görüyordum seni. Sonra tanımadığım ya da yüzünü görmediğim biri gelip, dokundu omzuna. Kafanı ağır ağır kaldırıp baktın ona. Tıpkı güneşe bakarken yaptığın gibi kıstın gözlerini. Göz kenarların kıpkırmızı idi. Sonra önüne dönüp yeniden ağladın. Ağlamanda bile bir asalet vardı. Yüreğim burkuldu, midem bulandı ansızın. Niye ağlıyordun ki. Niye yanında değildimki. Sonra kendimi gördüm orada. Yere uzanmış yatıyordum. Üzerimde senin yatak örtün vardı. Hani şu zemini, mavi üzeri sarı desenli olan örtü. Gözlerim kapalıydı. Ve o kadar güzeldim ki, tıpkı düğünümdeki gibi sapsarı idi saçlarım.. Halının üzerine dağılmıştı. Hani hep bana benzerliği ile övündüğüm narin ellerinle okşadın saçlarımı. Tel tel ayırıp dokundun her bir buklesine. Göz kapaklarımda, senin o çok sevdiğin pırıltılı farlarım vardı Yanağını yanağıma dayadın nazikçe. “Canım annen” dedin mırıltıyla. Uzunca süre oturdun dizlerinin üzerinde, hemen yanıbaşımda. Sonra bana devamlı söylediğin o şarkıyı mırıldandın hıçkırarak.
Avcı ormanda bir tavşan vurmuş, bum
Serçe aslana gitmiş söylemiş, cik
Aslan çok kızmış, ormana gitmiş, hır
Avcı çok kormuş, ormandan kaçmış, pır.
Niye yapayalnız ve üzgündün anlamadım. Şöyle sıkıca sarılıp “ağlama, ben hep yanındayım” demek istedim ama yapamadım. Uzaklardan biryerden görmeme, yüreğimde hissetmeme rağmen yapamadım nedense.
Sonra uyandım ansızın. Rüyamda ağladığımı farkettim. Eğer ölürsem dedim, ne yapar yavrucuğum. Kalktım dolandım bütün evi. Sonra gelip kapından baktım uzun uzun sana. Kesik kesik nefesler aldın. Şöyle bir ıhlayıp döndün duvara doğru. Gelip yorganını pekiştirdim. Gıdından koklayıp uzun uzun öptüm seni. Sabah rüyam gerçek olacakmış gibi, ürküntüyle dolaştım dakikalarca.
Oysa ben, ilk okumayı öğrendiğin anı görmek, seninle gurulanmak istiyorum.
Oysa ben, ayakkabılarının bağcıklarını bağladığını görmek istiyorum.
Oysa ben, ilk erkek arkadaşınla tanışmak istiyorum.
Oysa ben, daha iki tekerlekli bisiklete binmeyi bile henüz öğrenmemişken araba kullanmayı öğretmek istiyorum sana.
Oysa ben, hiç olmamasını dilediğim sıkıntılarında, arkandan sımsıkı sarılıp, boynumu boynuna gömüp, kokunda kaybolmak istiyorum.
Oysa ben, okulu bitirdiğini, işe girdiğini, ilk maaşınla aldığın fuları takmak istiyorum.
Oysa ben, evlendiği görmek, mutlu çok mutlu olduğunu hissetmek, çocuklarına bakmak istiyorum.
Sabah olunca bir daha kızmamaya karar verdim sana. Yemek yemediğin için bağırmama kararı aldım. Masanın üzerini pastel boya ile çizmene de aldırmayacağım. Kış vakti parmak arası terlik giymek için, ayakların dona dona çorapsız gezmene de müsaade edeceğim bu sabah. “Öksürük şurubu, doktorun verdi, bunu içmezsen kıçından iğne yapacak” diye yalan söylediğim ve sana kan yapar diye her sabah/akşam içirttiğim keçi boynuzu pekmezini de içme istersen. İstediğin kadar seyret fox kids kanalını, ama yeterki bir daha böyle girme gece yarısı uykularıma. Bir daha öyle uyandırma beni. Gerçek mi? Rüya mı diye, debelendirme beni karanlıklarda. Saç diplerimin terlemesine, kalbimin deli deli çarpmasına izin verme. Bir daha böyle girme rüyalarıma.
11 Mart 2004
05:30