• KADIN DEDİĞİN RUH ÇALKANTISI ÇOK OLURMUŞ

    KADIN DEDİĞİN RUH ÇALKANTISI ÇOK OLURMUŞ

    Yeni bir yazı için vakit geldi dedim, kendi kendime. Aslında yazımın konusu, dolayısı ile yazım hazırdı. Okula başlayan kızım ile ilgili olarak, bir annenin duygularını aktaracaktım size. Ama yaşadığım bazı durumlardan dolayı, bu okul yazısını atlamaya karar verdim. Yani size okula başlayan kızımla ilgili, onun hazırlarken benim hissettiklerimi yazmayacağım. Yazacak çok konum var, mesela size söz verdiğim evlilikle ilgili yazının ikinci bölümü, hani şu evliliğin keyifli tarafları, sonra Çeşme de hazırladığım 3700 yıllık kazı ile ilgili yazı da hazır beklemekte beni, ama yok, içimden gelmiyor onları yazmak ve düzenlemek. Bu sefer kendimi, duygularımı anlatmalıyım size. Gerçi kendimle ilgili bir dolu yazım var ama bu seferlikte katlanın bana. Yedi buçuk sene boyunca bıkmaksızın gidip geldiğim, bazen beş saatte bazen otuzbeş dakika da katettiğim yirmialtı km'lik yolu ile yorgun argın ama hep aynı hevesle ve keyifle ulaştığım işime bu ayın sonu, ekim in başı itibari ile veda ediyorum. Garip bir veda bu. Hani severek ayrılanlar vardır ya, sevdikleri halde ayrı düşen sevgililer, onun gibiyim işte. Aslında bitmemesi gereken bir aşktır. Henüz doymamışınızdır birbirinize falan filan. İşte öyle bir veda benim şu son günlerde yaşadığım. Arada bir ağlamak filan istiyorum, yakıştıramıyorum kendime. Sol yanımda bir haftadır duran, ama israrla doldurmadığım boş bir kutu duruyor yanıbaşımda. Yedibuçuk senede öyle bir dal budak salmışım ki ofise, bir türlü kazıyamıyorum kendimi bu odadan. Ofisimiz kapanıyor, vedanın gerçek sebebi bu. Ama başka bir sebep bana daha iyi gelebilirdi. Hani benim canımı acıtacak, bu sebeple hırçınlaşıp ortalığı karıştıracağım bir durum daha iyi gelirdi dalgalı ruhuma. Yan tarafımda, bir haftadır öylece duran bu karton kutuyu ne zaman doldururum bilemiyorum. Aslında bunu en son güne bırakmak ve o gün kendimi belki de gözyaşlarımı kontrol altında tutabilmek için bekliyorum. Güçlü bir kadınım ben, aynı zamanda sıradan. Ama, ruh çalkantılarım sarsıcı olur. Geçenlerde bir yazı okumuştum "kadın dediğin ruh çalkantısı çok olur" (*) diye. Gülümsüyorum her aklıma geldiğinde. Demek ki ben, tam bir kadınım. Bol ruh çalkantılı, değişken ve delişmen ruh hali ile benimle yaşamaya çalışan eşime ve kızıma arada acıdığım, onlar için üzüldüğüm bile olur.

    Sevmem ben vedaları, ardından dökülen gözyaşlarını. Her vedamı kavgaya çeviririm, elimde olmadan. Hırçınlaşırım, yaralayıp kanatmak isterim herkesi. Çocuklar gibi oyunbozanlık yapmak isterim. Devirip, kırmak isterim gözüme kestirdiğim herşeyi. Hemen aklıma kötü yaşanmışlıkları getirip ruhumu acıtarak, aslında içimde hissettiğim o karmaşık duyguyu bertaraf etmeye çabalarım gizliden gizliye. Sonra pişman olur debelenirim gözyaşlarımla.

    Yedi seneyi geçkin bir birlikteliğimiz var bu ofisle. Hiç bir kavganın ve en ufak bir gerginliğin yaşanmadığı veya hatırlanmadığı. Bugün kararlıydım dolaplarımı boşaltmaya. Ama elim varmıyor. Son güne kadar burada olduğumu, buranın sahibi olduğumu, bu odanın bu masanın benim olduğunu bilmek ve duyumsamak istiyorum. İlkin kızımın resmini kaldırdım masamdan. Arka tarafımdaki dolaba sığdırmaya çalıştığım yedibuçuk senelik evraklarım öylece duruyor ilk günkü gibi. Keşke bu ofiste bu kadar mutlu olmasaydım. Keşke birbirimizi bu kadar sevip kollamasaydık. Herşey daha kolay olacaktı. İşe girdiğimin ikinci senesinde, kucağıma aldığım çocuğumu büyütmeye çabalarken, ofistekilerin benim için yaptıklarını unutmuyorum. Her yurt dışı seyahatlerinde bana gelen hediyeleri, eşlerinin yurt dışı gezilerinde benim için aldıkları parfümleri, Brezilya dan benim için seçilen takıları, Güney Afrika'dan benim için alınan deri bileklikleri, kızıma Galeri La Fayette'den gelen tulumları, Genel Müdürümüzün getirdiği tobleronları anımsıyorum gülümseyerek. Doğumgünlerinde üflenen pastaları, sekiz kişilik personeli ile yapılan kutlamalar hala aklımda. Bunu unutturabilecek başka bir yer var mıdır bilemiyorum.

    Ben üzgünüm bugün. Yarın da üzgün olacağım tıpkı dünkü gibi. Her sabah kalktığımda gidecek, gittiğinde çok mutlu olduğumu hissedecek bir işim olmayacak. Banyo da alalecele yapılmış makyajlarım bir müddet süslemeyecek suratımı. Asansörden koşarak, garaja fırlayıp, hızla yol almayacağım köprü yolunda. Köprü yolunun sıkışıklığı ile bunalmayacağım artık. Evin içinde öylece kalıvereceğim. On beş senenin verdiği alışkanlıkla evde oturmanın, ev hanımı olmanın nasıl bir şey olduğunu unutan ben (aslında hiç bilmeyen), yeniden bunları hatırlamak için çabalayacağım. Bir müddet işe yaramaz hissedeceğim kendimi. Belki yeni bir başlangıçta olacağım. Ama ben özleyeceğim burayı. Bir insan neden bu kadar şiddetle benimser işyerini demeyin bana. Ben günümüm, en verimli, en özgür ve en bana ait, en kişisel anlarını burada geçiriyorum. Buradan çıkarken mutlu çıkıyor, buraya gelirken huzurlu geliyorum. Var mı daha ötesi?

    İşte bu yüzden benden başka yazı beklemeyin bu ay ne olur. Biraz melankolik olmak istiyorum. Hani, bol ruh çalkantılı kadın olduğumu hissetmeliyim. Duygularım o kadar yoğun olmalı ki, her biri keskin bıçak gibi acıtmalı canımı, kanatmalı ince ince. Her saniye gözbebeklerimin ucunda bekleyen yaşla dolanmalı, başımın ağrısı için ard ardına haplar içmeliyim. Ben böyle yaşamayı seviyorum. Neşeli iken dolu dolu gülmek, acılı iken doya doya ağlamak benim tarzım. Şu, herşeyi çok uçlarda yaşayan kadınlardanım ben.

    Son iki haftadır sık sık saçlarımı fönleyerek, giymediğim kıyafetleri giyerek geldim buraya. Her arabaya binipte, dikiz aynasından bakış attığımda da hafif alaycı bir bakışla, sol kaşım kalktı yine. Güldüm kendime. Bu kendimi avutmanın başka bir yolu idi.

    Bu kutuyu bugün yarın doldurmalıyım artık. Ama elim varmıyor işte. O, orda öylece yarısına kadar dolu bir şekilde durunca, kendimi daha iyi hissediyorum. Bu, benim yaşamıma sığdırdığım dördüncü işim. Ama hiçbirinde bu huysuzluğu yapmamıştım. Neyse böyle işte. Benim için, sıkkın geçen bir aydı Eylül. Ay sonu, bir hafta annemin yanına gideceğim. Eskiden de erkek arkadaşlarımdan ayrıldığımda da koşardım annemin yanına. Beni avutsun isterdim. "Üzülme, hepsi geçecek" demesini beklerdim. Aslında gizliden gizliye sevindiğini hiç farketmezdim. Şimdi yine onun yanına gidip, avunacağım.

    Sonra, kısa bir zaman sonra, ruh çalkantısı bol olan bir kadın olarak, bambaşka biri olarak geleceğim buraya. Değişken ruh halim hatırlamayacak bile bütün bu hissettiklerimi. Her zamanki gibi, o kadar yoğun, yorucu ve acıtıcı yaşadığım duygularım normale dönecek. Sonra başka bir keyifli anın neşesini abartarak yaşayacağım. Ben böyleyim işte.

    Demet Eşrefoğlu Vardar
    23-09-2003

     

    (*) İlhan Uçkan (Milliyet, 17.09.2003)

 
 

Bu site Lidya.Net tarafından hazırlanmış ve yayınlanmaktadır © 1998-2012. Bu sitede yayınlanan yazılar, kaynak ve yazarı belirtilmek kaydıyla kullanılabilir.
İçerik sağlayıcı paylaşım sitesi olarak hizmet veren AnneCocuk.com adresimizde 5651 Sayılı Kanun'un 8. Maddesine ve T.C.K' nın 125. Maddesine göre TÜM ÜYELERİMİZ yaptıkları paylaşımlardan ve yazdıkları yazılardan kendileri sorumludur.
AnneCocuk.com ile ilgili yapılacak tüm hukuksal şikayetler iletişim linkinden iletişime geçildikten sonra en geç 2 (iki) gün içerisinde ilgili kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde tarafımızca incelenerek, gereken işlemler yapılacak ve size geri dönüş yapılacaktır.