Beni anlıyor musun anne?
İnsanın canını en çok, en sevdikleri yakabiliyor. Üstelik sevgi ne kadar yoğunsa o kadar... Anne-kız ilişkisi. Bir bağlılık ve bağımlılık ilişkisi. Bağımlılığı büyüttükçe bağımsızlığı yitirişin öyküsü.
Toplumun hangi kesimine, hangi evin içine baksak, anne ve kızların birbirlerini az ya da çok rahat bırakmadıklarını görebiliyoruz. Uzmanlar, anne-kız çatışmasının temelinde annenin kızına bir "yaşam modeli" oluşturması ve onu "kendi devamlılığı hatta ölümsüzlüğü" olarak görmesi olduğunu söylüyor: "Anneler kızını kendi istediği gibi görmeyi arzuluyor. Kendi modelini sorgulamadan model oluşturuyor. Kız anneye karşı gelmemek adına kendi bağımsızlığını kilitliyor. Annenin yaşamındaki yoksunlukları, kızın yaşayabiliyor olması kızda suçluluk duygusu yaratıyor. Anneden farklı olmayı seçmek, kıza bir bakıma anneye ve annenin yaşam seçimlerine ihanet gibi geliyor. Bilinçaltında gerçekleşen bu durumla, kızlar sadakat ve sevgi duyguları adına kişisel gelişimlerini durduruyor."
Yıkılan düş kaleleri
Anneler, kızlarıyla ilgili düşler kurdukça bu düşlerin gerçeğe dönüşmemesiyle ortaya çıkan üzüntü daha çok artıyor. "Neden başkasının kızı öyle de benimki değil" noktasından başlayan yakınmalar, kızda "annesine layık bir evlat" olamadığı duygusunu geliştiriyor. Hele annenin onaylamadığı bir yaşam yolu izlenirse çatışmalar, vicdan azapları, gözyaşları, korkular birbirinin içine giriyor.
Ama aslında "layık olmak" diye bir şey yok. Kızın dilediği bir yaşamı seçmesi, ona verilen çabaların ve yatırımların kaybolduğu anlamına gelmez. Herkesin yaşamı kendinindir. Kız, kendi deneme yanılmalarıyla yaşayacaktır. Zaten şöyle bir şey var; anne ne kadar benim yolumda git derse kız o kadar ayrı yolda gidecektir. Ne kadar baskı yaparsanız eş oranda bir tepki alırsınız. Hele kişilikli bir çocuk varsa... Oysa genelde baskı yapılmayan durumlarda meyveler ağacın gölgesine düşer.
Anne ve kız arasındaki çatışmaların önemli bir bölümü kızın belli bir yaştan sonra sürdürdüğü cinsel yaşama ait. Anneler bu durumun sağlıklı olduğunu kabul etmeli. Suçlamalar, tamamen çevrenin koymuş olduğu kalıplarla ilgili. Kendini anne olmanın yanında bir kadın olarak da kabul edebilmeli.
Ayrılmak değil ayrışmak
Anne olmak, bizim ülkemizde pek kişiye bırakılan bir tercih değil. Anneliğe fiziksel ve ruhsal açıdan ne kadar hazır olunduğunun hesabı yapılmıyor.
Annelik çok zevkli, çok yıpratıcı ve kutsallıkla taçlandırılan bir kavram. Bu konuda çok önemli bir noktayı "ayrışmak" oluşturuyor. Anne-kız ilişkisinde de, bireylerin kendi yaşamlarını saygı ve sevgi çerçevesini bozmadan kendi doğrultusunda yaşayabilmesi anlamına geliyor. Anne de çocuğun yaşamına saygı duymalı.
Annelik kimliğinin sorgulanması bile çoğu insana acımasızca geliyor.
Kalp kırmak, hele bir annenin kalbini kırmak son derece kötü. Ancak unutmayalım ki bilinçlenmek, sorgulamakla başlıyor. Tüm annelere sevgiyle.
Kaynak: ekolay.net