KADIN- Bugün kiminle karşılaştım biliyor musun?
ADAM- Bilmiyorum, orada değildim.
KADIN- Eski karınla.
ADAM- Ya? Nerede?
KADIN- Markette. Daha doğrusu biz karşılaşana kadar orası marketti; birdenbire cenaze levazımatçısına dönüştü. Hani sanki birbirimize uygün mezartaşı bakıyormuşuz da karşılaşmışız gibi oldu. Birbirimizi öyle abartılı görmezden geldik ki o sıra göbek atmaya başlasak bu kadar dikkat çekmezdi. O hemen büyük omomatik kutularının arasına kafasını gömdü, ben de deli gibi domates seçmeye başladım.
ADAM- Bu yüzden mi şu anda dolapta altı kilo domates var?
KADIN- Ne yapayım? Geri mi verseydim? Seçmiş bulundum bir kere. Benim yine iyi; eski karın altı tane beş kiloluk omomatik aldı. Sinirden ne yapacağını şaşırdı. Elinin titremesinden omolar köpürdü. Hem de ambalajın içindeyken ve bir damla dahi suyla temas etmemişken.
ADAM- Sen ne yaptın, salça mı?
KADIN- Hayır efendim, ben o kadar rahattım ki. Zaten benim rahatlığım onu deli etti.
ADAM- Tabii tabii. O kadar rahattın ki bütün yaz idare edecek kadar domates aldın.
KADIN- Ne demek istiyorsun sen?
ADAM- Bir şey demek istemiyorum. Ama belli ki sen de rahatsız olmuşsun işte.
KADIN- Ben rahatsız filan olmadım. Sadece karının çok gereksiz agresif tavırları beni güldürdü o kadar.
ADAM- Gülerken biraz domates toplayayım diye düşündün...
KADIN- Daha ne kadar uzatacaksın bu domates konusunu?
ADAM- Yavrum ne var bunda, karımla karşılaşmışsın, bu da normal şartlarda gergin bir durumdur.
KADIN- Bir dakika, bir dakika... Sen şimdi bana”yavrum”eski karına”karım”dedin değil mi?
ADAM- Bilmiyorum... Öyle mi dedim?
KADIN- Bırak şimdi. Bal gibi biliyorsun öyle dediğini.
ADAM- Dedimse dedim, ne var bunda?
KADIN- Allahım bu adamın genişliği beni öldürecek... Ne söylesek”Ne var bunda? ”Yani benimle konusurken eski karından”karım”diye söz etmen normal mi?
ADAM- Yavrum niye takıyorsun böyle detaylara bu kadar?
KADIN- Rica etsem bana yaşamın içinden bir tane gerekli detay söyler misin? Senin için her şey gereksiz. Ekmeği dilimleyip sofraya getirmek, yemeğe aynı anda başlamak, bir yemeğe giderken ikimizin aynı tarzda giyinmesi ve buna ilave edebileceğimiz bütün vesaireler gereksiz. Hatta sana kalsa eve filan da gerek yok, nezih bir mağara da işimizi görür aslında.
ADAM- Mağara mı? Nereden nereye taşıyorsun tartışmayı?
KADIN- Ne yani, ekmeği elinle parçalama adetin yok mu?
ADAM- Eee ne var bunda?
KADIN- Açıklayayım. Ekmek ilk yapıldığında, yani bundan binlerce yıl önce gerçekten senin yöntemin uygulanıyordu. Yani kabilenin iri yarı erkekleri ekmeği parçalara ayırıp dağıtıyordu. Sonra insanlık bıçağı buldu. Hatta bununla da yetinmedi, bıçak konusunda da derinleşip özel ekmek bıçağını buldu. Hani şu keskin yeri tırtırlı olan, hatırladın mı? Ama sen atalarımızın bu çabalarını hiçe sayıp hâlâ ilk çağdaki yöntemi kullanıyorsun!
ADAM- Yahu sen ne zaman karımla karşılaşsan biz kavga etmek zorunda mıyız?
KADIN- O SENİN ESKİ KARIN!!!
ADAM- Bağırma!
KADIN- Bağırmıyorum. Sadece biraz sesimi yükselttim o kadar.
ADAM- Tamam işte, buna Türkçe'de bağırmak diyoruz ve kesinlikle hoşlanmıyoruz. Mümkünse manyaklaşma.
KADIN- Bak... Bunun karınla bir ilgisi yok.
ADAM- Eski karımla!
KADIN- Hoşuna gider diye öyle söyledim, hâlâ onu seviyorsun ya...
ADAM- Haydaaaa...
KADIN- Ne bu şimdi, haydaaa! Halay mı çekiyoruz?
ADAM- Nereden çıktı karımı sevdiğim?
KADIN- Sürekli karım demenden olacak.
ADAM- Onu sevseydim boşamazdım.
KADIN- Öyle olmadı zaten, o seni boşadı. Biz de bu vesileyle tanıştık hatırlarsan. Bana ilk altı ay karını anlattın ve toplam bir yıl boyunca da karının adıyla seslendin.
ADAM- Her şeyi bu kadar abartmasan olmuyor değil mi? Bir kere boşanmayı isteyen bendim ve sana taş çatlasa iki kere karımın adıyla seslenmişimdir... Eski karımın yani...
KADIN- Hayret. Boşanmak isteyen biri bu isteği olumlu karşılandı diye neden ağlıyor?
ADAM- Ben mi ağladım?
KADIN- Aralıklarla altı ay boyunca. Ne zaman eski karını hatırlatacak bir şeyle karşılaşsan ağladın. Hatta bu konuyu bir ara öyle abartmıştın ki az kalsın deliriyordum. Ekmek görsen, o da ekmek yerdi, gazete görsen, karım o kadar iyi bulmaca çözerdi ki, görsen Şiar Yalçın'ı yerdin, diyip diyip ağlamadın mı?
ADAM- Ya, sen hakikaten ne acaip kadınsın ya! Nereden uyduruyorsun sen bunları? Evet, tamam gerçekten çok iyi bulmaca çözerdi, bu doğru... Hatta bazen öyle zor soruları bilirdi ki, şaşar kalırdım. Mesela bir keresinde ben çözüyorum bulmacayı, bir soruya takıldım kaldım, tamam mı? Soru da öyle kritik bir yerde ki, onu bulsam bütün bulmaca çözülüyor, öyle de stratejik bir yerde... Yani nereden baksan altı kelime o soruya bağlı. Soru da üç harflik bir şey, bir tibet öküzü mü, sığırı mı öyle bir şey işte... Ulan düşün düşün, yok! Tibet neresi bilmiyorum... Zaman içinde öküzlerle karşılaşmışım ama hiçbirine memleketini sormamışım. Hani birader isim nedir, sizin orada size ne diyorlar şeklinde bir muhabbetim olmamış hiçbiriyle. Tibet'te hayvancılık ne durumdadır bilmiyorum... Ona da soramıyorum, çok iyi çözüyor ya. Ben de ona karşı, ne var canım senin kadar ben de çözerim tribine girmişim. O da güya benimle ilgilenmiyormuş gibi yapıyor. Ama gözucuyla da nasıl kıvrandığımı görüyor. Yalnız bu arada söyleyeyim ondaki gözucu da kimsede yoktur ha... Öyle dikkatlıdir ki kafayı yersin... Neyse bir ara kahve getirdim bahanesiyle geldi, tam kahveyi önüme koyarken yine gözucuyla hangi soruya takıldığımı tesbit etti, tamam mı? Bak dikkat et, kahveyi koyarken yani maksimum dört sanıye içinde baktı ve hangi soruya takıldığımı anladı... ve aniden YAK dedi... Meğer Tibet sığırının adı Yak'mış. Bunun üzerine bir sinirimiz bozuldu, neredeyse bir saate yakın”vallahi bravo YAK diye bildin”diye diye gülmüştük. Olacak şey değil yani, sen tut o arada gör ve Yak diye... Aşkım! Hayatım, nereye gitti bu be? Sevgiliiiim! Neredesin?... Allah allah! Ne oldu yahu? Ben şimdi kötü bir şey mi söyledim buna?
Y.Erdoğan