Toplam 6 sonuçtan 1 ile 6 arasındakiler gösteriliyor.
  1. Benim gibi sobalı evde büyüyenlere benden bir hediye

    Sobalı Ev

    Mehmet Ünver

    Çocukluğum Boğaziçinin şirin bir semtinde geniş bir bahçe içinde yer alan küçücük bir evde geçti. O ev baba ocağımızdı. Altmışlı yılların su saatlerini donduran kışlarında sandıklardaki eski kazakları donmasınlar diye tesisatların üzerine sardığımız günleri anımsarım. Evimiz denizi gördüğü için kar fırtınası başlamadan çok kısa bir süre önce Boğazın kuzeyinden kapkara bulutların geldiğini görürdük. Zaten çok geçmeden şiddetli karayelle başlayan tipi ilk iş olarak karşı yamaçlardaki evlerin damlarını beyaza boyar, ardından semtimizin Arnavut taşıyla kaplı yokuşlarında toz gibi uçuşan kar anaforları oluştururdu. Mahallemizde sadece birkaç ailenin evinde bulunan radyolar tipiden dolayı o zamanlar İstanbul’un en önemli ulaşım kaynağı olan kömürlü şehir hatları vapur seferlerinin aralıklı olarak yapılabildiğini, elektrik hatlarındaki sorunlar nedeniyle de tramvay ulaşımında zorluklar yaşandığını duyururdu. Trafik tıkanıklığıyla henüz tanışmadığımız, kaloriferli binanın parmakla sayılacak kadar az olduğu, Taksim Meydanından bakıldığında Marmara Denizi ve Adaların tabak gibi gözüktüğü yıllardı. Kent henüz çarpık yapılaşmanın esiri olmamıştı. Bugünkü Mecidiyeköy, Etiler, Maslak ise çoğunlukla tek katlı bahçeli evlerin bulunduğu yemyeşil muhitlerdi. Kar yağışının hızını arttırmasıyla akşama doğru bütün kent iki karışı geçen kar örtüsü altında beyaz renge bürünür, Avrupa yakasındaki işlerinden Asya yakasındaki evlerine dönebilen anne ve babalarımızın mevcudiyetiyle yenilen akşam yemeğinden sonra günün en güzel ânı, yani hep beraber radyo piyesini dinlediğimiz ‘soba başı’ keyfi başlardı. Böyle akşamlarda gürül gürül yanan sobamızın başında kardeşimle oturup vapur seferlerinin açılıp açılmadığını anlayabilmek için penceremizden Boğaziçini gözlerdik. Kar fırtınasının biraz durulması ile vapur seferlerinin açılması bizim için çok önemliydi. Çünkü Avrupa yakasında çalışan annemizin eve dönebilmesi için başka bir şansı yoktu. Bir taraftan sobamızı yakarken, bir taraftan da giderek artan kar yağışı karşısında umudumuzu kaybetmemeye çalışırdık. Nitekim saatler sonra kalın siyah mantosu beyaza dönüşmüş bir halde, ellerinde yiyecek ve ekmek dolu filelerle annemiz yokuşun başında görünürdü. İşte bizim için gerçek soba keyfi o zaman başlardı. Ertesi sabah damlardan buzlar sarktığı ve kar örtüsü sokağa çıkmayı iyice zorlaştırdığı için işe gitmeyen annemiz bütün gece sönmemesi için kömürle beslediği sobaya sabahleyin çaydanlığı koyar, biz mis gibi çay ve maşa üzerinde kızarmış tereyağlı ekmeklerin kokusuyla uykumuzdan uyanırdık. O zamanlar her evin kapısında, penceresinde yahut bahçesinde sofralardan artan kırıntılarla geçinen üç-beş sokak kedisi muhakkak bulunurdu. Bayat ekmekleri tencerelerin diplerinde kalan yemek sularıyla papara yapıp özellikle karlı günlerde sayıları artan bu sadık müdavimlerimize verirdik.

    İKİ BİNLİ YILLAR Altmışlı yıllardan, iki binli yıllara çok zaman geçti. Herşey değişti. Biz de değiştik. İstanbul ise tanınmayacak kadar değişti. Caddelerde sevimli birer oyuncak gibi çın çın gezen o güzelim tramvaylar kaldırıldı. Rayları söküldü. Romantik görünümleriyle Boğaziçinde birer kuğu gibi gezinen kömürlü şehir hatları vapurları, yerlerini aynı anda yüzlerce kişiyi taşıyabilen koca mazotlu vapurlara bırakarak jilet olmak üzere tersanelerin yolunu tuttular. Boğaziçine bakan erguvan ağaçlarıyla, papatya ve gelincik tarlalarıyla süslü tepeler, villalar, apartman siteleri ve gecekondularla doldu. Boğaziçi köprüleri, çevre yolları, viyadükler ve şehrin kalbinden geçen geniş bulvarların sayısı arttıkça, parke taşlı kaldırımlar, cumbalı ahşap eski İstanbul evleri yok oldu. Bu evlerin sakinleri ve önemli bir kısmını gayrimüslimlerin oluşturduğu komşularımız aramızdan ayrıldılar. Kaldırımların üzerine bel vermiş, yıkılacakmış gibi görünen bu ahşap evlerde yaşayan Münevver Hanımlar, Tacettin Beyler, Mösyö Aleko’lar, Madam Anna’lar birer titrek mum ışığı gibi sönüp gittiler ve kentin ender yeşil alanları olarak kalan mezarlıklardaki ebedî istirahatgâhlarına çekildiler. Mısır Çarşısı, Mahmutpaşa, Sultanhamam gibi alışveriş merkezleri cazibesini yitirdi. Kalabalıklar artık Akmerkez, Galeria, Capitol gibi cam, çelik ve beton mimarîsinin cazibesine kapıldılar. Motorlu taşıt trafiği her geçen gün artarken, pek çok güzel şey gibi sobalar ve sobalı evler de yok olmaya başladı. Elbette soba başı sohbetlerinin, maşa üstünde kızaran tereyağlı ekmeklerin, ailecek geniş divanlarda oturup radyo piyesini dinlemenin de tadı unutuldu. Yeni yaşamımızın gereklerine uygun olarak ana ocağı, baba ocağı olan bahçeli evlerimizi terk edip kaloriferli, kombili apartman dairlerine taşınmak zorunda kaldık.

    BİR NOSTALJİ Annem şimdi seksen üç yaşında. Hâlâ o yokuşun başındaki Boğaziçini gören bahçeli küçük evde yaşıyor. Demirdöküm sobası da hâlâ gürül gürül yanıyor. Balkanlardan gelen soğuk hava dalgasının İstanbul’u esir aldığı günlerde bütün kardeşler bir araya gelip, dışarıda bir yere yemeğe gittik. Uzun zamandır çeşitli nedenlerden dolayı toplanamıyorduk. Gece yarısı restorandan çıktığımızda hava inanılmayacak derecede soğumuştu. Âdetâ bir buz fırtınası esiyordu. Kimse arabasını almamıştı. Yarım saatten fazla taksi bekledik, ama gelmedi. O saatten sonra kendi evime gitme umudum kalmadığı için, gelen ilk belediye otobüsüne binip annemin evine gitmeye ve geceyi orada geçirmeye karar verdim. Vardığımda annem çoktan uyumuştu. Bahçedeki defne ağacının dalları kuzeyden gelen buz gibi rüzgârla savrulup duruyordu. Yanımdaki anahtarla kapıyı açıp girdim. İlk andan itibaren yüzüme hiçbir yerde rastlayamayacağım tatlı bir sıcaklık çarptı. Öyle güzeldi ki, sanki evdeki her eşyayı, hattâ mutfak rafındaki tabakları bile eşit bir şekilde sarmış hoş bir sıcaklıktı bu yüzüme çarpan. Neden sonra evi saran bu tatlı sıcaklığın annemin uykuya çekilmeden önce sobaya attığı birkaç kalın odundan kaynaklandığını anladım. Oysa yıllar olmuştu insanı saran bu tatlı sıcağı unutalı. Odanın ışığını yakmadan sobanın karşısındaki divana oturdum. Kapağındaki küçük camdan görebildiğim kadarıyla sobanın içinde kalan son korlar turuncu bir yalazla sessizce yanıyorlardı. Bir ara perdenin açık kalmış kıyısından dışarıya baktığımda kar atıştırmaya başladığını gördüm. Tam o sırada sesimi duyan annem, yattığı odadan seslendi:

    “Sen mi geldin oğlum?

    ”“Ben geldim anneciğim.

    ”Uzunca bir süre sobayı seyrettim. Evde canlı olarak bir annem ve bir de ben olduğumuz halde, sanki o an üçüncü bir kişi daha yanı başımızda yaşıyormuş gibi ılık varlığını hissediyordum.

    Sabah uyandığımda, kar, aynı çocukluğumda olduğu gibi yine evlerin damlarını ve yokuşları doldurmuştu ve giderek artan bir hızla yağmaya devam ediyordu. Annem çoktan kalkmış, demlenmeye bıraktığı çaydanlık, sobanın üzerinde fokurtularla kaynıyordu. İki binli yıllarda böylesi bir sıcaklığı yaşadığım için mutlu olduğumu düşündüm. Sonra o günkü bütün işlerimi iptal ettim. Ve ana-oğul akşamlara kadar küçük odamızda eski günleri ve unutulmaz komşularımızı anarak soba başı muhabbeti yaptık.


    Sevgiler,

  2. Re: Benim gibi sobalı evde büyüyenlere benden bir hediye

    sevgili yonca,
    sabah sabah içimi ısıttın.
    teşekkür.
    sevgiler;

  3. #3
    Üyelik Tarihi
    01 Kasım 2001
    Bulunduğu Yer
    susma sustukca sira sana gelecek
    Mesaj
    12.842

    Re: Benim gibi sobalı evde büyüyenlere benden bir hediye

    Sevgili Yonca,

    artık yaşlanıyormuyuz nedir? Bizde nostalji yapmaya başladık baksana.

    Bir an yutkunduğumu hissettim. Soba üzerinde fokurdayan çaydanlık, kızaran ekmeklerin kokusu taaa buraya kadar geldi.

    Sağol Yonca

  4. #4

    Re: Benim gibi sobalı evde büyüyenlere benden bir hediye

    soba üzerinde kaynayan çay ;en çok sevdiğim şey ise gece karanlıkta sobadan çıkan alevlerin tavana yansımasıyla oluşan o kızıllıktı birde dışarıdan duyulan rüzgar sesinin verdiği huzur evet bizde piyesleri hiç kaçırmazdık çünkü annem onlara bayılırdı şimdi bazen oynayan bir filme ben bunu yıllar önce radyoda dinlemiştim diyor)) sobanın verdiği sıcağı ve huzuru bulamadım daha bende çok da yaşlı değilim ama bizde sobalı evlerde büyüdük

  5. Re: Benim gibi sobalı evde büyüyenlere benden bir hediye

    Valla ben hâlâ sobalı evde oturuyorum. Yani hergün nostalji yapıyorum. Bi de kestane kebap. Sobada kestane bi başka oluyo canııım....

  6. Re: Benim gibi sobalı evde büyüyenlere benden bir hediye

    ne güzel ben de sobalı evde büyüdüm bazen özlüyorum o günleri belki de özlediğim çocukluğum en çok da sobanın üstünde kestane kızartmak

Benzer Konular

  1. Cevap: 24
    Son Mesaj: 30 Ekim 2010, 18:58
  2. Yılın şarkısı benden size hediye:)
    Konuyu Açan: hasefehanım, Forum: Genel Forum.
    Cevap: 6
    Son Mesaj: 01 Ocak 2010, 20:20
  3. SEvgili Ba$ak'larima benden hediye :-)
    Konuyu Açan: Jemima, Forum: Genel Forum.
    Cevap: 2
    Son Mesaj: 23 Aralık 2008, 23:30
  4. Cevap: 28
    Son Mesaj: 29 Ekim 2007, 11:57
  5. Hamsilere ve sarisinlara benden hediye....
    Konuyu Açan: Jemima, Forum: Genel Forum.
    Cevap: 9
    Son Mesaj: 04 Eylül 2006, 13:01

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Dosya Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •  
 
 

Bu site Lidya.Net tarafından hazırlanmış ve yayınlanmaktadır © 1998-2012. Bu sitede yayınlanan yazılar, kaynak ve yazarı belirtilmek kaydıyla kullanılabilir.
İçerik sağlayıcı paylaşım sitesi olarak hizmet veren AnneCocuk.com adresimizde 5651 Sayılı Kanun'un 8. Maddesine ve T.C.K' nın 125. Maddesine göre TÜM ÜYELERİMİZ yaptıkları paylaşımlardan ve yazdıkları yazılardan kendileri sorumludur.
AnneCocuk.com ile ilgili yapılacak tüm hukuksal şikayetler iletişim linkinden iletişime geçildikten sonra en geç 2 (iki) gün içerisinde ilgili kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde tarafımızca incelenerek, gereken işlemler yapılacak ve size geri dönüş yapılacaktır.