anlat işte hayatım, hangisini istersen?
maksat muhabbet olsun..
anlat işte hayatım, hangisini istersen?
maksat muhabbet olsun..
Max, resimler çıkmıyoo....
Liseyi Cİbali Lisesi'nde okudum...Fatih-Eminönü arasında bir yerdeydi...Üniversitede hem Fizik hem de Hititoloji okurken kampüsüm Beyazıt'taydı, arkadaşlarla Eminönüne, Yenikapı'ya yürürdük...
Çok seviyorum Eminönü'nü, denize bakışını, insan kalabalığını, dükkanları, martıları, vapurlarını, herşeyini...
Gazetede Eminönü Han'ları ile ilgili bir yazı buldum, onu sizinle paylaşmak istiyorum ...Ama siz gene de bana bakmayın, kendi semtinizi, şehrinizi kendi kaleminizden yazın
^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^
Eminönü’nde han gezisi
Emre ERDOĞAN
Bu hafta Eminönü’nün önemli altı tarihi hanını geziyoruz. Rehberimiz ‘İstanbul’u Geziyorum Gözlerim Açık’ kitabının yazarı Haldun Hürel. Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde Sanat Tarihi dersi de veren Hürel, ‘Tarihi hanları hafta içi ve pazar günü ayrı ayrı gezin. Çünkü tarihi doku kalabalık içinde ve kepenkler inikken farklı tatlar veriyor’ diyor. Rotamız Eminönü Meydanı’ndan başlayıp, Çakmakçılar yokuşu sonunda bitecek.
Gezdikten sonra dinlenmek için farklı adreslerde mola vereceğiz. Eminönü’nün unutulmuş bu hanları şu anda bakımsız ve ilgi bekliyor; çoğuna daha sonradan birçok ek yapılmış, bazı yerleri yıkılıp yok olmuş. Buna rağmen hanların içinde gezerken, zamanda bir yolculuğa çıktığını hissediyor insan. Eğer siz de bu haftasonu unuttuğumuz bu mekanları hatırlamak istiyorsanız, fotoğraf makinenizi alıp yola koyulun.
Gezimize Eminönü Meydanı’ndan başlıyoruz. Yeni Cami Caddesi’ne saptığımızda, gitmemiz gereken Çakmakçılar Yokuşu’na doğru yola çıkıyoruz. Çünkü tarihi hanların çoğu bu sokakta bulunuyor. Bu yolun sonunda iş Bankası’nı takip edince Hacı Küçük Sokağa varıyoruz. Bu bölge alışveriş yapabileceğiniz irili ufaklı hanlarla dolu. Kürkçü Han’ın yanından dönüşte uğramak üzere geçip, Çakmakçılar Yokuşu’nun başına geliyoruz. Yolun başına gelip yukarı baktığımızda Sultan 3. Mustafa Camii’ni görüyoruz. Yokuşu yavaş yavaş çıkmaya başlıyoruz. İlk karşılaştığımız tarihi yapı, Büyük Yeni Han.
ÜÇ KATLI BAROK HAN
Haldun Hürel anlatıyor: ‘Büyük Yeni Han almaşık ve eskiliğini olanca görkemiyle hissettiren duvarlarıyla, kemerli büyük kapısıyla, yolun bir tarafını sur gibi kaplar. Büyük bir avlusu bulunan bu eser 18. yüzyılda 3. Mustafa tarafından yaptırılmıştır. Büyük Yeni Han, az da olsa barok sanatı izlerini taşır. Hanın üç katlı olması, onu benzer yapılardan ayıran en büyük özellik. Dönemin başmimarı Tahir Ağa’nın eseri olduğu tahmin ediliyor. İlk yıllarında devrin bankerleri işlerini görürken, bir ara bu tarihi han, işgal kuvvetlerinin de merkezi oldu. Han en ilginç işlevini Üçüncü Selim zamanında, aynı yılın 11 Nisan’ında yaşamıştır. Ermeni cemaatinin Başpatriklik seçimi nedeniyle, bu han içinde toplantılar yapılmıştır.’
BUGÜN ÇOK AZ DÜKKAN VAR
Büyük Yeni Han’a bugün baktığımızda içinde az sayıda dükkan bulunduğunu görüyoruz. Diğer hanlarda da durum aynı. Genellikle bu mağazalar gümüşçü, havlucu ve eşarpçı. Dükkanların ortak talebi hanların bir an önce restore edilip, güzelleştirilmesi.
Büyük Yeni Han’ın tam karşısında Sümbüllü Han bulunuyor. İçinde tarihi bir çeşme de bulunan Sümbüllü Han’ın birçok bölümü bugünlere ulaşamamış.
Bu tarihi hanı geride bırakıp gezimize devam ediyoruz. Çakmaçılar Yokuşu’nu çıkarken solda Üçüncü Mustafa Camii karşılıyor bizi. 3. Mustafa’nın 1760 yılında yaptırdığı tuğla minareli, almaşık duvarlı, kubbeli, alt katı dükkanlara ayrılmış caminin köşesinde bir de çeşme var. Bu çeşmenin adı yüzünden eskiden cami, Saka Çeşmesi Camii olarak da biliniyor.
KÖSEM SULTAN’IN HANI
Yokuş yukarı gezimize devam ettiğimizde, Büyük Valide Han’a varıyoruz. Diğer hanlara oranla basık bir girişi bulunan bu binanın duvarlarında eskiden kalma şekiller gözümüze çarpıyor. 16. yüzyılda IV. Murat’ın ve Sultan İbrahim’in (Deli İbrahim) annesi, IV. Mehmed’in babaannesi Kösem Sultan, büyük oğlunun ve torununun saltanatında ilk yıllarda naiplik görevini üstlenmiş, Osmanlı tarihinin en güçlü ve en zengin kadınlarından biri.
Kösem Sultan’ın yaptırdığı bu hanın bir efsanesi var. Kösem Sultan’ın gizli hazinesinin bu hanın bir köşesine saklandığı rivayet ediliyor. Tarihi kaynaklara göre 366 adet hücre odası bulunan handa bugün kaç odanın kullanıldığı belli bile değil. Büyük Valide Han’ı eskiden İranlı tacirler kullandığından hanın ortasında, Hasan ve Hüseyin’i anma törenleri de yapılmış. Büyük Valide Han’ın çatısında tarihi bacalar da var.
YAPILIŞ TARİHİ 1883
Büyük Valide Han’ın tam karşısındaki sokakta iki tarihi yapı bulunuyor. Bunlardan ilki Küçük Yeni Han. Bu hanın Çakmakçılar Yokuşu’na bakan taraftaki duvarları yol duygusuna uygun biçimde asimetrik çıkmaları bulunuyor. Bu yapıda yer yer sağır tuğla kemerleri de kullanılmış. Bu yapının tam karşısında Büyük Ticaret Hanı bulunuyor. 19 Yüzyıl dokusu olan bu hanın girişinde öteki yapılarda göremediğimiz bir yapılış tarihi de bulunuyor. Bu yazı hem Arap, hem de Latin rakamlarıyla belirtilmiş. Çakmakçı Han’ın en tepesine vardığımızda gezimizin dönüş kısmına başlıyoruz. Son uğrayacağımız han yünleriyle ünlü, Kürkçü Han.
YÜNLERİYLE ÜNLÜ HAN
Kürkçü Han’a Birlik Han’ın içinden geçiliyor. Buranın en büyük özelliği birçok renkte yün satılması. Diğer hanlar içinde tarihi dokusu en az hissedilen han burası. Kürkçü Han’ın içinde Diyana mağazasına uğruyoruz. Mağazada 100 farklı yün çeşidi var. Yünün kilosu da 10-50 YTL arasında değişiyor. Kürkçü Han’daki mağazalardan yün, masa örtüsü gibi ürünler satın alabilirsiniz.
HALİÇ’E KARŞI MOLA
Kürkçü Han’dan yürüyerek Eminönü Meydanı’na çıktığımızda, Hamdi Restoran’da mola verip gezimizi bitiriyoruz. Urfa Bilecikli Hamdi Arpacı tarafından 1970’te kurulan Hamdi Restoran, İstanbul’un en tanınmış lokantalarından biri. Buraya haftanın yedi günü saat 11.00-24.00 arası gidebilirsiniz. Yaz aylarında terası çok güzel. Lokantayı bugün de Hamdi Bey ve oğlu Şevket Arpacı işletiyor......
http://www.hurriyetim.com.tr/haber/0,,sid~433@nvid~538723,00.asp
1997 yılında Ağustos ayında Anamur'a gittim, sanırım 10 gün kadar kaldım orda...Ablamın arkadaşının pansiyonunun barında çalışmak hem de tatil yapmak istemiştim, ilk iş deneyimim olacaktı, pansiyonu işletenler bara ses kontrol cihazı almadıklaır için barı açtırmadı belediye, ben de boş yere gitmiş, ama tatil yapmış oldum..
Anamur o zamanlar küçük bir yerdi, birkaç otel hatırlıyorum, turist falan çok azdı...Bir tane çarşısı vardı, güzel incik boncuk satılırdı...Ben deniz delisi olduğum için hep sahildeydim akşam 10a kadar...o yüzden pek etrafı gezmedim...
Çok ilginç bir anım vardır...İlk gün, otobüsten indim, taksiyle pansiyona vardım, yerleştim, arkadaşlarla tanıştım vs derken, bir deniz bakayım dedim, saat akşam 7 gibiydi...
Bir "Marmara çocuğu" olarak, akşamüstü birazcık olsun serinleyen bir deniz bekliyorum...papucumu çıkardım, bileğime kadar suya girerek yürümeye başladım, ama suyu hissetmiyordum...Durdum, aşağı baktım, yoo suyun içindeyim, ee bune peki? su o kadar ılıktı ki, 33-35 derce olmalıydı, denize girdiğimi farketmemiştim O kadar güzel bir duyguydu ki bu...İçimden şöyle dedim "Akdeniz'e hoşgeldin Cemile"
Akdeniz'le ilk buluşmam böyleydi benim...Daha önce Çeşme'nin altına inmemiştim...
Anamur'da insanlar öğlen sıcağından kaçıp dağlara çıkarlar ve kekik vb otlar toplamaya giderlerdi...Ama ben hiç gitmedim, deniz dururken dağa mı çıkılırmış
"Anamurium" denen arkeolojik alana gitmek de nasip olmamıştı, herkes oradan bahsediyordu, görülesi bir yer sanırım...
Anamur'da hava ısınmaya sabah 7de başlardı..Hiç alışmadığım birşeydi bu, sabah 7de denize girilirdi falan...Marmara veya Ege'de bunu hayatta yapamazsınız, en azından ben yapamam
Çok güzel bir yerdi Anamur, tekrar gitmeyi çok isterim....
Ama oranın denizi biraz problemliydi sanırım çünkü kıyıdan biraz açıkta yüzerken, "insan yapısı palamutlar" da size eşlik edebiliyorlardı, tekneler sağolsun , bu ayrıntıyı da bizim için düşünüp palamutları salıyorlardı denize
Ayşecim yıllar önce gelmiştim Eskişehir'e, ama koyduğun fotoğraflar ile benim geldiğim yer aynı mı diye şüpheye düştüm yani.
Bizim yaptığımız işi şu ülkede 3 firma yapıyor, biri de Eskişehirde. Yani has rakibimiz Eskişehirli..... Yazdıklarını zevkle okudum ve bilgilendim sağolasın.
Türkiye'de çok fazla yer görmesemde gördüklerim içinde, Karadeniz turumuz içinde, en çok sevdiğim ve "işte burda yaşarım (İstanbul'dan sonra)"dediğm ikinci yerdir Sinop (Gerze). Sinop'tan sonra Eskişehir'i sevmiş olman beni şaşırttı doğrusu. (Eşinin katkısı olsa gerek!)
Tuna daha 3 yaşındayken eşim götürmüştü bizi Piyer Loti'ye, kahve içmeye. Çok zevk almıştım. Manzaradan ve yürüyüşten. Sonra Haliç'te küçük vapurumsu birşeye binmiştik. Tuna çok eğlenmişti. O zamanlar Haliç'in kokusu vardı. Şimdileri bilmiyorum. Bir İstanbul turu zamanı gelmiş galiba.
Yaaa yaşadığım yeri Kuzguncuk'u anlattım, galiba biraz uzun mu olmuştu ne kendimi dışarda buldum
Gerçekten çok kızgınım.
Aynı kelimeleri bulamayacağım, çok güzel akmıştı ama n'apalım.
Kısa bir özet geçeceğim: Kuzguncuk bana İstanbul'da yaşadığımı hissettiriyor. (Kimse alınıp kırılmasın, ama ben Maltepe/Kartal sonrasını, Ümraniye, Merter, Bahçeşehir gibi yeni semtleri İstanbul olarak göremiyorum.) İstanbul'da yaşam hemen hayatın içine karışıvermek gibi geliyor bana. Hem İstanbul'un o eski havası, hem sakinliği ve doğası hem çok kısa bir zaman içinde İstanbul'un kargaşası içine dalabilmek... Ulaşımın sorun olduğu bu kentte 10 dakikada Beşiktaş'ta olmak, 15dakikada Taksimde bir kafede... Bunlar önemli ayrıntılar. Tabii bir de baharda erguvanlar tepeleri bezediğinde, terasta içilen demli çaylar sıcacık bir sohbetle.... Komşuluk öyle güzelki burda... Oğlum 1 haftalık kar tatilinde 3 gün evde uyudu. Her akşam başka bir komşuda başka bir şenlikle... merak etmeden. Ne büyük bir nimet. Burayı seviyorum. Bebeklikle çocukluk devremi Koca Mustafa Paşada geçirdim. Orası da keyifli yerlerdi, eski İstanbul evleri, ermeni arkadaşlarımı hala anımsarım, sonra ilkokuldan üniv. dönemine kadar Beykoz. Boğaz havası tadını o zamnalardan almışım, kopamıyorum bir türlü... Yürekten istemişim ki burada yaşayabiliyorum diyorum.
Neyse yine dışarı atılamdan ben adabımla gideyim. Merak ettikleriniz olursa yazarım. İki tur olunca koptum galiba ...
eskişehir e sık gelebildiğimi söyleyemem ama gelince mutlaka görüşmek isterim.. otel durumuna gelince, her gittiğimde kaldığım yer sorun oluyor.. e bizde niye kalmadın? bize niye gelmedin? vs.. eh, insanın 5 amcası, 1 halası ve bir dayısı olunca böyle oluyor.. başka yakın akrabalar var, onlara sıra hiçbir zaman gelmiyor.. belki bir ara sadece kuzenlerim ve senin için gelirim..
sevgiler,
Benden bir tavsiye, eger uzun yazacaksaniz veya sitenin sayfasi uzun sure acik kalmis, birse yyazmak istiyorsaniz, yazdiklarinizi bitirdikten sonra hepsini secip kopyeleyin...
sonra sistemden disari atilsaniz bile kopyelediklerinizi actiginiz yeni sayfaya yapistirin (paste)
mesela bunlari yazarken telefon geldi, 10 dk konustum, simdi "copy" yapiyorum, yazdiklarimi garantilemek icin