üzgünüm giriş yapmadan mesaj yazmışım
tekrar merhaba konu uzadıkca uzuyor ama bilgi alışverişi açısından da iyi oluyor. Ben bu konuyu çok önemsiyorum nedenine gelince, oğlum olmadan önce biz İstanbul'da yaşıyorduk ve bir devlet üniversitesinde 4 yıl görev yaptım çalıştığım yer, besin hijyeniyle ilgili hem genel tüm gıdalar hem de piyasadaki firmalara analizler yapıyordu. Katkı maddeleri ile ilgili çalışan bir öğretim üyemiz vardı hattı araştırmaları da çıktı. Bu araştırmalar ortalıkta gezen yazıların hemen hemen aynısıydı. Ve özellikle kırmızı et, sucuk, salam ve sosisler ve yoğurt-peynirler içlerinde gerçek anlamda neler biliyormusunuz. Tabii ki bilmiyoruz ve isim yapmış ürünlerdir diye alıp yiyoruz, bilmemizde zaten imkansız. Ancak bu ülkede yaşayıpta paranoya olmamak pek de mümkün değil sanırım. Zamanında radyasyonlu çayları içirip, deli dana çıktığında da etleri yiyen bakanlar var bu ülkede sevgili cemile. Avrupa'da insan yaşamına bizden daha çok önem veriliyor, ingiltere'nin deli dana konusunda nasıl titiz davrandığını t.v.'den izledikten sonra ülkedeki çarpıklıkları daha iyi görüyorsunuz. Bu söylediğin ve abartılıyor dediğin koruyucu katkı maddeleri miktar ve içerikleri farklı kullanılıyor. Şu da bir gerçek ki bir gıdanın bozulmadan bu kadar uzun süre nasıl kalabileceği? Seralarda yetiştirilen meyva ve sebzelerde kullanılan ilaçlar ülkemizdeki yetiştirici tarafından bilinçsizce kullanılıyor bunları yetkililer kendi ağızlarıyla söylüyorlar. Bu ilaçlar yurt dışında da kullanılıyor ama talimatlara uyularak. işte sorun da burda başlıyor ülkemizde herşey denetimsiz ve yeterli cezai yaptırımlar yok. Zaten isyanda bu noktada başlıyor bizler yiyeceğimiz gıdaları kendimiz dikkat ederek seçmek zorunda kalıyoruz. Üzgünüm ama bu ülkedeki gerçekler biraz farklı.