Atları da vururlar!
"İlk televizyon şehidimiz"i verdik.
"Şehit"tir; çünkü dağda nöbet tutan asker kadar ağır bir iş yaptı.
"Şöhret çağının Ata Türk'ü", kitleleri oyalamak misyonuyla ekranda doğdu.
Orada kısa ama renkli bir ömür sürdü.
Nöbette değilse de görevini hakkıyla yapmış olarak öldü.
Al bayrağa sarılarak gömüldü.
Bütün katiller gibi, onun cenazesine de geldi katili...
Kameralar eşliğinde toprağa verildi.
Tabutu başındaki "son gösteri"de "Merhumu nasıl bilirdiniz?" diye sorunca imam; hep bir ağızdan haykırdı "medyatik Ata"nın ahfadı:
"Şöhreti severdi, o yüzden cep kameralarımızla geldik. Ata'mızı son bir kez doyasıya görüntüledik."
* * *
"Gazilerimiz" yok mu?
Modern alışveriş merkezimizin orta yerinde 64 saattir uyumadan, oturmadan tek parmağıyla bir arabaya dokunan o kadını hatırlasanıza...
"Araba, en son yıkılanın olacak" demişlerdi.
O da oğlunun karnını doyurabilmek için ölümcül yarışa girmişti.
Canlı yayında harabe halinde çökünce "O paraya çok ihtiyacımız vardı" diye inlemişti.
Büyük ödülü alabilmek için çocuklarının karşısında şaklabanlık yapmaya çalışan fukara babayı düşünsenize...
Ya da taklit ettikleri popstarın kılığında gece yarısı bir yarış podyumunda dans etmeye çalışan makyajlı çocukları?..
Ata'dan daha mı az zavallılardı?
* * *
Şimdi utanmadan "milli anne"yi ya da meftun seyirciyi suçluyor televizyonun prensleri...
Kolay hedef!..
Üstelik sektörü ayakta tutan zihniyeti sorgulamaktan daha risksiz...
Reyting-reklam geliri-telefon hasılatı-albüm satışı diye açtığı kollarıyla seyirciyi kuşatan ahtapotun, son 5 yılda insanların çaresizliğinden ne kadar servet yaptığından söz etsek ya...
"Zavallı kurbanlar şimdi nerede?" diye araştırırken, onları kurban edenleri, bu saçmalığın mucitlerini, onlar gözyaşı döktükçe ekran başında el ovuşturup şükredenleri, sistemin gönüllü tetikçilerini, o küstah jüri üyelerini, tiyatro, müzik kariyerlerini bu bataklığa gömenleri hatırlatsak ya?
Ata'nın cenazesini onlar kaldırsa daha yakışık almaz mıydı?
* * *
O filmi hatırlıyor musunuz?
Kriz dönemiydi.
Açlığın, sefaletin kavurduğu Amerika'da dans yarışmaları düzenleniyordu.
Hiç oturmadan dans edebilen çiftlere ödül vaat ediliyordu.
Ayakta kalabilen son finalistlerden biri genç bir çiftti.
Yarışmanın organizatörü, yorgunluktan çökmek üzere olan gençleri çağırmış "Pistte evlenin, daha çok ilgi çekersiniz" demişti.
Genç kız "Ya kazanırsak" diye sorunca şu yanıtı almıştı:
"Bunca yıldır bu işin içindeyim, hiç kazananı görmedim."
Sefil halde yarışmayı terk ettiklerinde, delikanlı "Yardım et" diye inleyen genç kızın beynine sıkmıştı kurşunu...
Polis sorduğunda nedenini şöyle açıklamıştı:
"Atları vururlar değil mi?"
Dışarıda gösteri hâlâ sürüyordu.
* * *
Ata, keyif verici bir hapla vurdu yaralı bedenini...
Cenazesinin reytingi iyiydi.
Demek sürüyordu gösteri...
Rahat uyu Ata'm, sen ölsen de neferi olduğun gösteri toplumu ilelebet payidar kalacaktır.
Ardından ağlayan kitlelere, "Hele bir düşünelim bu rezilliğin kaymağını yiyenleri" dedirtebilirsen, yerin asıl o zaman şehadet mertebesi olacaktır.
Can Dündar