[size=x-large]İsrail’in gücü denizde akıntıya kapıldı [/size]
AMOS OZ/ NewYork Times’a - Istanbul - 03.06.2010
[size=small]Yahudiler iki bin yıldır güçlünün gücünü kendi sırtlarına inen kırbaç darbeleri olarak bildi. [/size]
Son birkaç on yıldır bu gücü kendimiz kullanıyoruz ve bu güç bizi zehirleyip duruyor. İsrail’in kurulmasından önceki dönemde, Filistin’deki Yahudi nüfusunun büyük bir kısmı, özellikle İrgun adlı aşırı milliyetçi grubun üyeleri, Britanya’nın ülkeden kovulması ve devletimizin kurulmasına karşı çıkan Arapların püskürtülmesi hedeflerini gerçekleştirmek için askeri güç kullanılmasının gerekli olduğunu düşünüyordu.
Şükür ki, İsrail’in erken dönemlerinde David Ben-Gurion ve Levi Ashkol gibi başbakanlar bu gücün bir sınırı olduğunu ve son çare olarak kullanırken bile çok dikkatli olunması gerektiğini biliyorlardı. Ancak 1967 Altı Gün Savaşı’ndan bu yana İsrail askerî güce saplantılı kaldı. Atasözünde söylendiği gibi; elinde çekiç olan bir adama her sorun çivi gibi görünür. İsrail’in Gazze ablukası ve insani yardım taşıyan sivil gemilere karşı pazartesi düzenlenen girişim, “güçle yapılamayan bir şey daha fazla güçle yapılabilir” takıntısının bir ürünü. Bu düşünce, Hamas’ın Gazze’yi kontrolünün silah gücüyle sona erdirilebileceği ya da daha genel bir deyişle Filistin sorununun çözümü yerine ezilmesiyle çözülebileceği kabulünden kaynaklanıyor.
Ancak Hamas sadece bir terörist örgüt değil. Hamas bir fikir, birçok Filistinlinin yalnızlığı ve düş kırıklığından beslenen bir fikir. Bugüne kadar hiçbir fikir güçle yenilmedi; ablukayla, bombardımanla, tanklarla ya da deniz komandolarıyla da yenilmedi. Bir fikri yenecek tek şey daha iyi bir fikirdir, daha çekici ve kabul edilebilir bir fikir.
Bu yüzden, Hamas’ı marjinalleştirmenin tek yolu, Filistinlilerle başkenti Doğu Kudüs olan, 1967 sınırlarını temel alan Batı Şeria ve Gazze’de bağımsız bir devlet için anlaşmaktır. İsrail Batı Şeria’da Mahmut Abbas hükümetiyle bir barış antlaşması imzalamalı, böyle yapıldığı takdirde İsrail-Filistin çatışması, İsrail-Gazze çatışmasına indirgenmiş olur. Son çatışma ise ya Hamas’la müzakerelerle ya da daha makulu El Fetih’in Hamas’la birleşmesiyle çözülebilir.
İsrail Gazze’ye giden 100 gemiye daha el koysa, 100 kere daha Gazze’yi işgal etse, askerlerini ya da gizli servisini konuşlandırsa da, bizim ve Filistinlilerin bu ülkede yalnız olmadığımız sorununu çözmeye güç yeterli olmayacak. Biz Kudüs’te yalnız değiliz ve Filistinliler de Kudüs’te yalnız değil. İsrailliler ve Filistinliler bu basit gerçeğin mantıksal sonucunu kabul edene kadar, hepimiz abluka altında birer devlette yaşamaya devam edeceğiz; İsrail’in ablukasında bir Gazze ve uluslararası ve Arap ablukası altında bir İsrail.
Gücün önemini küçümsemiyorum. Gücün faydasını küçümseyen bir ülkenin vay haline! Güç sahibi olmayan bir İsrail tek bir gün bile yaşayamaz. Ancak gücün sadece önleyici bir faydası olduğunu bir an bile olsun unutmamıza izin vermemeliyiz; İsrail’in fethini ve yok edilmesini önleyen, hayatımızı ve özgürlüğümüzü koruyan bir gücün. Meşru müdafaa dışında, gücün önleyici bir faktör olarak değil de sorunları ve fikirleri ezmek amacıyla kullanıldığı her durum bizi daha büyük felaketlere sürükleyecektir. Gazze kıyılarının karşısında uluslararası sularda üzerimize getirdiğimiz felaket gibi.
http://www.taraf.com.tr/haber/israil-in-gucu-denizde-akintiya-kapildi.htm