Adile Naşit masal anlatıyordu...Anci yazdı:
Ne ki bu?
Erişim engellenmiş aaaa..
biz izleyebiliyoruz..
anti sansür programı var bizde..
Adile Naşit masal anlatıyordu...Anci yazdı:
Ne ki bu?
Erişim engellenmiş aaaa..
biz izleyebiliyoruz..
anti sansür programı var bizde..
Anlaşıldı ,konu ilginizi çekmedi.Oysa çok farklı bir sohbet olur gibi gelmişti.red-line yazdı:
Adile Naşit masal anlatıyordu...Anci yazdı:
Ne ki bu?
Erişim engellenmiş aaaa..
biz izleyebiliyoruz..
anti sansür programı var bizde..
Neyse ,geçelim ..
konu ilgimi çekti Anci..Anci yazdı:
Anlaşıldı ,konu ilginizi çekmedi.Oysa çok farklı bir sohbet olur gibi gelmişti.red-line yazdı:
Adile Naşit masal anlatıyordu...Anci yazdı:
Ne ki bu?
Erişim engellenmiş aaaa..
biz izleyebiliyoruz..
anti sansür programı var bizde..
Neyse ,geçelim ..
senin kastettiğin 80 ve öncesi yıllar sanırım..
duvarlara yazı yazıldığı..
kahvehanelerin tarandığı..
ceketin yakasına,gömleğin rengine bakılarak insanların
ayrıldığı..
ve bir sürü abuk subuk şeylerin yaşandığı dönemler hakkında konuşmakmı daha iyi..
unutmak mı bilemedim..
Benim kastetdiğim o dönemdeki yaşlarda neler hatırladığımızdı.Ben 12 yaşındaydım mesela . 80 öncesi ya da sonrası çocuk gözümüzle neler çıkacak ,neler anlatacağız diye merak etmiştim.red-line yazdı:
konu ilgimi çekti Anci..Anci yazdı:
Anlaşıldı ,konu ilginizi çekmedi.Oysa çok farklı bir sohbet olur gibi gelmişti.red-line yazdı:
Adile Naşit masal anlatıyordu...Anci yazdı:
Ne ki bu?
Erişim engellenmiş aaaa..
biz izleyebiliyoruz..
anti sansür programı var bizde..
Neyse ,geçelim ..
senin kastettiğin 80 ve öncesi yıllar sanırım..
duvarlara yazı yazıldığı..
kahvehanelerin tarandığı..
ceketin yakasına,gömleğin rengine bakılarak insanların
ayrıldığı..
ve bir sürü abuk subuk şeylerin yaşandığı dönemler hakkında konuşmakmı daha iyi..
unutmak mı bilemedim..
12 yaşındayken çok ta herşeyin farkında değilmişim aslında. Sonuçta ev ve okul arasında geçen rutin bir hayat.
Sokağa çıkma yasakları, askerler,kan gölü haberler.
Bizim hayatımızı o zamanlar en çok tıpta okuyan kuzenim hareketlendiriyordu. Bütün bu öğrenci hareketlerinin içinde yer alıyordu o da .Sonra aylarca haber alamıyorduk.Telefon yok, Cep yok.Bir çıka geliyordu annem kapı arkasında duran çalı süpürgeyle vurmuştu mesela ona Sen aylardır nerdesin,meraktan öldürdün beni diye. HAla haklısın derdi ama hep tetikte oturur ,uyurdu
büyük teyzem İstanbul'da Bayrampaşa cezaevine yakın oturuyordu o zamanlar..Anci yazdı:
Benim kastetdiğim o dönemdeki yaşlarda neler hatırladığımızdı.Ben 12 yaşındaydım mesela . 80 öncesi ya da sonrası çocuk gözümüzle neler çıkacak ,neler anlatacağız diye merak etmiştim.red-line yazdı:
konu ilgimi çekti Anci..
senin kastettiğin 80 ve öncesi yıllar sanırım..
duvarlara yazı yazıldığı..
kahvehanelerin tarandığı..
ceketin yakasına,gömleğin rengine bakılarak insanların
ayrıldığı..
ve bir sürü abuk subuk şeylerin yaşandığı dönemler hakkında konuşmakmı daha iyi..
unutmak mı bilemedim..
12 yaşındayken çok ta herşeyin farkında değilmişim aslında. Sonuçta ev ve okul arasında geçen rutin bir hayat.
Sokağa çıkma yasakları, askerler,kan gölü haberler.
Bizim hayatımızı o zamanlar en çok tıpta okuyan kuzenim hareketlendiriyordu. Bütün bu öğrenci hareketlerinin içinde yer alıyordu o da .Sonra aylarca haber alamıyorduk.Telefon yok, Cep yok.Bir çıka geliyordu annem kapı arkasında duran çalı süpürgeyle vurmuştu mesela ona Sen aylardır nerdesin,meraktan öldürdün beni diye. HAla haklısın derdi ama hep tetikte oturur ,uyurdu
teyzeme gitmek maceraydı..
silah sesleri sabaha kadar susmazdı..
cama yaklaştırmazlar,
ışık açtırmazlardı bize..
bizde sabaha kadar senaryo yazıp dururduk..
Bende ki o yıllarda...
Kıbrıs barış harekatı dönemi idi.
Bağlarbaşındaki amcamlara gitmiştik. Akşamları ışık yakmadığımızı hatırlıyorum.
Bzim evde Milliyet okunurdu, eniştemlerde tercüman, tercümana mesafeliydim o zaman
İlkokul bir gün eve dönüşümü hatırlıyorum, konu nerden gelmişse siyaset yapıyoruz bacaksızlar, çoban sülü çoban sülü diye dalga geçtiğimi hatırlıyorum.
Bağlarbaşı İcadiye ilkokulu, okulun kurşunlandığının konuşulduğunu hatırlıyorum bir gece.
Yine ilkokuldayım 2. sınıftı sanırım, kasımpaşadayız o dönem.Gazi Hasan Paşa İlkokulu.
Kanlı 1 mayıs Taksim.
Babamda oradaydı ama kalabalığa girmemiş, öğretmenim 1-2 gün sonra kolu yaralı geldi, kurşun yemiş.
Abdi İpekçi cinayetinin, Milliyetteki kapkara sayfasını unutmam, hala gözümün önündedir o sayfa.
Ve diğer cinayet haberleri, Kemal Türkler kalmış aklımda mesal o günlerden.
Büyük kuzenim Basın yayın kazanmıştı, okula 1-2 hafta gitmiş sanırım, sonra gitmemeye karar verdi ayrıldı üniversiteden.
Siyasete yakın bir aile idik ama etrafımızla sorunumuz hiç olmazdı, farklı görüşten akrabalarımız vardı, konuşulurdu ama tartışma yaşadığımızı hatırlamıyorum.
Babamın yeşil parkası vardı ve devrimci bıyıkları.
Bir gün camdan babamı görmüşüm babam geldi diye seviniyormuşum, kiracımız takılmış bana aman demiş nerseni seviyorsun babanın, benim babam çok yakışıklı en çokda bıyıklarını seviyorum demişim yaş 3 civarındayım, anlatır annemler
Daha başka başka.
11 eylül 1980 gecesi sanırım hava güzeldi, ailece amcamlar falan kanlıcaya yoğurt yemeğe gitmişiz. Zaten asker çoktu etrafta ama o gece sanırım daha çok. Babam (tecrübeliler tabi önceki darbelerden) darbe mi olacak acaba diyor, ertesi sabah işe gidecekken eve döndürülüyor askerler tarafından.
Yine 12 eylül sonrası ilk günler, dayım lisede sanırım, Rizede yaşıyorlar, onlarda milliyetçi takılanlardan.
Tüm mimli gençleri spor salonuna dolduruyorlar, 1-2 dayakda yiyor ama çok kalmadı sanırım içeride.
Anlatmıştım sanırım bir yerlerde yine anlatayım.
Evdeki tüm kasetleri , Cem karaca, Selda bağcan, Melike Demirağ, vs. ve de kitapları Yaşar kemal, Aziz Nesin, Çetin Altan, aklımda kalanlar belki benim bilmediklerimde var, babam 1 koliye dolduruyor saklıyoruz.
Babamın o dönem Kasımpaşa meydanda oteli var. Gelip kalanlar arasında Yılmaz Güney de var. Babamın bir dönemi Adana da geçmiş, bizimkiler seviyorlar onu, sonrası bilinen hikayeler.
Bizim aileden ve yakın çevreden kayıp vermedik çok şükür.
Ama o dönem çok ciddi sayıda bir gençlik harcandı, tüketildi.
Babamın son dönemleri, beraber yeni türkü, Ahmet kaya , Cem karaca (yeni dönmüş) dinliyoruz.
Yorgun Demokrat, Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane parkında,Bana bir masal anlat baba
Böyle işte benim 80\'li yıllarımda hep babam var.
Hem anlatmak onu tekrar yaşamak hoşuma gidiyor, hem acıtıyor.
Onun yaşamıda acı bir dönemde geçmişti.
Özal\'a çok da alışamamıştı, 68 genci idi, zor ama hareketli şimdiye göre çoook güzel diyebileceğimiz bir hayattı onların ki samimi, dürüst, saygı ve sevgi dolu, özveri dolu.
İdeallerini yüksek sesle konuşabilen bir nesildi.
Kullanıldılar gibi gelir bana, bu yüzden şimdiki sivri çıkışlarda hep acaba o günlerin dersini almadık mı endişesini, taşırım.
44 yaşındaydı ama Yorgun Demokratı dinlerken bir bulut geçerdi yüzünden ya da bana öyle gelirdi.
Şimdi hayatta olsaydı kimbilir neler konuşuyor olurduk onunla.
Benden bu kadar bugün, acı, buruk ama tebessümle anılan yıllar benim eski sayfalarımda.
Az önce resim kursu için gerekli malzemeleri almaya kırtasiyeye gittim.Kırtasiyelere bayılırım.Kitapler,kalemler,boyalar hep çekmiştir beni.
Bakınırken Kemalettin Tuğcu'nun kitaplarına rastladım.Çok severdim. O kadar çok eserini okudum ki ortaokuldayken.
Nostalji yaptım,dayanamadım aldım bir tane kitabını,okuyacağım
Sizler de severdiniz mutlaka eminim
Kemalettin Tuğcu, 1902 yılında İstanbul’da doğdu. Babası, Birinci Dünya Savaşı’nda iki kez yaralanmış bir Binbaşı, annesi, çok güzel keman çalan bir ev hanımı idi.
Dört kardeşten ikincisi Kemalettin TUĞCU, sakat doğduğu için, yaşamının ilk yirmi beş yılını Çengelköy’de, dedesinden kalan köşkte, toplumdan uzak kalarak geçirdi.
Hiçbir okula gitmedi. Hiçbir öğretmenden ders almadı. Babasının kitaplığındaki kitapları okuyarak, kendi kendini yetiştirdi. On üç yaşında şiir ve roman yazmaya başladı. Bir yandan, avunmak için marangozluk, duvarcılık yaptı; saz ve keman yapımı gibi işlerle uğraştı. 15 yaşlarında iken, babasının görevde bulunduğu Çanakkale’ye gitti. Orada, Çanakkale Boğazı’nın düşman donanması tarafından bombardıman edilmesini izledi.
1928 yılında İstanbul dışına çıktı. Irmak-Çankırı demiryolu yapımında ambar memuru olarak görev yaptı. Bu görevi sırasında, köylü, işçi, binlerce kişiyle birlikte yaşadı. Yazı ve yayın hayatına duyduğu büyük ilgi sonucu Türkiye Yayınevi’ne girdi. Burada çeşitli görevlerde bulundu. 1936 yılında bu kuruluşun Yazı İşlerinde çalışmaya başladı. Yazdığı “ Üç Aylıklar” adlı romanı ile dikkatleri üzerine çekti, büyük ilgi gördü. Bu arada Yavrutürk dergisine şiir, roman ve hikayeler yazan Kemalettin TUĞCU, daha sonraları Ev-İş, Moda Albümü gibi kadın dergilerini yönetti. İstanbul’da yayınlanan tüm çocuk dergilerinde yayınlanan romanları büyük ilgi gördü. Ekspres ve Şehir gazetelerinde de hikayeleri yayınlandı.
1955 yılında Hayat dergisinde Kitaplık ve Arşiv Şefliği görevine geçerek, bir süre için yazılarına ara verdi. 1963 yılında, o zamana kadar yazdıklarının yayın hakkını alan bir yayınevi, bu eserleri yayınlamaya başladı. Böylece Kemalettin TUĞCU, ikinci kez yayın hayatına başlamış oldu.
Yazar, elli yaşlarında iken, daha iyi tanınmaya başladı. Çalıştığı kuruluşun yazı yazmamasını istemesi üzerine, buradan ayrıldı. 1974 yılından itibaren serbest yazar olarak çalışmaya başladı. Genç okurların eserlerine gösterdiği büyük ilgi, eserlerinin başka yayınevlerince de yayınlanmasını sağladı.
Tuğcu,yazı hayatına sadece kendisi için başlamış, yazarak yaşamış ve eğlenmiş biri olarak kendisini kısaca şöyle anlatır:
“Ben yazdığım kadar yaşarım. Bana tesir eden bir küçük olayla içimden geldiği gibi yazmaya başlarım. Heyecanım süresince yazarım. Edebi, ilmî, politik bir iddiam yoktur.”
Tuğcu'nun bazı romanları filme de alınmıştır.
Romanlarında duygu ve sevgi ağırlıklı temalar işleyen Kemalettin Tuğcu’nun, tercüme romanları, on iki adet aile romanı, üç yüz kadar çocuk romanı ve gazete ve dergilerde çıkmış iki yüzden fazla seçme hikâyeleri vardır.
19 Ekim 1996'da bir cumartesi günü vefat etti.
Bazı Eserleri:
Veysi Baba
Üvey Baba
Saadet Borcu
Sokak Köpeği
Küçük Serseri
Doğduğum Ev
Kardeşim Tomris
Komşularımız
Korkunç Yıllar
Küçük Adamlar
Eskici Baba
Taşyürek
Uçurum
Yetim Malı
Altın Bilezik
Ana Hakkı
Benden Sonrakiler
Benim Babam
Ceylanlı Bahçe
Çifte Kumrular
Çingene Kızı
Çocuk Hırsızları
Çocuklar Adası
Annelerin Çilesi
Deniz Kızı
Eski Bir Masal
Gece Kuşları
Gülçin Abla
Güzel Bir Gün
Hırdavatçı Dede
İçler Acısı
Kız arkadaşım
Kimsesiz Adam
Kolsuz Bebek
Küçük Gazeteci
Mercan Kolye
Mine'nin Arkadaşı
Ninelerin Ninesi
Sakat Çocuk
Son Çocuk
Şehir Çocuğu
Uğurlu Çocuk
Yer Altında Bir Şehir
Yuvadan Uzak
Koruköy'ün Yetimi
Dağdaki Yabancı
Annemin Hikayesi
Yılanlı Bağ
Kuklacımercan kolye
Dedem
köyden gelen kız
süt kardeşler
köydeki arkadaşım
kuklacı
kırk ev kedisi
Kaynak : www.mirhaber.com
Heh işte tamda öyle miniminiAnci yazdı:
Selam Yeliz'cim .Nasılsın? Yoksun uzun zamandır..yelizz yazdı:
Aplalar selam
Benmi ben küçük kardeşiniz
Seni tiniminilere alamıyoruz üzgünüz ,çıtpıtlar da büyük mü sana ? İyice miniminisin yani he
Sağol Hatice iyiyim
Görüşemedik epeydir yeni bağlandı internet
Bir taşınmadır gidiyo bizde bu yıl , Hiç sorma
Masa altında dinlediğim şarkı burada olmalı:
Her Yerde Kar Var
Her yerde kar var kalbim senin bu gece
Her yerde kar var kalbim senin bu gece
Belki gelirsin sen bakarken pencereden
Gözler yanliz özler karda senden izler
Yürümek karda zordur
Gelirsen bak ask budur
Dönsen köseden söyle
Sarki söylerim böyle
Laaay la lay la lay la lay
Laaay la lay la lay la lay
Yagma kar dur artik
Bak buz oldu kalbim
Yagma sesimi duy
Belki gelir sevgilim
Göz yasim dur düsme
Gelmeyecek düsünme
Kes aglamayi artik
Bak oldu bana yazik
Karda zordur yürümek
Anladim gelmeyecek
Dünya oldu bana dar
Neden yagdin söyle kar
Dünya oldu bana dar
Neden yagdin söyle kar...?
Laaay la lay la lay la lay
Laaay la lay la lay la lay
Laaay la lay la lay la lay
ADAMO 1964
Çok severim eski aranjmanları bir çoğunuda bilirim.
6-7 yaşlarındaydım babam bana bir teyp almıştı. Sadace benimdi araba teyibi idi. Koca koca kasetleri vardı.
Evdeki küçük kasetli teybi aşmıştım, babamdan hep büyük kasetler istiyordum ne farkı varsa
Fecri Ebcioğlu bu konuda bir isimdi Çok severdim şarkılarını.
Bak Bir Varmış
Bak bir varmış bir yokmuş eski günlerde
Tatlı bir kız yaşarmış boğaziçinde
İşte bir sabah erken masal böyle başlamış
Delikanlı genç kıza iskelede rastlamış
Bakışmışlar göz göze gören kimse olmamış
Fakat denizde dalga oynamaya başlamış
Delikanlı yaklaşmış ne kadar güzelsiniz
Güzel kız uzaklaşmış fakat sizde kimsiniz
Ben bir erkek meleğim bırak yanına geleyim
Ellerimi sürmeden gözlerimle seveyim
Olamaz hayır hayır annem darılır bana
Beni bir kenara ayır git takıl başkasına
Eğer istesen beni eve gönder anneni
Söz veriyorum sana olacağım gelini.