M.Ö. 6. yüzyılda, Hindistan'ın kuzeydoğusunda, Brahmancılık'ın sert uygulamalarına alternatif olarak kurulan, Buddhacılık veya Buddhizm olarak bildiğimiz ekolün mimarı olan Siddhartha Gautama'nın yaşamı hakkında kesin ve net bir bilgiye sahip değiliz.
Bu konudaki bilgiler çağdaşlarının ya da çağdaşlarının hemen ardından gelmiş olduğu sanılan kimselerin ilettikleri öykü, hikaye ve anlatılara dayanıyor. Bu öyküler, anlatılar Buda'nın yaşadığı dönemden yüzlerce yıl sonra yazılı duruma getirilebilmiş söylentilerdir. (1)
Buda'nın yaşam öyküsü, çeşitli Budist okullar ve geleneklerce farklı biçimlerde yorumlanmış, değerlendirilmiştir. Buda'yı uyanmış aydınlanmış bir insan olarak değil de bir Tanrı olarak yorumlamış olan okulların kuşkusuz Buda'nın yaşamını doğaüstü olaylarla, süslemeye, bezemeye çalışmalarından daha doğal bir şey olamazdı. Buda'nın yaşam öyküsünün en az abartılmış biçimini Theravada Budizmi'nin Pali dilinde olan ve «Kuralların üç sepeti» (Tripitaka) adıyla bilinen derleme (Pali Canon) içinde buluyoruz. Ancak bu metinlerde de öykünün bütünü yok. Öykünün bütününü İ.S. II yy'da yaşamış olan ünlü Budist şair Asvagoşa' nın Hint şiirinin en önde gelen yapıtlarından biri sayılan "Buda'nın yaşamı" (Buddha-carita) adlı yapıtından izleyebiliyoruz. (2) Gene bu arada yer yer Sanskritçe, yer yer Sanskritçe'yle yerli dillerin karışımından oluşturulmuş bir dille yazılmış olan ve Buda'nın yaşam öyküsünü görkemli bir sahneleme içinde sunan Lalita - Vistara adlı yapıttan da sözedilebilir. (3)
Bütün bu metinler gerçekçi olmayan boyutlar içinde karşımıza bir masal, bir destan kahramanı çıkarıyor. Öykünün bu sunuluş biçimininse Buda'nın öğretisiyle uyumlu olduğu kolay kolay söylenemez. Buda öğretisinde gerçeğe gerçekçi yaklaşımın yöntemini öğretmeye çalışmışken, Buda'nın yaşam öyküsünü yazanların bu öğretiyle çelişen bir tutum içinde olmaları gerçekten düşündürücüdür. Buda, doğa yasalarının şaşmaz, saptırılmaz zorunluğunu öğretisinin en temelli ilkesi yapmıştır. Buda'nın yaşam öyküsündeyse sık sık Buda'ya olağanüstü bir kişilik kazandırmak için doğa yasalarının doğal akışının saptırıldığına tanık oluyoruz. Bunun iki tür açıklaması olabilir; birincisi Buda'nın öğretisini benimseyenlerin bile başka dinlerin etkisi altında biçimlendiği belli olan halk kesiminin yorum ve inançlarını Buda'nın öğretisinin önüne geçirmiş olmaları; İkincisiyse Buda'nın öğretisine daha büyük bir önem, daha büyük bir saygınlık kazandırmak için Buda'yı öteki orman bilgelerinden daha üstün, daha olağanüstü bir sahneleme içinde tanıtmayı gerekli görmüş olmaları. Bunun böyle oluşu da insanlara gerçekleri gösterebilmek, gerçekleri öğretebilmek için bile çok kez gerçeğin zorlanması gerektiğini mi kanıtlamış oluyor acaba?
Buda'nın yaşam öyküsüyle Hinduizm'in temel kitaplarından biri olan Mahabarata destanının kahramanı, insan biçiminde dünyaya gelmiş Tanrı Vişnu ya da Siva'dan başka bir kimse olmayan Krişna'nın öyküsü ve Ramayana destanının kahramanı insan olarak dünyaya gelmiş bir Tanrı olan Rama'nın öyküsü, hatta İsa'nın öyküsü arasında destan bezemeleri bakımından büyük benzerliklere rastlanıyor. (4) Özellikle Asvagoşa'nın yapıtında bu benzerlikler daha da belirgindir. Buda'nın yaşam öyküsünün bu masalımsı destan karakteri hatta bazı bilginleri Buda'nın tarihsel bir kişiliği olduğundan bile kuşkuya düşürmüştür. (5) Ancak 1896 yılında Lumbini koruluğunda bulunan imparator Aşoka zamanından kalma bir dikili taşta Buda'nın doğum yerinin Lumbini olduğunu belirten bir yazıt, Buda'nın gerçekte yaşamış bir kimse olup olmadığı konusundaki tartışmaları sona erdirmiştir. Buda'nın ölüm tarihiyle dikili taşın konulduğu tarih arasında geçen zamanın iki yüz yıl dolaylarında olduğu gözönüne alınınca kuşkusuz bu süre, bütünüyle gerçeklikten yoksun bir masal kahramanını, bu derece kişileştirmeye yetmiş olamazdı.
Yukarda sözünü ettiğimiz kaynaklardan çıkartılan Buda'nın yaşam öyküsünün ne kadarının yakıştırma ve masal, ne kadarının gerçek olduğunu bu gün için kesinlikle saptamak olanağı kalmamıştır. Ama 2500 yıldan beri Budizm öğretisi bu yaşam öyküsüne dayatılmış, bu öykü Budizmin önemli kaynaklarından biri olmuş, sayısız insan bu öyküde yaşamı için bir esin, bir amaç bulmuştur.
KAYNAKÇA VE NOTLAR
(1) Budist metinler ilk kez İS 80 yılında Seylan Kralı Vattagamani zamanında Pali diliyle yazılı duruma getirildiler. Ondan önce bumetinler hafızlarca ezberleniyor ve bu yolla kuşaktan kuşağa aktarılıyordu. Bu uygulama kuşkusuz Veda'ların, Upanişad'ların öğretisinin gizliliğinden köklenen bir gelenekle açıklanabilir. (Krş. A. K. Coomaraswamy, Buddha and the Gospel of Buddhism, S. 261)
(2) Bkz. Walter Ruben, Budizm Tarihi, S. 50. Ayrıca, A. K. Coomaraswamy, Buddha and the Gospel of Buddhism, S. 303-310.
(3) Bkz. H. Oldenberg, Le Bouddha, S. 85.
(4) Bkz. Waolater Ruben, Budizm Tarihi, S. 50-65.
(5) Geçen yüzyılın sonlarında yaşamış ve Buda Destanı Konusunda Bir Deneme (Essai sur la Legende dıı Bouddha) adlı bir kitap yazmış olan Doğubilimci Senart, Buda'nın tarihselliğini bütün bütün yadsımamakla birlikte, Buda destanını bir doğa dini olan Güneş tapıncından kaynaklanan simgesel bir öykü olarak değerlendirmek istemiştir. Doğubilimci Kerrise Buda'nın tarihselliğini bütünüyle kuşkuyla karşılamıştır. (H. Oldenberg, Le Bouddha S. 91)
Kaynakça