22. Sayfa - Toplam 29 Sayfa var BirinciBirinci ... 122021222324 ... SonuncuSonuncu
Toplam 281 sonuçtan 211 ile 220 arasındakiler gösteriliyor.
  1. #211

    Datvi'nin Yanlış Yönü



    RİZE'deki ayı Datvi'yi ormandaki doğal ortamına saldılar, çok sevindi ve ağaçlıklara doğru yola koyuldu.

    O an bir ayı gördü.

    Görür görmez gerisin geriye, insanların yanına koştu.

    Datvi, ayıdan korkmuştu.

    Daha da açıkçası, biz ayı görünce nasıl koşup en yakındaki insanlara sığınırsak, o da öyle yaptı.

    Koştu insanların yanına.

    *

    Oysa bu yanlış yöndü.

    Dili olsaydı Datvi nefes nefese sığındığı insanlara, arada bir arkasına bakarak belki de şöyle diyecekti:

    "Ayı gördüm... Nasıl da korktum..."

    Datvi; annesini insanların öldürdüğünü, bu yüzden insanların eline düştüğünü bilmiyor.

    Bilse...

    İnsan görünce kaçacak.

    O, bu sene yurtdışından avcı getirip para karşılığında 30 ayıyı öldürten gözü dönmüş insanların farkında değil.

    İnsanların yanına koşuyor.

    Bilmiyor...

    Datvi; annesinin yavrusuna süt olsun diye iki armut toplarken "yağmacı ayı" ilan edildiğini...

    Doğduğunda kendisine sarılan kollardaki yumuşak ve sıcak anne tüylerinin, şimdi kim bilir hangi ahmak ve görgüsüz zenginin paltosunun yaka süsü yapıldığını...

    Ya da; hangi çirkin kadının şapka tüyü olduğunu...

    Belki de annesinin o yumuşacık karnının, öldürmekle övünen ruh hastası bir zenginin salonunda, ayak altında serili olduğunu...

    Bilmiyordur Datvi...

    Ve annesinin yaşamını yabancı zenginlere satan kentlerdeki turizmcilerin, bürokratların... Arazideki koruyucu ve görevlilerin, aldıkları avantaları zıkkımlandıklarını da bilmiyordur...

    *

    O, ayı görünce insanların yanına koşuyor.

    Tıpkı çoğu zaman bizim gibi...

    Hani yaşamımızı, umutlarımızı, varlıklarımızı, kanımızı, canımızı elimizden alanlara koşup sığındığımız gibi...

    Yanlış yön...

    Datvi bilmiyor.


    Bekir ÇOŞKUN
    Hürriyet-Şubat 2008

  2. #212

    Terbiye yaradılışa tabidir

    Eski iran hükümdarlarından biri vezirine oğlunun hocasından yakınıyordu:

    - Ben istiyorum ki oğlum ilim öğrensin, benim yerime iyi bir hükümdar olsun, o ise devamlı müzikle, sesle, sazla meşgul Demek ki hocası buna iyi bir yön veremiyor

    Vezir aynı görüşte değildi:

    - Hükümdarım hocanın elinde mucize yok Çocuğun kabiliyeti neye ise hocası ancak onda ilerlemesine, olgunlaşmasına yardım edebilir İnsanın tabiatı değiştirilemez Terbiye yaratılışa tabidir

    Hükümdar aksi görüşteydi Terbiye ile yaratılışa yön verebileceğini iddia ediyordu Bunu kanıtlamak için bir akşam sarayında bir eğlence düzenledi Bu eğlence sırasında eğitilmiş kedilerin bir gösterisi de yer aldı Bu kediler, sırtlarında, bir tabak içinde yanan mumları taşıyorlar ve onları

    düşünmüyorlardı Hükümdar vezire bu kedileri göstererek:

    - Görüyorsunuz, terbiyenin nelere gücü yetiyor, dedi

    Vezir karşılık vermedi Olumlu, olumsuz bir şey söylemedi Yeni bir eğlence gecesini bekledi Bir başka gecede düzenlenen eğlenceye gelirken yanında gizlice bir kaç tane fare getirdi Kediler gösteriye başladığı zaman bu fareleri kedilerin ortasına doğru salıverdi Fareleri gören kediler sırtlarındaki tabağı, mumu unutup farelerin peşine takıldılar Mumlar, tabaklar hepsi bir yana yuvarlandı Yanan mumlardan yerdeki halılar tutuştu Ortalık bir anda ana-baba gününe döndü Tam bu esnada vezir padişaha yanaşıp iddiasını kanıtlamanın gururuyla şöyle dedi:

    - Gördünüz mü padişahım terbiye yaradılışa tabidir


  3. Re: Terbiye yaradılışa tabidir

    çok anlamlı paylaşımın için teşekkürler

  4. #214

    Re: düşündüren öyküler-yazılar-sözler

    AtaBaTu yazdı:
    Karanlıktaymışlar.
    İki embriyo, bir ana
    rahminde...
    Her şeyden habersiz bekleşiyorlarmış, sudan bir beşiğin içinde...
    Sarılıp birbirlerine, karanlıkta uyumuşlar öylece...
    Haftalar geçmiş, ikizler gelişmiş.
    Elleri, ayakları belirginleşmiş.
    Gözleri çıktıkça meydana,
    İkisi de çevrede olup biteni fark etmiş...
    Ne rahat, ne güvenli bir dünyaymış bu...
    Sıcak, ıslak, sevgi dolu...
    'Öyle güzel bir dünyada yaşıyoruz ki' demişler, '...bize ne mutlu...'
    Gel zaman git zaman, çevreyi keşfe girişmişler.
    Bu karanlık dünyayı ve hayatın kaynağını deşmişler.
    Onları besleyip büyüten kordonu fark edince
    O kordonla kendilerini var eden Anne'lerine şükretmişler.
    Sonra başlamış bir varoluş tartışması:
    'Buraya nereden geldik, biz nasıl olduk' diye sormuş ikizler...
    'Annemiz' demiş biri, 'O bizi var etti, bize can verdi.'
    'Ne biliyorsun' diye itiraz etmiş öteki, 'Sen hiç Anneni görmedin
    ki...':
    'Belki de o sadece zihnimizdedir. Anne inancı bizi rahatlattığı için
    uydurduğumuz bir şeydir.'
    Süredursun ana rahmindeki tartışma, ikizler büyüyüp gelişmişler.
    Rahme sığmaz olup tekmeleşmişler.
    Artık parmakları ve kulakları varmış kerataların...
    Büyüdükçe anlamışlar ki, yolun sonu yakın...
    Gün gelecek, bu güzelim hayat bitecek;
    Karanlık bir yolculuk, onları bir başka diyara çekecek.
    '- Buradaki hayatımızın sonuna yaklaşıyoruz' diye fısıldamış
    ikizlerden
    biri efkarla...
    '- Ben gitmek istemiyorum' diye diretmiş öteki; 'doyamadım ki daha
    hayata...'
    '- Ama mukadderat alnına yazılandır; dua et, belki doğumdan
    sonra
    hayat
    vardır.'
    Sormuş karamsar olan:
    '- Bir gün bize hayat veren kordon kesilecek. Ondan sonra
    başımıza
    neler
    gelecek?'
    Şiirle cevaplamış iyimser olan:
    'Birçok giden/ memnun ki yerinden/ çok seneler geçti/ dönen yok
    seferinden...'
    Ve günlerden bir gün, yer sarsılmış, duvarlar kasılmış.
    Dayanılmaz sancılarla ikizler beklenen günün geldiğini anlamış.
    Buruşuk kollarıyla birbirlerine son kez sarılıp vedalaşmışlar.
    Ve 'ömrümüz bitti' diye çığlık çığlığa ağlaşmışlar.
    Azrail sandıkları bir el kesmiş onları hayata bağlayan kordonu,
    Ağlaya ağlaya karanlık bir koridordan öbür hayata çıkmışlar.

    Bu bir CAN DUNDAR Yazısıdır, hayatı sadece dünyadan ibaret sananlar için.

    bu yazıyı bir daha okudum ve şöyle düşündüm.insanlar ölümle burun buruna gelince veya öte tarafa gittik geldik falan derlerya,çoğunlukla hani bir tünelin ucunda ışık görünüyordu denir.bu ışık belki gelecek zaman değil de geçmiş olabilir yani anne karnından doğarken beyne kaydolan görüntüler ölüm esnasında gördüklerini iddia ettikleri tünelin sonundaki ışık olabilirmi?yani doğumhanenin ışıkları

  5. #215

    kurbağa yarışı

    Günlerden bir gün kurbağaların yarışı varmış. Hedef, çok yüksek bir kulenin tepesine çıkmakmış. Bir sürü kurbağa da arkadaşlarını seyretmek için toplanmışlar. Ve yarış başlamış. Gerçekte seyirciler arasında hiçbiri yarışmacıların kulenin tepesine çıkabileceğine inanmıyormuş. Sadece şu sesler duyulabiliyormuş:

    “Zavallılar! Hiçbir zaman başaramayacaklar!”

    Yarışmaya başlayan kurbağalar kulenin tepesine ulaşamayınca teker teker yarışı bırakmaya başlamışlar. İçlerinden sadece bir tanesi inatla ve yılmadan kuleye tırmanmaya çalışıyormuş.

    Seyirciler bağırıyorlarmış:

    “...Zavallılar! Hiçbir zaman başaramayacaklar!..”

    Sonunda, bir tanesi hariç, diğer kurbağaların hepsinin ümitleri kırılmış ve bırakmışlar. Ama kalan son kurbağa büyük bir gayret ile mücadele ederek kulenin tepesine çıkmayı başarmış. Diğerleri hayret içinde bu işi nasıl başardığını öğrenmek istemişler. Bir kurbağa ona yaklaşmış ve sormuş bu işi nasıl başardın diye.

    O anda farkına varmışlar ki... Kuleye çıkan kurbağa sağırmış!

  6. #216

    Re: düşündüren öyküler-yazılar-sözler


  7. #217

    Kirpiler

    Eski zamanların dondurucu bir kışından bütün hayvanlar çok etkilenmiş,büyük kayıplar vermişler.Ama en çok kayıp veren kirpilermiş. Çünkü onların pek çok hayvan gibi kalın kürkleri yok, kendilerini sıcak tutması zor olan dikenleri var.Bu durumdan en az zararla kurtulmak için kirpiler meclisi toplanmış,çözüm aramaya başlamışlar. Tartışa tartışa, nihayet gece olunca tüm kirpilerin bir araya toplanmasına, birbirlerine yakın durarak geceyi geçirmelerine karar verilmiş. Böylece kirpiler birbirlerinin vücut sıcaklığından yararlanacak,aralarındaki hava akımını önleyerek donmaktan kurtulacaklarmış. İlk geceki deneyimlerinde bunun işe yaradığını görmüşler.Ama başka bir problem çıkmış ortaya.Üşüyen kirpiler birbirlerine fazla yaklaştıklarından yaralanmalar gerçekleşmiş. Daha sonraki gece yaralanma korkusundan birbirlerinden uzak durmuşlar ama bu seferde donmalar meydana gelmiş. Ne var ki, her gece kah uzaklaşa kah yakınlaşa, deneye yanıla birbirlerinin vücut sıcaklığından yararlanacak kadar yakın, ancak birbirlerini incitmeyecek kadar uzak durmayı öğrenmişler. KISACA ; Bizim de uzun dikenlerimiz var. Bunlar hayata karşı filtrelerimiz. Bazen faydalı,bazen de zararlı.Çoğu zaman, kimseleri yaklaştırmıyoruz yanımıza. Filtrelerimizden elemeden kimseleri sokmuyoruz özel dünyamıza.Ne var ki, sıcaklık ancak yakınlaşmakla mümkün. Birbirini incitmeyecek kadar uzak, hayatın soğuk zamanlarında üşümeyecek kadar da yakın olmayı öğrenmeliyiz. Aynen kirpiler gibi...


    Sophia arkadaşımıza teşekkürler...

  8. ne öğrendin oğlum?

    Bir zamanlar, Basra’da tek uğraşı oğluyla ilgilenmek ve onu en doğru biçimde yetiştirmek olan yaşlı bir adam vardı. Adam bütün parasını oğlunun eğitimine harcıyordu.Delikanlı birkaç yıllığına çok uzaklara gitti ve meşhur bir üniversitede zamanın büyük alimlerinden eğitim aldı.
    Tahsilini bitirip dönme zamanı geldi. Yaşlı adam oğlunu kapıda bekliyordu. Oğlu eve geldi ve babasının elini öptü. Oğlunun gözlerinin içine bakan adam büyük bir hayal kırıklığına uğradı.Bu duygusunu belli etmeden:
    -“Neler öğrendin oğlum?” Diye sordu.
    -“Öğrenilebilecek her şeyi öğrendim, baba” cevabını verdi oğlu.
    “Peki öğretilemeyecek olanı öğrendin mi?”
    Delikanlı babasının neden bahsettiğini anlamamıştı. İster istemez “Hayır” dedi. Babası:
    “O halde, oğlum git ve öğretilemeyecek olanı öğren.”
    Delikanlı hocasına gitti ve kendisine öğretilemeyecek olanı öğretmesini istedi.
    “O halde, bu dört yüz koyunu al ve dağlara git” dedi hocası. “Sayıları bini bulunca geri gel.”
    Genç dağlara çıkıp çoban oldu. Hayatında ilk kez sessizlikle karşılaşıyordu. Konuşacağı hiç kimse yoktu. Koyunlar onun dilinden anlamıyorlardı.Çaresizlik zamanlarında onlarla konuştu ama koyunlar ona boş gözlerle baktılar.Çobanlık yaptığı süre içinde yavaş ama kesin biçimde bütün dünyevi bilgisini,benliğini ve gururunu ardında bıraktı ve koyunlar gibi sessizleşti,büyük bir hikmet ve tevazu geldi üzerine.
    İki yılın sonunda, koyunların sayısı bini bulunca hocasının yanına gitti ve diz çöktü. Talebesinin yüzüne bakan hocası şöyle dedi:
    “Şimdi öğretilemeyecek olanı öğrendin. Babanın yanına gidebilirsin.”

  9. küçük çocuğun ümidi..

    Küçük çocuk,deniz kenarında gördüğü yassı bir taşın güzelliğine hayran olmuştu.Mutlaka bir mücevherdi bulduğu. Şekli de bir insan kalbi gibiydi.Üstelik de parıl parıl parlamaktaydı.
    Çocuk, taşı avuçlayıp evine koştu. Ve onu büyük bir heyecanla babasına uzattı.
    Adam, yavrusunun soğuktan morarmış avucundaki taşın,birbirine sürtüldüğünde kıvılcım çıkartan bir çakmak taşı olduğunu hemen anladı.Fakat bunu ona söyleyemedi.
    Küçük çocuk, rüyalarını süsleyen bisiklete kavuşmak için elindeki taşı satmak istiyor ve o paranın bir bölümüyle, bir de top alacağına inanıyordu.Fakat babası buna yanaşmıyordu.
    Çocuk, işin kendisine düştüğünü anladığında, tatilde simit sattığı çarşıya gitti.Kuyumcu vitrinleri, göz kamaştıran ışıkların aydınlattığı altın kolyelerle doluydu. Bir de, elindeki taşın çok daha küçük olanlarıyla süslenen pahalı yüzüklerle.
    Çocuk,en gösterişli mağazayı gözüne kestirdikten sonra, bir süre vitrin önünde bekledi.İçeride, dükkan sahibi olduğu anlaşılan bir adam vardı. Müşteri olarak da, kürk mantolu bir hanım.
    Küçük çocuk, biraz sonra içeri girdi. Ve cebinden çıkardığı taşı dükkan sahibine uzatarak bu pırlantayı deniz kenarında buldum efendim! dedi. Eğer isterseniz size satarım.
    Adam, taşa uzaktan bir göz atıp O sadece basit bir çakmak taşı, dedi. Bütün sahil o taşlarla doludur.
    Hayır, diye atıldı küçük çocuk. İsterseniz ıslatın. Ne kadar parladığını göreceksiniz.
    Dükkan sahibi, zengin müşterisini kaçırmaktan korkuyor ve çocuğu kolundan tutup atmayı planlıyordu.
    Kadın, onun niyetini sezmişti.Çocuğun taşına yakından bakıp;
    Tam istediğim şey! diye gülümsedi. Onu bana satar mısın?
    Küçük çocuk, taşının gerçek değerini anlayan biriyle karşılaşmış olmaktan son derece mutluydu.
    Kadının cebine doldurduğu paralar ise, aklını başından almıştı. Defalarca teşekkür ettikten sonra, koşarak uzaklaştı.
    Kadın, elindeki taşı kuyumcuya vererek ona bir zincir takmasını istedi.Belli ki, mücevher gibi taşıyacaktı.
    Dükkan sahibi, yapmış olduğu ikazı anlamadığı için,kadının aldandığını düşünüyordu. Bu yüzden de "söylemiştim ama tekrar edeyim!"dedi. Satın aldığınız şey basit bir taştır.
    Kadın, önce pırlanta kolyesine, daha sonra da yüzüğüne bakarak Zannetmiyorum!.. dedi.O taş bence bunlardan çok değerli.Çünkü küçük bir çocuğun ümidini taşıyor.

  10. #220

    Akrep

    Hintli bir adam suda bata çıka ilerlemeye çalışan bir akrep görür.
    Onu kurtarmaya karar verir ve parmağını uzatır ama akrep onu sokar.
    Hintli tekrar akrebi sudan kurtarmaya çalışır ama akrep onu tekrar
    sokar.


    Yakınlardaki başka birisi ona, onu sürekli sokmaya çalışan akrebi
    kurtarmaya çalışmaktan vazgeçmesini söyler. Ama Hintli adam şöyle der:


    "Sokmak akrebin doğasında vardir. Benim doğamda ise sevmek var.
    Neden sokmak akrebin doğasında var diye kendi doğamda olan sevmekten
    vazgeçeyimki?"

    Sevmekten vazgeçmeyin. iyiliğinizden vazgeçmeyin.
    Etrafınızdaki insanlar sizi soksalar da...



    Sophia arkadaşımıza teşekkürler..

Benzer Konular

  1. düşündüren iddia
    Konuyu Açan: Alma-Alma, Forum: Genel Forum.
    Cevap: 8
    Son Mesaj: 23 Haziran 2010, 10:58
  2. bir öğretmenin düşündüren mektubu...
    Konuyu Açan: nalan-alperen, Forum: Genel Forum.
    Cevap: 20
    Son Mesaj: 18 Eylül 2007, 13:02
  3. BUNLAR DA DÜŞÜNDÜREN GÖRÜNTÜLER
    Konuyu Açan: Alma-Alma, Forum: Genel Forum.
    Cevap: 16
    Son Mesaj: 06 Eylül 2006, 09:07
  4. ben geldimmmmmmm.....düşündüren çizgilerleee....
    Konuyu Açan: sudeda, Forum: Geyik.
    Cevap: 21
    Son Mesaj: 11 Ağustos 2006, 08:47
  5. DÜŞÜNDÜREN ŞİİR
    Konuyu Açan: Bizanslı, Forum: Genel Forum.
    Cevap: 6
    Son Mesaj: 02 Ocak 2004, 15:41

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Dosya Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •  
 
 

Bu site Lidya.Net tarafından hazırlanmış ve yayınlanmaktadır © 1998-2012. Bu sitede yayınlanan yazılar, kaynak ve yazarı belirtilmek kaydıyla kullanılabilir.
İçerik sağlayıcı paylaşım sitesi olarak hizmet veren AnneCocuk.com adresimizde 5651 Sayılı Kanun'un 8. Maddesine ve T.C.K' nın 125. Maddesine göre TÜM ÜYELERİMİZ yaptıkları paylaşımlardan ve yazdıkları yazılardan kendileri sorumludur.
AnneCocuk.com ile ilgili yapılacak tüm hukuksal şikayetler iletişim linkinden iletişime geçildikten sonra en geç 2 (iki) gün içerisinde ilgili kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde tarafımızca incelenerek, gereken işlemler yapılacak ve size geri dönüş yapılacaktır.