kötü bişidir
birşeyin bittiğidir
ha ya umursamıyorum der için içini yer (ben bir ara öyleydim)
ya da umursamıyorum der dalga geçersin (şimdide böyle)
bizim ilişkimizde doğrusu zaten kutlamaması idi
o da doğrusunu yaptı
kötü bişidir
birşeyin bittiğidir
ha ya umursamıyorum der için içini yer (ben bir ara öyleydim)
ya da umursamıyorum der dalga geçersin (şimdide böyle)
bizim ilişkimizde doğrusu zaten kutlamaması idi
o da doğrusunu yaptı
Bencede çok kötü, anlatmak istediklerimi aynen bunlarmerve&irem yazdı:
bence çok kötü....
kendi açımdan baktığımda yani...
kabullenmek falan diyoruz ya değil aslında...bi vazgeçiş içteki ateşin sönmesi kırgınlık...
böle ..
kabullenmek vazgeçis midir demistim bir yazımda.. onu kopyalayacagım.. sen icinden ne kadarına uyuyorsun bilmiyorum..
uymamanı dilerim tabii..
Kadın milleti bekler.
İster.
Umar.
Diler.
Söyler.
Erkekler kendi aralarında bu beşliye “dırdır” diyorlar.
Söylerler diye. İstediklerini, beklediklerini ifade ederler diye.
Tabii ufak bir sorun var.
İfade etmezler tek. İfade edip dururlar! Tekrar tekrar.
Çünkü erkeklerin kulakları deliktir.
Birinden girer diğerinden çıkar.
Sevgililer gününde bir tane kulak tıkacı hediye etmeli onlara. Tek, bir tane. J
Ha bu arada ifade etmez, kapris yapar kadın, bu sefer de başka yafta! Kaprislisin! Hey Allahım!
Şimdi arkadaşlar gelin size kadınları anlatayım azıcık..
Şimdi, siz hani evleniyorsunuz ya onlarla. Hani pek bir kibar, pek bir ilgilisiniz. Gözlerinin içine bakıyorsunuz falan. Kulaklarınızı beş açıyorsunuz onlar konuşurken. Bütün detaylarının peşinde oluyorsunuz ki türlü çeşit sürpriz yapabilesiniz. Hani incelikten öleceksiniz neredeyse...
Ama başlarda. Aman burayı atlamayalım reca ederim, başlarda...
Sonra size bir haller oluyor işte her birinize başka bir şey.. (Annem, “baba değmesi” olarak nitelendirir bu durumuJ Yanlış bir durumda, karşı tarafa çemkirmek gerektiğinde yetişen bir anne deyimi. J)
Ne baba değiyorsa size! İncecik ruhunuz kalınlaşmaya başlıyor. (Hem ruhunuz hem bedeniniz aslında... Kendini salan biz değiliz değil mi her zaman? Bakınız; başınızı önünüze eğdiğinizde gördüğünüz “göbek” adını verdiğimiz tepecik. J )
Kadınınızı dinlememeye başlıyorsunuz. İlgilenmez oluyorsunuz. Seviyorsunuz, önemsiyorsunuz, ama için için.
Derinden. Öyle derin ki, ne siz, ne biz alıp dışarı çıkaramıyoruz.
Halbuki iki ince davranışa, zarif fikre, bir çift büyülü lafa bakar...
Biliyorsunuz üstelik nasıl yapacağınızı. Evveliyatınızı biliyoruz çünkü. Bildiğinizi biliyoruz.
Yok ama, siz kadına karşı üç maymunu oynamayı seçiyorsunuz.
Görmüyorum, duymuyorum, bilmiyorum.
En güvenlisi.
Hiiiçç bulaşmayayım daha iyi.
Maymun başınıza iş açar da haberiniz olmaz biliyor musunuz?
Bu suskunluk hiç hayra alamet değildir ilişkilerde. Karşı suskunluk olarak yansır size ki işte buna kabullenmek diyoruz.
Ama neyi?
Onlar size dırdır ederken siz aslında artı hanedesiniz. Dıştan dışa dertlerini derken, içlerini dökerken hâlâ “muhatapsınız” ki bu iyi bir şey. Size dönük biri var karşınızda. Bu, bu demek.
Beni anla, benim istediğim şu, hiç de öyle kürksel, mücevhersel birşey değil.
Beni dinle.
İhtiyaçlarıma karşılık ver.
Beni gör, gözardı etme.
Kararlarımı desteklemesen de fikrini söyle.
Konuş benimle, sen de benden bir şey iste, sor. Öyle yokmuşum gibi davranma. “Farketmez” tabelasıyla dolaşma.
Hepiniz çizdiğim robot resme uymuyorsunuz elbet. Bazılarınızın elleri yok.
Üç maymuncu değilsiniz.
Duymuşsunuzdur, görmüşsünüzdür, bilmişsinizdir, yetmemiş anlamışsınızdır.
Hem onu hem de kendinizi paylaşmışsınızdır. Kaybetmeden kazanmışsınızdır size dönük yüzü.
Sizi kutluyor “alkış!” diyoruz. Kesmiyor, yıldızlı pekiyi veriyoruz.
Amma ve lâkin bazen “ihtiyaç sahibi” sizi olduğunuz gibi kabul etmiş olur hani. Her şeyinizle hâlâ aynı olmanıza rağmen. Öbek öbek duygusal boşluklara rağmen, artık söylese de duymamanıza rağmen kabullenmiştir ya hani.
Ama bu kabullenişin sonucu nedir acep?
Hiç buna mesai harcamışlığınız var mı?
Aranızdaki mesafeden görebiliyor musunuz onu?
Seçebiliyor musunuz yüzünü?
Size artık anlatmıyor. Sizden hiç bir şey beklemiyor, istemiyor.
Farkında mısınız? Umurunuz da mı?
Öyle bir duvar örmüşsünüz ki önünüze, üstünde koca harflerle “yaklaşma çarparsın” yazıyor! E o da yaklaşmıyor zaten, deli mi?
Ee ne oldu? İkinizde de bir huzur bir huzur.
Ne soran var, ne isteyen, ne bekleyen..
Oh..
Bu sizin rahatlığınız, sizin tarafınızdan görülenler.
Kadın artık paylaşamadıkları, anlatamadıkları, içinde patlattığı öfkeler, kırıla kırıla kırılacak yeri kalmamış haliyle karşınızda duruyor.
Sessiz. Sakin. Kabullenmiş.
Önceden neydi o öyle, hem kendisiyle didişiyor, hem sizinle.. Aaa...
Sus şöyle işte..
Ne huzurluyuz. Ne sorunsuzuz. Hiç kavga etmiyoruz artık aman da ne güzel.
Hı hı. Çok güzel.
Sizin o güzel diye gördüğünüz huzur aslında ne biliyor musunuz?
Hiçlik.
Yokluk.
İçi boş bir huzur.
İçi boş bir sukunet.
Boş. Tükenmiş. Aşınmış.
Duygularından sıyrılmış.
Ruhen kilometrelerce uzakta.
Ama figür olarak orada. Olmak zorunda olduğu kadar. O zorunluluk –herkese göre değişen- her ne ise?- ortadan kalkınca o figür de yok olacak söyleyeyim...
Siz de arkasından bakakalacaksınız.
“Aaa niye her şey güllük gülistanlıktı, ne oldu ki şimdi?
Ne olmadı ki mirim?
Kafanızı, gömdüğünüz kumdan çıkarabilseydiniz, görecektiniz ne olduğunu.
O kabullendikçe, siz rahatladınız.
O sustukça, sorun çözüldü sandınız.
Dokunsaydınız, bilmeye gönüllü olsaydınız ortaya dökülüp saçılacaklarla uğraşmak zor gelirdi size.
Netekim hiiiçç elleşmediniz. Bıraktınız dağınık kaldı.
Susmak kabullenmekti.
Kabullenmek vazgeçiş.
Bilmediniz.
Bilemediniz.
Bilmek istemediniz.
Üstelik vazgeçisi görmenize, duymanıza rağmen sahiplenip geri dönüşe çeviremediniz. Üstünüze bile alınmadınız.
Bu da sizin seçiminiz.
Vazgeçildiniz.
Tebrik ederiz.
Şimdi çıkın kapısına kilit vurduğunuz dünyanızdan dışarı.
Koşun peşinden. Yapma etme iki gözüm, ben seni şöyle severim, böyle severim diye başkalaşın.
İlk günlerdeki adam olun görelim.
"Demek ki olunuyormuş" diye size iyice sinir oluruz haberiniz olsun.
En iyisi, kararlı olduğunu görüyorsanız, bırakın rahat rahat vazgeçsin sizden.
Ne siz yorulun.
Ne de yorun.
Giden gitti.
Geçmiş olsun.
Eskisi kadar kırılmamak...
vazgeçiştir,hiçbirşey beklememektir...
biz sanırım aştık bu sorunları. iyi mi kötü mü bilememedim
Bizde bu aşmaktan bahsediyoruz zaten)arda_mira yazdı:
biz sanırım aştık bu sorunları. iyi mi kötü mü bilememedim
anlamıştım zatenYasko yazdı:
Bizde bu aşmaktan bahsediyoruz zaten)arda_mira yazdı:
biz sanırım aştık bu sorunları. iyi mi kötü mü bilememedim
nevalcim kulakların çınlasın
beklentim yok mutluyum derdi...
o öyle ayak uydururdu.çünki tersi olursa sürekli kırgınlıklar yaşıyorum. boşverdim artık der hep...
sana uyarmı bilmem lakin bana uymaz.
nurayda çok güzel yazmış...hislerime tercüman olmuş...Yasko yazdı:
Bencede çok kötü, anlatmak istediklerimi aynen bunlarmerve&irem yazdı:
bence çok kötü....
kendi açımdan baktığımda yani...
kabullenmek falan diyoruz ya değil aslında...bi vazgeçiş içteki ateşin sönmesi kırgınlık...
böle ..
kötüdür bence; umursamazlık ve sevgi tükenişi gibi...
çünkü insan sevdiğini üzer, sevdiğine kırılır; sevmediği birine niye kırlısın? ve onun için niye kendini üzsünki?
bu açıdan bakıldığında; tartışmalar, kavgalar ve küslüklerde anlam kazanır; karşındaki insanı kale alıyorsundur ki, ona değer veriyorsundur ki; onun davranışları, sözleri seni kırıp üzüyordur..
sevmesen, değer vermesen; umursamazsın da, kırılmazsın da, üzülmeszsin de..