mailme gelen bir yazıyı paylaşmak istedim..
****
Bugünkü yaşantımız dünkü düşüncelerimizin, yarınki yaşamımız da bugünkü düşüncelerimizin ürünüdür. Yaşam aklın eseridir. Aynen araba tekerleklerinin atları izlemesi gibi saf olmayan akılla davranan kişiyi de acılar takip eder.
Hayat acılardan ibarettir. Bugünkü "Sonuç" dediğimiz olgular geçmişin"Neden"leridir, yarınki sonuçlar da bugünkü nedenlerdir.
Acıların nedeni tutkulardır, arzulardır.
İnsanın hiç bitmeyen tutkuları ve arzuları.
Sınırsız mülkiyet edinme, daha fazlasına en çoğuna sahip olma hırsı.
Acı verir insana, elde edememe, sahip olamama duygusu, arzuların
karşılanmaması elem verir, acı çeker insan.

Sidharta Guatama söylemiş bunları, bilinen adıyla BUDDHA. Acılardan
kurtuluş reçetesini ise, iki bin beş yüz yıl
önce yazdı .
Bu acılardan kurtulma reçetesi "Sekiz yollu patika" dan oluşmakta.
Sekiz yollu patikayı bilmek ise kurtuluşun ve özgürlüğünün başlangıcı
oluyor.
"İnancın, kararların, sözlerin, edimlerin, emellerin, içebakışın,
düşüncelerin, duyumların."
İşte senin sekiz yollu patikandı.
Tüm bu özellikleri, doğru kullandığın takdirde, seni dış dünyaya karşı
kullanacağın koruyucu kalkanların olacakdır.
Bu özellikler gerçek yüzünü, acımasızlığını sana asla göstermeyen dış
dünyaya karşı seni koruyacak olan özelliklerdir.
Arzularına egemen olabilirsen, bilgisizlikten kurtulabilirsen, kendini
başkalarına yardıma adayabilirsen, düşman bildiklerini sevebilirsen,
başkasını kendin gibi görebilirsen, işte sen kendi kurtuluşunu sağlama
yolunda adım atmışsın demektir.
Bunlar aslında bize yabancı değil. Yunus Emre’yi hatırlayın.
Yunustaki Tanrıya ulaşma arzusu VUSLAT, burada NİRVANA. Sınırsız
arzularına
gem vurabilirsen Nirvana’ya ulaşabileceksin.
Buddha’nın anlamı ise "Aydınlanmış" tır. Çevresine ışık saçan bir
aydınlanmış.

Huntington un iddia ettiği, üçüncü büyük savaşa neden olacak olan
komplo
teorisini öğrendikten sonra, dünya kupası derken ilgi alanımız birden
doğu
dinlerine kaydı. Bu arada Pakistan ve Hindistan savaşının çıkması için
provakasyonlar sürüyor. Neden savaş çıkması gerekiyor? Kimse ikna
olmuyor.
Dinsel gerekçeler, toprak talepleri artık çocuklar bile inanmasa da
bağnaz
dinciliğin küreselleşmeyi engelleyen bir unsur olduğu kabul görüyor.
Öte
yandan paylaşılmak istenen nedir?..
.
Bu arada "Budizm" ile tanışmış olduk. Çünkü Buda’ya inananların bakışı
yalnızca barış için.
Dünyanın en çok inanan sayısı olan bir öğreti bu.
Hindistan’ın yaygın dini HİNDUİZM’in kast sistemine bir tepki belki.
Ruha
inanmayan, neden sonuç diyalektiğine inanan bir öğreti.
Ne ekersen onu biçersin gibi...
Doğu dinleri genelde çok huzur verici bir iç yapıya sahip aslında .
Şanslılar.
Öğretilerinde acı ve işkence dolu öbür dünya şiddetinden yoksunluğuyla
huzur veren bir yapıları var genelde. Cehennem korkutmalarıyla yaşarken
zehir etmiyorlar hayatı en azından.

"Zehirli bir okla yaralanan insan; okun zehirinin özelliğini yapısını
nereden geldiğini sormaz" der Buddha "Yalnızca oku vucudundan
çıkarmanın
çaresine bakar, birisinden yardım ister, insan hiçbir zaman
öğrenemeyeceği
sıkıntılara girmemeli", der.

İnsanın, kısa ömrünü dünyanın ne olduğunu anlamaya çalışmakla fikir
yürütmekle geçirmemeyi öneren, farklı bir yolu ZEN BUDİZM adı altında
özellikle Japonya’da yaygın bir inanış.
Yer yüzündeki yaşam acılardan başka bir şey getirmez der "Buddha", bu
acıların nedeni sınırsız açlıktır, zevk ve eğlence düşkünlüğü, sınırsız
mal
hırsı, çok yakından bildiğimiz mülkiyet edinme hırsıdır.
Yaşamak için gereksiz mülk edinme isteğinin aşırı hırsıdır. Artık değer
hırsızlığıdır.

Buda ile ilgili şöyle bir hikaye var:
Bir gün bir kadının çocuğu ölüyor ve bilge olarak söz edilen Buddha’nın
yanına gidiyor, "Ne olur yavrumu bana getir sen yüce bilgesin, bana
yavrumu
geri getir!..diye sızlanır.
“Peki", der Buddha "Ama önce bana kasabada ölüm girmemiş bir evden bazı
baharatlar getirmen gerek."
Kadın heves ve umutla çıkar ve ölümün uğramadığı evi aramaya başlar.
Hangi kapıyı çalsa aldığı cevap aynı olur.
Ya annesi ya babası ya çocuğu, ablası, amcası, nineleri her evde ölüm
var...
Kapısından ölüm girmemiş evi ısrarla aylarca arar...
Sonunda gerçeği farkeder ve
"Affet beni Buddha" der.
"Affedecek bir şey yok sen anlaman gerekeni geç anladın, ama anladın...

Doğum acıdır, hayat acıyla başlar, ölüm acıdır, hayat acıyla biter,
yaşlılık acıdır, gençliğe imrenirsin, gençlik tutkudur, yaşlıların
iktidarını istersin, sevilmemek acıdır, sevmek de acı verir, ayrılık
acıdır.
Acıların yok edilmesinin yolu ise insanın ihtiraslarını, dünyevi
tutkularını yok edebilmesidir. Yüreğindeki kör ihtirası yok eden,
hiçbir
çıkar beklemeyen insan, dünyasal isteklerini ortadan kaldıran insanın
bencilliği yok olur.
O insan olgunluğa ulaşmıştır artık. O olgunluk ise Nirvana dır.
Bize aslında hiç de yabancı olmayan düşüncelerdir bunlar, Mevlana ile
Yunus’la zaten bildiğimiz şeyler.
O zaman, doğru olanın evrenselliğini ortaya çıkarmakta bir sıkıntımız
var.
Örneğin Budizmin temel öğeleri özellikle Alevi kültürümüzde ve genel
İslam
inancında bildiğimiz benzer öğretiler, hiç yabancı değil.
Hiçbir canlıyı öldürmeyeceksin, başkasının malını çalmayacaksın, zina
yapmayacaksın, yalan söylemeyeceksin, merhametli olacaksın, hakaretleri
bağışlayacaksın, başkasına özveride bulunacaksın, başkasının acısına
ortak
olacaksın, kendine ayırdığını önce başkası için vereceksin...
İki bin beş yüzyıl öncesinden gelen bir öğreti...

Mehmet LEVENTOĞLU