Muhsin Ertuğrul, hayatta olsa idi, "Bir Millet Uyanıyor" yerine "Bir Millet Uyuyor" adında bir film çekerdi sanırım. Neden mi?

Ben bu Cumartesi günü oturdum biraz Televizyon seyrettim. Evde kızımla yalnızdım. Hava kötüydü, canım hiçbir şey yapmak istemiyordu. Üstelik kızım biraz rahatsız olduğundan gündüz 3 saat uyudu, akşamda erkenden
yatınca, bana can sıkıntımı atacak, kafamı boşaltacak, tek bir şey kaldı: TV izlemek. Aslında ben TV izlemek için biraz da zorladım kendimi.

Sağdan soldan duyduğum, gördüğüm ve dinlediğim kadarıyla ben de takip ediyordum ve aşağı yukarı ne var ne yok biliyordum bu beyaz camda. Ama gözlerimle görünce daha bir anladım durumun vahametini. Televizyonlar,
daha doğrusu en çok izlendiği söylenen üç televizyon kanalı, yarışma programları ile doluydu. Kurbağasını arayan prensesler, kaynanaların gelin adayı olmaya çalışan genç kızlar, aslında gelin olmayan ama yalancıktan öyleymiş gibi davranan oyuncu bir kız, nedense aynı evde yaşayan birkaç aile ve sürekli onları takip eden, bütün gece onları izleyip, ertesi gün programa telefon edip, yarışmacıları birbirilerine ispiyonlayan Türk Halkı.

Diğer yandan da tüm aile mahremini TV kanallarına taşıyan, aldatılan, dayak yiyen, eşi evden kaçan, kaybolan v.s insanlar ve onların derdine derman olmaya çalışan, bakımlı ve uzun ojeli parmaklarını seni seni dercesine sallayan modern Güzin Abla'lar.

Yukarıda anlattığım türden gerek yarışma programları gerekse, aile programları her ülkede var. Zaten özellikle yarışma programlarının yapım firmaları yurtdışı menşeli. Peki, bu yurtdışında olunca iyi de biz de olunca mı kötü. EVET. Çünkü biz dünyanın en çok televizyon izleyen ülkesiyiz. Bir Türk günde ortalama 4 saat televizyon izliyor.
Kentli bir aileyi göz önüne alırsak, işten dönüş, yemek yiyiş, çocukların dersi ile bir saat geçirmek ve ardından yatana kadar TV izlemek.

Sayılan yarışma programının tanıtımında, ekrana BAM diye bir yazı çıkıyordu: "Tüm Türkiye, X'in Y'yi affedip affetmeyeceğini merak ediyor!"

Umarım gerçekten de tüm Türkiye sadece bunu merak etmiyordur. Çünkü Türkiye'nin merak etmesi gereken çok başka şeyler var.

Türkiye, aslında doğru tabirle, Türk halkı örneğin Büyük Ortadoğu Projesi'ni merak etmelidir. Bu ne menem bir şeydir kapsamında neler vardır ve çocuklarımızın geleceğini nasıl etkileyecektir diye saatlerce kafa yormalıdır aileler evlerinde.

Türkiye, bir ailenin gelir seviyesi ile çocuğunu başarı oranı arasındaki ters orantıyı merak etmelidir. (ÖSYM'nin yaptığı bir araştırmaya göre, bir ailenin gelir seviyesi artıkça, daha doğrusu çocuğa verilen imkânlar arttıkça, çocuğun başarı oranının düştüğü belirlenmiş).

Türkiye, enflasyon sürekli düştüğü halde alım gücünün neden bir türlü artmadığını merak etmelidir.

Türkiye, "kira öder gibi ev sahibi ol", sloganının aslında, "Mezun ol, bir iş bul, evlen ve bir ev al. Sonra da ömrünün geri kalanını bankaya borçlan. Yaşamına öyle bir ipotek koyayım ki, evimi kaybederim korkusuyla, ses etmeden çalış, çalış" sloganı olup olmadığını merak etmelidir.

Türkiye, tüm TV kanalları ana haber bültenlerinin neden söz birliği etmişçesine günlerce "Kira Öder Gibi Ev Sahibi Ol" konusunu işlediklerini merak etmelidir.

Türkiye, Milli Eğitim müfredatındaki değişiklikleri merak etmelidir.

Türkiye, daha doğrusu tüm Türk Gençleri, Avrupa Birliği'ne girdiğinde (ucu açık bir tarihte) kendini neler beklediğini merak etmelidir.

Türkiye, dünya kabuk değiştirirken, tüm dünyanın düzeni değişirken, ülkemize yepyeni roller biçilirken, nasıl oluyor da, TV ana haber bültenlerindeki "Güvenilir Sunucu'ların" bir dansöz ile bir türkücü arasındaki ilişkiye bir saat ayırdıklarını merak etmelidir.

Türkiye bunları merak ederken, ben de tarife harfiyen uyduğum halde neden kakaolu kekimin gelinimizin yaptığı kek kadar kabarmadığını merak ediyorum.

Şaka bir yana, dizi kuşatması altındaki televizyon kanallarında izlediğim ve tek takip ettiğim televizyon dizisinde, öğretmen ilkokul öğrencisine," Çocuklar, yaşadıkları hiçbir şeyi unutmazlar. Sen de bu yaşananları, yakılan kitapları, dökülen kardeşkanlarını hatırla. Hatırla ki, senden sonra gelenlere anlatabilesin" diyordu. O ilkokul
öğrencisi, aynı dizinin senarist ve yönetmeniydi.

Öğretmen çok haklıydı. Çocuklar yaşadıkları hiçbir şeyi unutmazlar. Gelenek, görenek, örf, adet adına her ne derseniz deyin, toplumu toplum yapan pek çok şey, birilerinin bir şeyleri hatırlayıp, hatırladıklarını kendi çocukların öğretmesi ile devam eder. Toplumlar, Ortak Anılara sahip insanlar topluluğudur.

Son yirmi yıldır, geçmişe dair, toplumsal yaşamımıza dair, çevremizde olan bitenlere dair neler hatırlıyoruz?

30 lu yaşlarını sürenler, birbirlerine 80 öncesini anlatan mailler atmaktan başka neler hatırlıyorlar.

Terör, akan kardeşkanı, kontrgerilla, özel harekât timi, Abdullah Öcalan, dağlarda ölen gençler, Susurluk, Lucky-S, Yüzbaşı Ersever, Eşref Bitlis, Taliban, Afganistan, Bosna Hersek, Papa Suikastı ve ardındakiler, Uğur Mumcu, Sözde Ermeni Soykırım Yasa Tasarısı dışında güncel soykırımlar, Çeçenistan v.s

Pek çoğumuz bunları belki bir şekilde bir yerlerde duydu, bazılarımız okudu, bazılarımız bunları ve daha fazlasını hatırlıyor. Yüzyılın en büyük silahı, "Toplumsal Hafız Silici" ya da bir başka deyişle ",Ortak Hafıza Oluşumu Engelleyicisi", yani TELEVİZYON girdabından kurtulabilmiş birkaç mutlu insan, bunları ve daha çoğunu biliyor
hatırlıyor, konuşuyor.

Ama ya çocuklar, bütün bunlar olurken ve hâlâ benzer olaylar yaşanırken büyüyen çocuklar, gençler ve hatta anne babalar, neler yapıyorlar?

Evlerinizde, iş yerlerimizde, öğlen yemek aralarında, çay-kahve sohbetlerinde neler konuşuluyor. Onlarca insanın kameralarla dolu bir eve tıkılışı ve orada cinnet geçirmeleri, çaptan düşmüş, izlenilirlik oranı kalmamış, işi gücü olmayan hurdaya çıkmış birkaç ismi duyulmuşun, birbirlerini yemeleri ve tabi TV dizilerinde kim ne
yaptı, ne oldu?

Bizler bunları konuşurken, çocuklarımız bunları dinliyor. Çocukluk anılarında, saçma sapan şeyler var. Birkaç büyük bir araya geldiğinde, ev gezmelerinde ve hatta belki okullarda, konuşulan şeyler bunlar. Kimse çocuklara bu dünyada neler olup bittiğini anlatmıyor. Aileler artık birbirleriyle konuşmuyor, sadece izliyorlar.

Hakikaten bir millet uyuyor…

Her uykunun bir sonu vardır sanırım, günün birinde bir millet yeniden uyanıyor diyebilmek ümidini taşıyorum.

Yonca Güneş Erensoy