İşte Manisa hakkında kısa bilgiler...

Manisa ve yöresi , M.Ö III.bin yılda yerleşime sahne olmuş , bir çok kavim ve devletin egemenliğinde kalmıştır.Buraya Hititler,Akarlar,Frikyalılar,Lidyalılar,Persler,Ma kedonyalılar,Bergama Krallığı Romalılar ve Bizanslılar hakim olmuştur.
1313 yılında Saruhanoğulları Manisa'yı Bizanslılardan alarak Türk egemenliğini başlatmıştır.1410'da Osmanlı yönetimine geçen Manisa,1437 - 1595 tarihleri arasında Şehzadeler tarafından yönetilmiştir.Ünlü Osmanlı Padişahlarından Fatih,babası II.Murat ,Kanunui Sultan Süleyman,III Murat,III Mehmet bunların arasındadır.
Osmanlıların Şehzade sancağı olan Manisa , tarihinin en görkemli dönemini Türk yönetiminde yaşamıştır.Şehzadeler yöreye birbirinden güzel eserler kazandırmışlardır.
26 Mayıs 1919 yılında Yunan işgaline uğrayan Manisa'mızı,Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde Kahraman Ordumuz 8 Eylül 1922'te kurtarmıştır.Böylece Manisa Türkiye Cumhuriyeti Yönetimindeki bugünkü seçkin yerini almıştır.

Kehribar Güzeli Üzümün Vatanı
MANİSA

İlk çağların ünlü şairi Homeros'un destanlarına göre, Truva savaşlarına katılan Magnetler, savaştan sonra, Batı Anadolu'ya gelir. Siplos Dağları'nın eteklerindeki Gediz vadisinde bir şehir kurarak buraya "Magnesia" adını verirler. Bu isim, sonradan Manisa olur.

Bazıları da, Manisa çevresindeki dağlarda mıknatıslı demir madenlerinin bulunduğu, Manisa adının da mıknatıstan geldiğini söylerler.

Daha başka söylentiler de vardır. Manisa ve çevresi efsanelerin, hikayelerin kayalarda, ırmaklarda, dile geldiği bir bölgedir. Meselâ Manisa'nın kuzeyindeki Siplos Dağı'nda, acı çekmiş yaşlı bir anaya benzeyen kaya parçası, bir zamanların ünlü Kralı Tantanos'un kızı, güzel Niobe'nin heykeli olarak bilinirdi. Mitolojiye göre Lidya Kralı Tantanos'un kızı Niobe, birbirinden güzel yedi kız, yedi oğlan doğurmuş., ilâhlar, bu çocukları kıskandıkları için, onları, analarının gözleri önünde öldürmüşler. Bu acıya dayanamayan bedbaht ana, Jüpiter'e yalvarmış. O da Niobe'yi taş yapmış. Oturan ve başı önünde ağlayan bir kadın biçimindeki bu kayanın tepesinden sızan suların Nioben'in gözyaşları olduğu söylenir. Bu göz yaşları ırmak olmuş, üzüm çubuklarını sulamış, Manisa'nın kehribara benzer sarı sarı üzümleri bu çubuklardan suyu almış.

Saba Melikesi Belkıs'ın Gerdanlığı

Aslında Manisa'nın salkım salkım, kokulu ve gevrek üzümlerinin başka bir efsanesi var. Saba Melikesi Belkıs Sultan, İzmir'in Kadife Kale'sinde yazlık sarayını kurduğu zaman, Manisa çevresinde bir geziye çıkmış. Bir koruluktan geçerken boynundaki gerdanlık bir çalıya takılmış, taneleri her yöne saçılmış. Neden sonra olayın farkına varan Belkıs Sultan, yemyeşil vadilere seslenmiş:

- Gerdanlığımı bulun. Yoksa yeşilliklerinizi kurutur, her tarafı çöle çeviririm.

Vadiler, asma dallarıyla donanmış. Belkıs Sultan'ın gerdanlığı salkım salkım üzüm olmuş...

Üzüm üzerine daha pek çok efsane söylenir. Ne var ki, Manisa'nın üzümlerine doyum olmaz. Üzümün vatanı Manisa'dır, derler.

İlk çağlarda çeşitli uygarlıklara sahne olan Manisa, on birinci yüzyıldan sonra, Selçuklu devletinin elinde bir sınır şehridir. İzmir fatihi Çaka Bey, Manisa Kalesini de alır. Ardından Haçlı Seferleri başlar. Manisa yine el değiştirir. Derken Selçuklu devleti yıkılır. Uç beyi Saruhan, 1313 yılında Manisa'yı fethederek, kurduğu Saruhanoğulları Beyliğinin merkezi yapar. Yüz yıl bu beyliğin merkezi olan Manisa, büyür, Ege'nin gözde şehirlerinden biri olur. Sonunda, Çelebi Mehmet, onu, Osmanlı Devletinin sınırları içine alır. Manisa'ya bundan sonra "Şehzadeler Şehri" derler. Padişahlığa aday, bir çok şehzade, Manisa'da valilik yaparlar. Bunlar arasında Fatih Sultan Mehmet de vardır. Genç Fatih, şehzadeliğinin en güzel yıllarını, Sancak Beyi olarak Manisa'da geçirir. Babası İkinci Murat'ın ölüm haberini Manisa'da alır, Manisa'dan Edirne'ye hareketle Osmanlı tahtına oturur.

Manisa, Osmanlı devrinin en güzel mimari eserleriyle süslenir. Bunlardan biri de Mesir şenliklerinin yapıldığı Sultan Camii külliyesidir.

Dört Yüz Yıllık Şifalı Mesir Macunu

Yavuz Sultan Selim'in karısı ve Kanunî Sultan Süleyman'ın annesi Ayşe Hafsa Sultan, 1522 yılında Manisa'da Sultan Camii adıyla büyük bir cami yaptırır. Caminin çevresini de okul, imaret, hamam, akıl hastanesi gibi hayır eserleriyle donatır. O zaman timarhane denilen akıl hastanesinin başına, devrin tanınmış bilgin ve doktorlarından Şeyh Merkez Efendi'yi getirir. Asıl adı Muslihiddin Musa olan Merkez Efendi, aynı zamanda gönül sahibi, erenlerden olgun bir kişidir. Hastanedeki delileri, müzikle, şiirle tedaviye çalışır, hastanesinde bir saz ekibi kurdurur. Bir gün, Ayşe Hafsa Sultan ağır bir hastalığa yakalanır. Hiçbir hekim derdine çare bulamaz. Devrin bilginlerinden Sümbül Efendi'ye baş vururlar. Sümbül Efendi:

- Manisa'da hekim Muslihiddin Musa bilir ancak... Ona danışın, der.

Gelirler Manisa'ya. Doğruca timarhaneye giderler. Bir de ne görsünler... Hekim Muslihiddin Musa avlusuna toplamış delileri, koca taş dibekte, baharat döğdürür. Selam verip beklerler. Merkez Efendi, döğülen baharatı alır, balla, şekerle kaynatarak macun yapar. Hastane kapısında bekleşen hastalara teker teker dağıtır. Artanını da İstanbul'dan gelen konuklara verir:

- Alınız, bu macunları, tiz saraya götürünüz, Valide Sultan'a yedirirseniz bir şeyciği kalmaz.

Gerçekten de Ayşe Hafsa Sultan, macunları yedikten sonra, şifa bulur. Derdinden kurtulur, Merkez Efendi'yi de İstanbul'a çağırır.

O gün bugündür, bu şifalı macunlara "Mesir Macunu" denir. İçerisinde, karanfilden, zencefilden, karabiberden, tarçından tutun da sinamekiye kadar 41 çeşit baharın bulunduğu bu macunlar ince kağıtlara sarılarak halka dağıtılır. İstek çok olunca, bunun yılın belirli bir ayında Sultan Camii minarelerinden atılması gelenek halini alır. Her yıl Manisa'da, nisan ayının son haftasında yapılan Mesir şenliklerinde bu geleneğe uyularak, macunlar hazırlatılır ve minarelerden atılır. Binlerce insanın kapıştığı bu macunların her derde deva olduğu inancı, bugün de halk arasında yaygındır.

Telli - Duvaklı 7 Kızlar Türbesi

Bir inanç da, "Yedi Kızlar" türbesi üzerinde toplanır. Manisa'nın Dere mahallesindeki Yedi Kızlar türbesinde, birbirinden güzel yedi kız kardeşin gömülü olduğu söylenir. Çeyiz yapamadıkları için evlenemeyen genç kızlara çeyiz işleyen, yaşantılarını bu hayır işine adayan yedi kıza Manisalılar bir türbe yaptırmışlar, evlenememiş genç kızların adak yeri saymışlardır. Çoğu zaman Yedi Kızlar Türbesi'nin telli duvaklarla süslendiği görülür.

Manisa'yı, gerçek tarihi içinde yaşayabilmek için Manisa Arkeoloji Müzesini görmek gerek. Muradiye külliyesinde kurulan müze, Manisa'yı devir devir dile getirmekte, Manisa ve çevresinin kültürü, ilk çağlardan günümüze, gözlerimizin önüne serilmektedir. Klasik devir heykelleri, seramik eşyaları, cam eserleri, Saruhan ve Osmanlı devirlerinin çok zengin etnoğrafyası Manisa'nın geçmişte canlı bir sanat yaşantısı sürdüğünü gösterir.

Manisa, tarihiyle, efsaneleri ve hikayeleriyle, zengin ve renkli folkloruyla, araştırılmaya, okunmaya değer koca bir cilttir. Manisa, bundan sonra başlar.


15 İlçesi vardır. Ekonomi tarıma dayalı olsada son yıllarda sanayileşme yönünde büyük atılımlar yapılmıştır. (VESTEL vb.) Tarım konusunda Türkiye'nin liderlerindendir. Üzüm, pamuk, zeytin gibi ürünlerle Türkiye ekonomisine büyük katkıları vardır. Türkiye'nin en fazla çekirdeksiz üzüm üretilen merkezidir. Şehirde eski ve yeni içiçedir. Birçok tarihi eser bulunmaktadır. Bugüne kadar gördüğüm şehirlerin içinde parkları en fazla olan kent Manisa'ydı.

Manisa'nın tarihinden ve yeni fotoğraflarından birkaç örnek...