"eşinizin ya da çocuğunuzun gözlerinin içine bakarak iletişim kuruyorsunuz?"
diye soruyor okuduğum kitabın yazarı.
bir seminerde sorulmuş bu soru, bir çiftin ciddi kavgasına yol açmış. çünkü sadece birkaç dakika imiş cevapları.
ama sonrasında daha fazla zaman ayırmalarına yaramış bu kavga.

biz ne kadar göz gözeyiz?
düşündüm ben de..
yemek masasında yemek bitinceye kadar ama tabii ne kadar odağız?
yemek yeniyor, bazen televizyon açık ki kapatmaya çalışıyorum, neredeyse ailece bir arada olunan tek zaman dilimi yemek vakti.
televizyon kapalı olsa da aslında tam anlamıyla göz göze bir durum yok.

çocuklar günlerini anlatırken dinliyorum, o ara belki bir odaklanma var.
ama hepsi bu.
akşam saatinde herkes kendi odasına çekiliyor.
televizyon, ders, müzik, kitap şeklinde herkes kendi dünyasında kayboluyor.
dilaver televizyon izleyenimiz.
çocuklar ders ve müzikle ilgilenenlerimiz; barış ders aralarında gitar çalıyor.
ipek müzik dinliyor..
ben ya televizyon izliyorum, ya kitap okuyorum ya da internette oluyorum..

düşününce gerçekten çok az göz göze geliyoruz..
çok az.
iletişimsizlik ne fena..
konuşmayarak, paylaşmayarak, anlatmayıp dinlemeyerek..
kitapta da bahsedildiği üzere ruhlarda boşluklar oluşuyor.
kitaptaki ifade şu:
"çocukların ruhlarında oluşturulan boşluklar büyük tehlikedir. o boşlukları kimin, nasıl ve neyle dolduracağını hiç bilemeyiz"

iletişim, iletişim, iletişim...
hem de göz göze..