eski yazılarımdan biri..
hala saf leylak parfumu bulamadım bu arada..
var ama başka çiçeklerle karıştırılmış, yasemin falan..
bilen varsa leylak kokusu, adını yazar mı?
---

Sevdiğimiz kokular, sevmediklerimiz…
Hepsinin içinde anlar var, anılar var.

İyi ya da kötü hatıraları canlandıran tetikleyici kokular…

Koku duyusu.
O olmadan tehlikeyi koklayamıyoruz, güven duygumuzdan oluyoruz. Yangın mı çıktı, zehirli gaz mı sardı dört yanı, haberimiz olmuyor.

Tat alma duyumuz doğrudan hasar görüyor koku alamadığımız zaman.
Bakınız; burnumuz tıkalıyken yediğimiz yemeğin tadını alamama hali.

İyi mi kötü mü koktuğumuzu bilmediğimiz için hayatımızdaki insan sayısı netliğini kaybediyor.


Koku alamamak anı yapamamaya da sebep.
Koku alma duyumuzu kaybettiğimizde hem geçmişle hem anla bağımız kesilirmiş.
Çünkü duyduğumuz bütün kokular koku belleğimizde arşivleniyormuş.
Bir kere duyduğumuz kokunun anı, onu ikinci kez duyduğumuzda dejavu yaşatır gibi canlanıveriyormuş.

Benim de kokulu bir anım canlanmıştı birkaç yıl önce…
Bakınız şöyle:

Peeling.
Kadınlar bilir. Hoş, artık erkekler kadınlardan çok bilir oldu.
Cildimizi ölü hücrelerden arındırıp, yenilemeye yarayan, genellikle içinde minik granüller olan kremle yapılan işlem. Soyma işlemi. Aynı zamanda yüzümüzdeki siyah noktalarımızdan da kurtuluyoruz bu sayede.
Günlerden bir gün aynanın karşısında peeling yapıyorum. Krem sürüyorum yüzüme. Burnumun üstündeyim, kremle minik minik masaj yapıyorum. Ama garip bir şeyler hissediyorum. Bir hoşluk, bir keyif hali…
Hayır hayır, siyah noktalarımdan kurtuluyorum diye değil. Ama niye bilmiyorum! Böyle mutlu mutlu sürüyorum kremi, yüzümde gevrek bir gülüş. Niye mutlu ediyor bu krem beni, derken derken…
Evreka! Krem leylak kokuyor!
Evet! Leylak!

Bağlantıyı kurayım da ne alaka olduğu çıksın ortaya…

Malum, 10 yaşımın çocukluğu şimdiki gibi değildi. Sokaklarda oynardık biz. Bahçelerde ağaçlara tırmanırdık, dutu, eriği, kirazı ağacın yerlere kadar meyve dolu dallarından yerdik.
Annemiz bilirdi nerede, kiminle olduğumuzu. İşine gücüne bakardı. Aklında bin soru, içinde kuşkuyla beklemezdi bizi camda. Güven vardı o zamanlar.
Ağaç tepelerinde, güllerin, leylakların içinde ne mutlu çocuklardık!

Leylaklı bahçe.
Arkadaşımla oynadığımız kocaman, etrafı leylaklarla çevrili güzelim bahçe…
Her defasında, eve dönerken, arkadaşımın annesi bir kucak dolusu leylak toplar verirdi bana.
O leylaklar, evdeki tombik cam vazonun içine konurdu güzelce. Ev misler gibi leylak kokardı…
O evin annesi, babası, abisi, kardeşleri hep bir aradaydı. O evde mutluluk vardı, bolluk vardı, huzur, keyif vardı. Çocukluğun en sevgili vazgeçilmezleri oradaydı, birlikteydi.

Leylak, güzel çocukluğun kokusunu getirdiği için mutlu etmişti beni.
Çocukluğumu üzerimde taşımak ve hep gevrek gülüşle dolaşmak için leylak kokulu parfüm alacağım. Yılbaşında kendime hediyem olsun bari. Yazın da kendime koca bir demet leylak göndereyim oldu olacak (Gelinim sana söylüyorum, kızım sen anla diye bir şey duydunuz inşallah. )

Ben bir keresinde de, yolda bir kadının peşine takılmıştım.
Kadın annemin sürdüğü kremden kokuyordu çünkü.
O koku da çocukluğumdan gelmişti. Annem, arkadaşlarına çaya giderken makyaj yapardı hafiften. Ben de bir kenarda durur onu izlerdim. Öyle sinmiş ki belleğime o fondötenin kokusu, yolumu değiştirip, bir süre daha kenarda bekleyen küçük kız olmak için, annem kokulu kadını takip etmiştim…


Bebek gıdısı kokusunu bilir misiniz?
Immmh.. Hele de kendi bebeğinizse, hele de birkaç gündür yıkanmamışsa.
Anneler bilir bu kokunun nefasetini… Yıkandıktan sonra kendi kokuları gider, satın alınan koku yerleşir tene. Ama asıl ten kokusudur sevilen...

Ev kokusu.
Her evin kendine has bir kokusu vardır. Eşyaların, ev sakinlerinin kokuları sinmiştir. Bazıları temizlik kokar. Bazıları yaşanmışlık.
Belleklerimizde çocukluklarımızdan kalan ev kokusu, aile büyüklerinin ve kendi evlerimizin kokusu olsa gerek. Babaannemlerin evinin kokusu mesela. Bir kere daha duysam, babaannemi görmüş kadar olurum herhalde… O kadar çok yer ediyor işte.

Yağmurdan sonra toprak kokusu. Tertemiz yıkanmış toprak kokusu.

Oruçlu ve açlıktan ölmek üzereyken, çocukluğun pide kuyruğundaki nefis ramazan pidesi kokusu.

Anne elinden çıkmış kuru köfte kokusu. Ne tadı, ne kokusu başkasınınkine benzemezdi, benzemeyecek…

Eskinin salatalık, domates, kavun, karpuz kokusu… Eskiden olduğu gibi kokmuyor hiçbiri. Ne koku, ne tat… Annem salata yaptığında evi salatalık kokusu sarardı. O kokuyu bir kere daha duyabilsem, annemin yaptığı güzelim dolma, pilav ve salatalı sofranın muhteşem fotoğrafı gelecek gözümün önüne, yine mutlanacağım biliyorum.

Aşklı sevişmelerin tütsülü ten kokusu. İçine çek kokuyu, orada dursun.
Aşk buram buram kokulu.

Koku duyunuzu kaybetmemek için burun yollarınızı açık tutun.

Zira koku almak için, havanın burundan beyne giden yolda mutlaka bir tur atması gerekiyor.

Güzel kokulu, mutlu anılar yapın dilerim…
Mutluluk koklayın hepiniz.