Aristoteles bir yazısında ırmakta yaşayan küçük canlılardan söz eder :

Ömürleri bir gündür. Bunlardan sabah 8'de ölen genç ölmüş sayılır; akşam
5'te ölen ise yaşlı...
Montaigne ünlü "Denemeler"inde sorar: "Bu kadarcık bir ömrün
bahtlısını,bahtsızını hesaplamak hangimize gülünç gelmez? Sonsuzluğun,
dağların,nehirlerin, yıldızların, ağaçların yanında bizim hayatımızın uzunu
-kısası da böyle gülünçtür."

***

Son yılların en gözde akımlarından biri "uzun yaşam hırsı"...Modern tıp,
ömrün sınırlarını zorlayan buluşlar elde ettikçe, tarihi boyunca
"ölümsüzlük iksiri"nin peşinde koşmuş insanoğlunun iştahı
kabarıyor."Antiaging" denilen "yaşlanmayı geciktirme" iddiasındaki hücre
tedavileri, hormonlar, ilaçlar, diyetler hep aynı hedefin peşinde :

Ölümü erteleyebilmek... Biraz daha fazla yaşayabilmek....

***

Ne yalan söyleyeyim, ölümcül bir diyetle tüm dünyevi zevklerden uzak
durarak, sağlık merkezlerinde gençlik aşıları vurularak hayata biraz daha
tutunmaya çalışanların nafile çabası, Aristo'nun ömrü bir gün süren küçük
canlılarının "bahtsızlığını" hatırlatıyor
bana..."Sağlıklı yaşam"a bir diyeceğim yok, ama "geç ölüm ihtirası", "Ne
için" sorusunu getiriyor hatıra...

"Niçin hayat sofrasından, karnı doymuş mütevekkil bir davetli gibi kalkıp
gidemiyoruz?"
"Niçin hayat meşalesini, yenilere devretmekte böyle zorlanıyoruz?"
"Bunca yıl yapamadığımız neyi yapmak için ölüme direniyoruz?"

***

Zincirlikuyu Mezarlığı'nın kapısına asıldığı günden beri tartışma konusu
olan o ayet yüzünden yazdım bunları :

"Her canlı ölümü tadacaktır".

Kimi "Malumu ilana ne hacet" diye karşı çıkıyor yazıya ; kimi "İşe giderken
insanın aklına eceli sokup moral bozmanın alemi yok" diye... Oysa benim
ayetin devamında okuduğum mesaj gayet basit: "Nasıl olsa sonunda buraya
geleceksiniz. Yan yana ve eşit büyüklükte çukurlara gömüleceksiniz. Size
bahşedilen hayatı doğru dürüst yaşamaya bakın". Ayeti böyle
okuyunca, daha çok hayatta kalmak uğruna daha az "yaşayan"ların hali size
de komik gelmiyor mu ? Kainatın uçsuz bucaksızlığı karşısında, ha sabah 8,
ha akşam 5, ("Ha 3 gün önce, ha 5 gün sonra") ne fark eder ki ?

***

Yine Montaigne ile bitirelim.

"Hayatın değeri, uzun yaşanmasında değil, iyi yaşanmasındadır. öyle uzun
yaşamışlar vardır ki, pek az yaşamışlardır. Doyasıya yaşamak, yılların
çokluğuna değil, sizin coşkunuza bağlıdır".


Aristoteles bir yazısında ırmakta yaşayan küçük canlılardan söz eder :

Ömürleri bir gündür. Bunlardan sabah 8'de ölen genç ölmüş sayılır; akşam
5'te ölen ise yaşlı...
Montaigne ünlü "Denemeler"inde sorar: "Bu kadarcık bir ömrün
bahtlısını,bahtsızını hesaplamak hangimize gülünç gelmez? Sonsuzluğun,
dağların,nehirlerin, yıldızların, ağaçların yanında bizim hayatımızın uzunu
-kısası da böyle gülünçtür."

***

Son yılların en gözde akımlarından biri "uzun yaşam hırsı"...Modern tıp,
ömrün sınırlarını zorlayan buluşlar elde ettikçe, tarihi boyunca
"ölümsüzlük iksiri"nin peşinde koşmuş insanoğlunun iştahı
kabarıyor."Antiaging" denilen "yaşlanmayı geciktirme" iddiasındaki hücre
tedavileri, hormonlar, ilaçlar, diyetler hep aynı hedefin peşinde :

Ölümü erteleyebilmek... Biraz daha fazla yaşayabilmek....

***

Ne yalan söyleyeyim, ölümcül bir diyetle tüm dünyevi zevklerden uzak
durarak, sağlık merkezlerinde gençlik aşıları vurularak hayata biraz daha
tutunmaya çalışanların nafile çabası, Aristo'nun ömrü bir gün süren küçük
canlılarının "bahtsızlığını" hatırlatıyor
bana..."Sağlıklı yaşam"a bir diyeceğim yok, ama "geç ölüm ihtirası", "Ne
için" sorusunu getiriyor hatıra...

"Niçin hayat sofrasından, karnı doymuş mütevekkil bir davetli gibi kalkıp
gidemiyoruz?"
"Niçin hayat meşalesini, yenilere devretmekte böyle zorlanıyoruz?"
"Bunca yıl yapamadığımız neyi yapmak için ölüme direniyoruz?"

***

Zincirlikuyu Mezarlığı'nın kapısına asıldığı günden beri tartışma konusu
olan o ayet yüzünden yazdım bunları :

"Her canlı ölümü tadacaktır".

Kimi "Malumu ilana ne hacet" diye karşı çıkıyor yazıya ; kimi "İşe giderken
insanın aklına eceli sokup moral bozmanın alemi yok" diye... Oysa benim
ayetin devamında okuduğum mesaj gayet basit: "Nasıl olsa sonunda buraya
geleceksiniz. Yan yana ve eşit büyüklükte çukurlara gömüleceksiniz. Size
bahşedilen hayatı doğru dürüst yaşamaya bakın". Ayeti böyle
okuyunca, daha çok hayatta kalmak uğruna daha az "yaşayan"ların hali size
de komik gelmiyor mu ? Kainatın uçsuz bucaksızlığı karşısında, ha sabah 8,
ha akşam 5, ("Ha 3 gün önce, ha 5 gün sonra") ne fark eder ki ?

***

Yine Montaigne ile bitirelim.

"Hayatın değeri, uzun yaşanmasında değil, iyi yaşanmasındadır. öyle uzun
yaşamışlar vardır ki, pek az yaşamışlardır. Doyasıya yaşamak, yılların
çokluğuna değil, sizin coşkunuza bağlıdır".