10. Sayfa - Toplam 11 Sayfa var BirinciBirinci ... 891011 SonuncuSonuncu
Toplam 106 sonuçtan 91 ile 100 arasındakiler gösteriliyor.
  1. #91
    Üyelik Tarihi
    21 Mart 2003
    Bulunduğu Yer
    Gündüz Avrupa - Gece Asya
    Mesaj
    18.319

    karadeniz...

    1.bölüm

    Bir elimde “Karadeniz gezi rehberi” kitabı, bir elimde harita, Cd çalar da Kazım Koyuncu türküleri düşüyoruz yollara…

    Ben seni sevduğumi dunyalara bildurdum
    Enderdun kaşlaruni babani mi eldurdum
    En dereye dereye al dereden taşlari
    Geçti bizden sevdaluk al cebumden saçlari

    Tabii ki! Yaptığımız 4200 km’lik yolun tamamını anlatamayacağım. Beğendiğim yerleri sizin için kısa kısa toparlamaya çalıştım. Sinop’tan başlıyorum anlatmaya…

    Sinop’un merkezine girmeden Sinop Gerze’ye uğruyoruz ve Kartpostal gibi bir manzara bizi bekliyor… Bu tatil boyunca yöresel yemekleri tatmak gibi kendi kendimize bir misyon edindiğimizden Sinop mantısını (cevizli) mideye indiriveriyoruz.

    Sinop’a ulaşmak için manzarası bol bir yoldan ilerliyorsunuz. Türkiye’nin en muhteşem ormanları burada. Zaten tarihte “ağaç denizi” olarak anılmış bir yer.
    Karadeniz gezisi boyunca yeşilin tonları ile ilerliyorsunuz. İddia ediyorum en güzel yeşilin tonu Karadeniz’de…

    Tatilin ilk günleri olma sebebiyle bol keseden zaman harcıyoruz. Her gördüğümüz dağdan akan buz gibi çeşme başında, çekmeye değer manzara karşısında, ezilme riski olan kaplumbağa, kirpiyi vs kurtarmaya, böğürtlen incir erik vs koparmaya, tuvalet molası, kır kahvelerinde çay molası, sevgi dolu, manevi değerleri yüksek, biraz deli, biraz komik Karadeniz insanları ile sohbet etmek için duraklıyoruz. Sonradan ilerleyemediğimizi fark ettik ve tatil görgüsüzlüğümüzü en aza indirdik.

    Duraklarımızdan biri “Ünye” Aslında doğu Karadeniz burada başlıyor. Karadeniz’in hırçın denizi karşılıyor bizi. Seyahatimiz boyunca kaldığımız kalacağımız en konforlu en güzel otel imkanını burada buluyoruz. Dolayısıyla havuzundan plajından doyasıya yararlanmadan hiçbir yere gitmiyoruz.

    Ünye’nin meşhur “Çamlık Pelit Park” pidecisine geliyoruz. Ünye’ye tepeden bakan bir parkın içinde tıka basa dolu bir yer. Gece karanlığında ışıl ışıl parlayan denizin üstünde sıcak sıcak meşhur pideleri götürüyoruz. Karadeniz’de dikkatimizi çeken bir şey nerede ne yersen ye, yanına muhakkak turşu getiriyorlar. Kiraz turşusu, kazağacı tuşusu, fasulye turşusu vs. Pideler dedikleri kadar lezzetli fakat servis kötü… Gidecek olanlara duyurulur.

    Yazıya yemekten devam edelim bari! Giresun Çerkez restaurant çok başarılı.. Balığın yanında Karalahana dizmesi başta olmak üzere yöresel mezeleri döktürüyorlar ortaya… Giresun sahilinde kocaman bir kayanın üstüne yapmışlar restaurant’ı.

    Lahana, turşu çopra
    Asil yemeğumuzdur
    Mısır ekmeği bizum
    Ana direğumuzdur

    Muhlama ile çayı,
    Bayramlarda paçayı,
    Sorarsan tziriktayı
    Oda böreğumuzdur

    Hamsi bolluk demekdur
    Otuz çeşit yemektur
    Beceridur emekdur,
    Yerel gereğumuzdur
    (Mikdat Bal)



    Karadeniz kıyılarında doğu’ya doğru ilerledikçe dehşet güzelliklerle karşılaşıyoruz…Ancak Sinop ile Hopa arasındaki kıyı şeridi inanılmaz çirkinlikte bir kentleşme hummasına girdiğinden kendimizi ovalara bayılara vadilere yaylalara atıyoruz...

    Yemek yemekten konaklayacağımız yere hep geç kalıyoruz. Geç kaldığımız yerlerden biri “Zigana Tatil köyü” Karanlığa kalıyoruz. Karanlık demek soğuk demek bilmediğimiz yollar demek.. Zigana için rakım kaç metre bilmiyorum ama bayağı yüksekte.. haliyle yükseklere çıktıkça hava soğuyor..
    Yolumuzun üstünde karadenizin ünlü köylerinden Hamsiköy var. Sütlaç lokantaları ile meşhur… Hiç tahmin edecemeyeceğiniz bişey yapıyoruz. hemen mola veriyoruz. Ayşima İki dolu güveç sütlacı ağzını şapırdata şapırdata bitiriveriyor. Bu köyde tabii ki hamsi yok. Bu kadar yükseklikte hamsi olmaz zaten. Hamsiköy’ün esas adı hamseköy (yani beş köy)

    Öndeki arabayı zor gördüğüm zigana’nın sisli dağ yolundan yayla tatil köyüne ulaşıyoruz ve rahat nefes alıyorum. Şoför’ün yanında şoförle birlikte frene basmaktan bacağım kasılmış halde ulaşıyorum… (Zigana Tatil köyün’e. acil birilerinin el atması gerekiyor.. Güzelim yerde hizmet felaket.)
    Tertemiz bir hava var Ahşap bungalov evlerde kalıyorsunuz.. Turistler işi biliyor çoktan keşfetmişleri Karadeniz’i. Japonlar fotoğraf makineleri ile yapışık geziyorlar. Akşam soba yanıyor… Sabah mısır unu ekmeği ile güzel bir kahvaltı ediyorsunuz. Akşamları Karadeniz türküleri ile eğlence başlıyor.. İnsanlar durmadan Horon tepiyorlar.. Yerimde duramıyorum. Araya dalıyorum.. bilsem de bilmesem de tüm vücudumu sallıyorum..
    Ha! Uşaklar ha.!.









  2. #92
    Üyelik Tarihi
    21 Mart 2003
    Bulunduğu Yer
    Gündüz Avrupa - Gece Asya
    Mesaj
    18.319

    Re: karadeniz...

    2.bölüm

    Sumela manastırına ulaşmak için yeşillikler içinde enfes bir yoldan çıkıyorsunuz. Sumela, Trabzon Maçka’dan 16 km sonra.. Karadeniz’in her yerinden su fışkırıyor. Yanınızda akan dereler sizi takip ediyor. Düşünürken akan su sesi hala kulaklarımda.. Çağlayanların içine kendimi atmamak için zor tutuyorum.

    Araba yolundan sonra Sumela’ya ulaşmak için yaya olarak tırmanıyorsunuz. Karşılaştığınız eser gerçekten nefes kesici. Yüksek bir kaya cephesinin ortasına inşa edilmiş. Adamlar zamanında nasıl inşa etmişler.. içindeki freskleri nasıl çizmişler.. Ne yapmışlar ne etmişler!!.. Tabii! biz her zamanki gibi sahip çıkamamışız. Resimlerin eserlerin gözleri oyulmuş, üzerine “Yakup-ayşe-fatma” yazılmış.. Küfür ediyorum bilinçsizliğimize..

    Zamanında Meryemana ikonunu saklandığı yerden sumelaya gelen bir papaz çalmış.. Şimdi kendi ülkelerinde ki manastırda.. Diğer değerli ikonları bizim Maçka’lı çobanlar ısınmak için kullanmış…

    Sumela biraz yorucu geçtiğinden yakın bir yerlerde konaklamak istiyoruz. Eşim küçük bir tabela görüyor. Kendileri Yay burcu adamı olduğundan direk maceranın içine atıyor kendini..

    Dağ yolundan başlıyoruz tırmanmaya.. Bizden başka tırmanan araba yok..
    “Cami boğazı tesisleri 20 km” teneke tabelanın peşine takıldık gidiyoruz. Tek arabalık yol da aşağısı uçurum ilerliyoruz. Yükseldikçe sis bastırıyor yine.. Dönelim deyeceğim. Yiğitliğe bal sürdürmemek için susuyorum. Sonra çocuğu bahane ediyorum. “Çocukla nasıl bir yere çıkacağız.. Çocuk korkar falan dönelim” diyorum. Yemiyor bozuk yoldan çıkmaya devam ediyoruz

    “24 ay kredili aldığımız cipimize dağdan taş maş düşecek. Daha borcu bitmedi” diyorum. Yok adam tutturdu. Çıkacağız..
    Belki de öyle bir “dağ evi” falan da yok. Biri şaka yapmış olabilir. Asmış teneke tabelayı.. Eğlenmiştir amca..
    Neyse zor bela.. ablam ve eniştem ile birlikte eşimi ikna ediyoruz dönüşe geçiyoruz… (Burası hakkında bilgisi olan varsa yazsın bize..)


    Yoldaki molalardan Uzungöl’e varışta yine gecikiyoruz. Karar alıyoruz herkes aynı anda işeyecek, susayacak, diye… İlk gittiğimizde karanlıkta göl gözükmüyor.. Sabah olunca güzellik ortaya çıkıyor.. Göl kenarına yapılmış bir cami çok yakışmış buraya.. Uzungöl, Of’tan 47 km uzaklıkta... Rakım 1000 küsür metrelerde..

    Uzungöl diğer yerlere göre turisttik merkeze dönüşmüş ama içki yok.
    En eski tesis inan tesisleri.. Tıka basa doluydu.. İnan amcalar burada turizm olur diyen ilk para yatıran insanlar.. Sonradan yerli halkın hepsi turizme sıvamış kolları. Sakin göl hariç biraz bozulmuş ortam.. (Acilen buraya da el atılması gerekiyor. Uzungöl elden gidiyor!!)

    Buraya yakın Sultanmurat yaylasının çok güzel olduğunu duyduk ancak gezmeye zaman bulamadık.

    Rize Pazar ilçesi ve Batum(Gürcistan) arası laz’mış. Hakiki lazmış.( ne demekse bilmiyorum) Gürcüce’yle akraba bir dilmiş.. okuduğum kitap öyle diyo.. Rumca’dan Türkçe’ye geçen yer isimleri burada da karşımıza çıkıyor. Mesela Trabzon’un antik adı “Trapezos”, Ordu “Orti kilisesinden”,
    Samsun “is Amison” gibi…

    Gelelim Ayder yaylası’na. Karadeniz dizilerinin hepsi burada çekilmiş gibi. Yayla 1500 metre yükseklikte. Köyün içinde birkaç şelale akıyor.. Kaldığımız yayla evinin küçücük penceresinden dışarı seyrettiğimde alabildiğine her yer yeşil.. Dağlar dumanlı.. Kulaklarıma kemençe sesi geliyor.. Ses gerçek mi.. ben mi öyle hayal ediyorum.. şu an tam hatırlamıyorum..
    Ayder yaylası en çok beğendiğim yerlerden biri oldu.
    Serender Pansiyon’u tavsiye ederim. Sahipleri çok içten sıcak bir ortam.. Gitmeden yer ayırtın tıklım tıklım dolu oluyor..

    Çıkalım Kaçkar Dağları’na.. Karadeniz’e sadece Kaçkar Dağlarına tırmanmak için bile gidebilecek bir yer.. Karadeniz’in en yüksek zirvesi..

    Ayder Yaylasından arabayla 16 km yukarı tırmanıyorsunuz.. “Yukarı Kavron” yaylasına ulaşıyorsunuz.. Buradan yürüyerek Kaçkar’a çıkılıyor..

    Dağ yolunu tırmanırken biraz ürperti, biraz soğuk, beyaz bulutlar size eşlik ediyor.. Bozuk dağ yolundan arabayla aşağıya uçmadığınıza şükrederek ilerliyorsunuz. Camdan içeri bulut giriyor.. Bulutların arasından dağa tırmanıyorsunuz.. Bulutlardan dolayı aşağısı gözükmüyor..
    Yaşadığınız manzara mükemmel.. Kaçkar’larda bir gece konaklayamadığımıza çok hayıflanıyorum. Kaçkar seyahatimin bir numarası oluyor.

    Yukarı kavron yaylasında güzel bir muhlama yiyoruz.. Çivi gibi havada üstüne sıcak çaylarımızı yudumluyoruz. Zireveye tırmanacak turistlere hayran hayran baka kalıyoruz…

    Sizin eğer imkanınız varsa çadır ekipmanlarınızla Kaçkar’da geceleyin bir gece..
    Kaçkar’ı anlatması çok zormuş.. Gidin ve görün.. Dönüşte Artvin’e uzanın.. Çoruh nehrinin köpüklü sularında bir de rafting yapın. Benim gibi gülmekten nehire düşmeyin. Bota iyi tutunun. Küreklerinize asılın. Çılgın nehir sizi baştan aşağı ıslatacağı kesin olduğu için çabuk kuruyan bir şeyler giyin..

    Gelecek yaz Karadeniz turu yapmak için takviminizi şimdiden işaretleyin.
    İyi Gezmeler.
    07/08/2006







  3. #93
    Üyelik Tarihi
    21 Mart 2003
    Bulunduğu Yer
    Gündüz Avrupa - Gece Asya
    Mesaj
    18.319

    İSTANBUL'U ANLATIYORUM GÖZLERİM KAPALI

    Cevahirden vurduk kendimizi boğaza.. Anadolu yakalı olmuşumda haberim yok. Avrupa tarafında boğazda gezmeyeli bayağı uzun zaman olmuş. Buz gibi biraları büyük boy panço cipsimizi alıyoruz. (Bu arada akşam yemeği niyetine yediğim salata boşa gidiyor) Ver elini Ortaköy sahili.. Daha sonra arabada yavaş yavaş müzik eşliğinde gecelere bakıyoruz.

    İstanbul terk edilmiş olmasına rağmen kalabalık hiç fena değil. Geceleri balıkçılar yine bir numara. Rumeli hisarında Muazzez Ersoy var. Açık hava konserlerinde Tarkan sahnede.. Hülya Avşar’ın mekanı “kıyı balıkçısı” tenha.

    Boğazda otoparklar tıklım tıklım dolu. Park edilmez levhalarına aldırmadan sahil boyu araçlar dizili.

    Hafta arası olmasına rağmen İşletmelerde eğlence full devam ediyor.. Yeni mekanlar açılmış.. İçerileri tıklım tıklım dolu.. Reina müdavimleri, sortieciler kapıda şıkır şıkır arabalarını bekliyorlar. Sivri topuklu ayakkabılı sexi kızlar erkeklerin korna çalmalarına aldırmadan taksi çeviriyorlar. Ellerinde puro ile arabalarının gelmesini bekleyen beyler geceye devam edecek gibiler.

    Her iki boğaz köprüsünün altında yavaşlayıp karşı tarafın nereleri olduğunu bilmeye çalışıyoruz.. Anadolu tarafında evimizin yerini bile bulduk. Denizin öte tarafında karşının ışıkları oynuyor. Yerini bilemediğimiz bi noktada havai fişek gösterisi başlıyor. Çubuklu hayal kahvesi olabilir ama emin değiliz.

    Emirgan’ı Sakıp sabancı müzesi Rodin afişleri ile donatmış.. Emirganda ki tarihi çınar altı sakin. Tam çay içilmelik durumda. Yanında sütiş o saatte çorba içmek isteyenleri bekliyor.

    Aliye’nin yakalandığı Hayrola cafe meşhur olmuş. Oysa eşimle bizim mekanımızdı. O zamanlar çok tutulmazdı. Aklınıza bişey gelmesin. Biz arabanın içinde değil deniz kenarında çayımızı içerdik.

    Radyoda çalan parçalardan şarkı tutardık birbirimize. Eşime hadi gel aynı şeyi yapalım diyorum. İlk şarkı serdar ortaç’dan geliyor. Yeni şarkıları bilmediğimizden bu oyunun pek bi önemi kalmıyo. İkinci şarkıda bingo oluyoruz. Yemin ederim ikimizin şarkısı çıkıyor.
    Barış Manço’dan
    Alla beni pulla beni
    Al koynuna yar
    Gözüm senden başkasını görmez oldu yar
    Gönlüm senden bir şey ister nasıl desem yar….

    Sonra kanalımızı buluyoruz. Bomba parçalar arka arakaya geliyor.. Hele bir şarkı var ki..
    İstanbul’u seyrederken cuk oturuyor…

    Uzanıp kanlıcanın orta yerinde bir taşa
    Gözümün yaşını yüzdürürüm hisara doğru

    İstanbul’a nasıl şiir yazdıklarını o an anlıyorum. Vay be! Adamlar da böyle içli bir gece de şiir yazmış olmalılar diyorum. Sesini sonuna kadar açıyorum. Murat’la birlikte bağıra bağıra söylüyoruz.

    Bi lodos lazım şimdi bana
    bi kürek bi kayık..
    zulada bi kaç şişe yakut
    yer gök kırmızı

    Bir ara camdan yarı belime kadar çıkıp boğaza söylüyorum.

    Düşer üstüme akşamdan kalma sabah yıldızı
    Ah! İstanbul İstanbul olalı
    Hiç görmedi böyle keder
    Geberiyorum aşkından kalmadı bende gururdan eser

    Şarkının sözsüz müzik kısmında. “İstanbul seni seviyorum” diye denize doğru haykırıyorum.

    Eşimi bilemiyorum ama ben bu şarkıyı İstanbul’u düşünerek söyledim.
    İstanbul’a olan aşkımı düşledim.

  4. #94
    Üyelik Tarihi
    21 Mart 2003
    Bulunduğu Yer
    Gündüz Avrupa - Gece Asya
    Mesaj
    18.319

    yine ben... yollara devam...

    Dolu dolu bir doğu Karadeniz turunun akabinde Artvin’e varıyoruz.. Gezilecek görülecek çok yer var ancak turumuzun son günlerine yaklaştığımızdan gezilecek yerlerde çabuk hareket etmemiz gerekiyor. Doğayı, yaylaları, her bulunan sığınakta inşa edilen manastırı, her yüksek tepelere dikilen kiliseleri ağzımız açık geziyoruz yine de bitiremiyoruz. Görmediğimiz gidemediğimiz doğa harikası yerleri bir başka sadece Artvin Turunda tekrar gezme-görme kararı alıyoruz.

    Sürüyoruz arabamızı Artvin-Yusufeli ilçesine doğru. Yusufeli ilçesinden Elazığ-Malatya turumuzu tamamlayacağız. Yol boyunca sarp dağlar, kocaman kocaman kayalar bize eşlik ediyor. Tekerleğimizin yakınında akan Çoruh nehrini bir sağımıza bir solumuza alıyoruz. Nehrin şırıl şırıl sesi arabanın içinde…

    Doğanın huzur verdiği bir yolculuk sonrası pırıl pırıl güneşli havada Yusufeli ilçesine varıyoruz. Karnımızı doyurmak için nehir kenarında ki esnaf lokantalarından birini seçiyoruz. Köylerini gezmeye geldiğimizi öğrenince, en iyi masayı, en güzel sofrayı kuruyorlar bize. Tandırın yanında testiden buz gibi ayran ikram ediliyor.

    Yemek esnasında yüksek sesle güle güle rafting maceramız konuşuluyor. Esnaftan duyduğumuza göre rafting turizmi ile geçinen çok insan varmış buralarda… Güneş çoktan batmış, karnımız doymuş, kalacağımız yeri görmek için ayaklanıyoruz. Notlarımızda bir otel ismi var. Gidip gördüğümüzde biraz şaşkınlık geçiriyoruz. Aslında daha zor şartlarda da kaldık ama nedense gösterilen yerde kalmak istemiyoruz. (aslında ilk oyunbozanlığı ben yapıyorum)

    Hadi! Doğu turumuza başlayalım diyorum. Çocuklar var arabada. Gece gece Erzurum-Erzincan yolları tehlikeli olur diye düşünürken kendimizi yola çıkmış buluyoruz.

    Henüz karanlık basmadan hızla yol alınıyor. Karadeniz den koptukça yeşil örtü giderek kızıl-kahverengiye dönüşüyor. Yeşilin yerini sarp dağlar alıyor. Yaz mevsiminde olduğumuzu anlamak zor. Bir bakıyorsunuz sis bastırıyor, bir bakıyorsunuz yağmur yağıyor… Yolda bir turiste rastlıyoruz. Sırtında çantası ile otostop çekiyor. Yollar bomboş..

    Kulaklarımda kemençe sesi bitmiş, Aşık Veysel’in sazı çalıyor. Gece yarısı Erzurum yolu sisli. Yavaş gidiyoruz. Yeşil Karadeniz çoktan geride kalıyor, Doğu Anadolu’nun rengi kahverengi, görüntüsü hüzünlü, gibi geliyor bana.

    Sonunda Erzincan’a varış. Tüm şehir çoktan uyumuş. Açık bir dükkan çorbacı bulunuyor, gidecek bir km dahi halimiz kalmadığından benzin istasyonuna çekip biraz uyumayı deniyoruz.

    Hava aydınlanmadan kaldığımız yerden yola devam ediliyor. Karanlık yollar, dağlar arasında telefon çekmiyor, bizi takip eden arkadaki araba (ablam ve eşi) ile irtibat kesiliyor, artık birbirimizi kaybetmemek için dip dibe gidiyoruz. İki dağ arasında daracık yoldan her an bir terörist yola atlayacak gibi duruyor. Yollarda bizden başka kimse yok. Her türlü senaryo çizilmeye müsait. Sonunda hava aydınlanıyor bütün korku bitiyor. Tekrar yollarda olduğumuza seviniyorum.

    Köy tabelalarını birer birer geride bırakırken uzunca 3 katlı apartman yüksekliğinde bir kaya parçası görüyoruz. Genişçe bir dikilitaş düşünün. Bu dikilitaşın üstüne bir kat inşa edilmiş. Sonradan hikayesini öğreniyoruz. Adamın teki alman bir kadınla evleniyor kadını köye getiriyor. Kadın köyü beğenmeyip burada oturmak istemiyor. Yüksekçe kayayı göstererek kayanın üstünde yaşarım köy evlerinde yaşamam diyerek diretiyor. Adam da kaya parçasının üstüne evi konduruveriyor. Çok ilginç bir görüntü, merdiven bile yapmış..

    Şirin ilçe Kemaliye de umumi ihtiyaç mola veriyoruz. Kendimize gelebilmek için tertemiz hava da çaylarımızı içiyoruz. O saatte bir yer bulmak zor. Hele Kahvaltı salonu bulmak imkansız.

    Elazığ ve çevre köyleri geziyoruz. İnsanların hepsi tek kaşlı. (kaşların ortası yok) çok cana yakınlar. Bir gece konaklıyoruz. Kalacağımız köy evi çok güzel. Yiyecekler taze taze bahçeden koparılmış, çeşmeden buz gibi su akıyor.. Karadeniz’in aksine Doğu Anadolu sıcaktan yanıyor.. Kafamı buz gibi su akan çeşmenin altına sokup yıkıyorum. dinlenmemiz için tertemiz yer yatakları hazırlanıyor. Uykuya dalış..

    Sabah sabah dışarıdan gelen bir sesle yeni bir güne gözlerimi açıyorum. Bir adam yan evin çatısını tamir etmeye çalışıyor. Dışarıdan Tak! Tak! sesleri ve horoz sesi duyuluyor..

    Kaldığımız yerin sahibi, evini tamir eden adama gürültü yaptığı için kızıyor..
    “Uyuyan var Emmioğlu!” diye sesleniyor.

    Adamın hiç umurunda değil. Saatime bakıyorum. Saat 06.00.

    Emmi oğlu’nun Doğu şivesi ile sesi geliyor;
    “Bu saatte uyunulur mu heç? Uyuyanın gözü çıksın”



  5. #95
    Üyelik Tarihi
    21 Mart 2003
    Bulunduğu Yer
    Gündüz Avrupa - Gece Asya
    Mesaj
    18.319

    Re: yine ben... yollara devam...

    bu forumu çok seviyorum. sanki bu forum alanı bana ait. cemile benim için açmış forumu.. hamurunu benim için yoğurmuş

    yakında bir yazı daha var.

    devam edecek.

  6. Re: yine ben... yollara devam...

    ELLERİNE SAĞLIKK

  7. #97
    Üyelik Tarihi
    21 Mart 2003
    Bulunduğu Yer
    Gündüz Avrupa - Gece Asya
    Mesaj
    18.319

    Kocaeli, maşukiye, kartepe

    Hafta sonu, bembeyaz, pamuk gibi biri ile buluştum. Onunla karşılaşabilmek için İstanbul’a sadece 2 saat uzaklıkta Kocaeli’nin Maşukiye beldesine gidip, Kocaeli ve sapancı çevresinin en yüksek tepesine çıktım.

    Kayın, Ihlamur ve çam ağaçlı asfalt dağ yolundan önce kuzu yaylasına vardım. Bu önemli buluşma öncesi kuzu yaylasında arabadan inip, tertemiz havayı ciğerlerime çektim eşsiz manzarayı seyre daldım. Başını tepelere kaldırınca bembeyaz bir örtü görüyorsun, aşağılara bakınca, kardan eser yok…

    Yuvacık barajının suyunun tükenmesiyle gündeme gelen Kocaeli bölgesi en sonunda karla buluştu. (Umarım bol bol suyuna da kavuşur.) Dolayısıyla biz de ailecek beyaz örtüyle karşılaştık, buluştuk, oynadık, yuvarlandık, kızakla gezdik, telesiyejle 15 dakikalık beyaz örtüyü, geyik alanı tepesini havadan seyrettik.

    Eski adı keltepe yeni adı KARTEPE… Uludağ’a gidemeyenler için alternatif bir kayak merkezi. Kartepe’nin tek bir oteli var. İstanbul’a çok yakın olması sebebiyle günübirlikte gidilebilir, gezilebilir, güzel bir yemek yiyebilirsiniz. 12 adet pisti var. Kayak yapmak isteyenler için pistler zor, orta, kolay olarak derecelendirilmiş.

    Kartepe çok yeni bir yer. İlk açıldığı sene tesis ve çevresinin bazı aksaklıklarından dolayı pek gitmek istememiştik. Hafta sonu, 2 sene rötarlı olarak Kartepe’yle tanışmış oldum İyi de oldu.

    Keyifli bir tatil geçirdim. 2 hafta önce planladığımız küçük kaçamak tatil bu haftaya sarkınca sezonun ilk kar açılışında Kartepe’de bulunmuş oldum. Tesiste ve Kartepe çevresinde rahatsız edecek bir olumsuzlukla karşılaşmadık. Her şey güzeldi..

    İstanbul’a yakın tatil yeri arayanlara Yaz, Kış tavsiye edeceğim bir tatil beldesi. İlgilenenlere duyurulur.





  8. #98
    Üyelik Tarihi
    21 Mart 2003
    Bulunduğu Yer
    Gündüz Avrupa - Gece Asya
    Mesaj
    18.319

    çanakkale gelibolu gezisi

    Çanakkale ilimize birkaç kere gittiğim halde Gelibolu yarımadasını tamamen gezmeye zamanım olamamıştı. 3 günlük tatili fırsat bilerek tarihi yarımadaya gidebildim.

    Çanakkale de Yer Gök Şehit Dolu!

    Geziye kanlı savaşın ortasında karargah olarakta kullanılan Atatürk’ün evinden başladık. Bigalı köyünde bulunan ev 1973 yılında müze haline getirilmiş. Çamyayla Atatürk Evinin olduğu sokak bayraklarla donatılmış.


    Evinden bugüne kadar kalabilen tek eşya önemli kararlara imza attığı çalışma masası...


    Bizi fazlaca duygulandıran bölgelerden biri hastane olarak kullanılan yer oldu. Toplu mezarlar.. İsimleri bilinenler, isimsiz bir çok şehit…



    Gitmişken Kabatepe müzesini de muhakkak görmenizi tavsiye ederim. Müzenin havalandırma sistemi olmamasına rağmen gördükleriniz karşısında havasızlığa pek aldırış etmiyorsunuz


    Yarımada çok geniş bir alana sahip. Sabahın erken saatlerinde gezmeye başlayınız. En 5-6 saat sürecektir. Günü birlikte gezip dönebilirsiniz. Gece konaklamak isteyenler deniz kenarında Galipoli otel güzel görünüyor.

    Atatürk’ün yaşadığı ev, tüm gezi boyunca büyük önder hakkında anlatılanlar, fotoğraflar, Ayşima’nın Mustafa Kemal Atatürk’ü tanımak için daha çok heyecanlanmasına sebep oldu.

    Seddülbahir savaş alanı, Alçı tepe, Siperler, Şehitler abidesi, Arıburnu, Kilitbahir kalesi, İlk şehitlik, Seyit On başı anıtı, Sargı yeri Şehitliği, Anzac, Fransız mezarlığı, Conkbayırı, Anafartalar….
    GİDİNİZ GÖRÜNÜZ HİSSEDİNİZ..









  9. #99

    Re: çanakkale gelibolu gezisi

    ÇOK GÜZELDİ, BAYILDIM.KENDİ ÜLKEMDE BURALARA YABANCIYIM NE YAZIK Kİ AMA EN ÇOK GÖRMEK İSTEDİĞİM YERLERDEN BAZILARI BURALARI. GEÇEN YIL ANTALYA YA GİTTİĞİMDE DE AYNI ŞEYİ SÖYLEMİŞTİM. VARLIK İÇİNDE YOKLUK ÇEKMİŞİM BEN,DENİZ HARİKA DEMİŞTİM... BABAM KÜÇÜK YAŞTA ÇOK GÖTÜRÜP GEZDİRMİŞ,HER SENE AYRI YERLERE... AMA HAYAL MEYAL HATIRLIYORUM.EVLENDİKTEN SONRA GEZİYORUZ EŞİMLE. BU AKŞAMDA G.ANTEPE GİDİYORUZ. URFA YA DA GİDİCEZ. BALIKLI GÖLÜDE ÇOK MERAK EDİYORUM. DÖNÜN CE ANLATIRIM

  10. #100
    Üyelik Tarihi
    21 Mart 2003
    Bulunduğu Yer
    Gündüz Avrupa - Gece Asya
    Mesaj
    18.319

    abant çepni yaylasında kamp ateşi..

    Sırt çantalı iki kız Taksimde buluşur. Kendilerini bekleyen otobüse binip Abant’a gitmek üzere yola koyulurlar.

    İstanbul’da ki eş ve anne rollerini arkalarında bırakıp, spor pabuçlu, sırt çantalı kızlar, liseli iki öğrenci gibi hissederler kendilerini…
    Şoför arkası iki koltuk onlara aittir. Yol boyunca sohbet, makara, kukara gırla gider. Ara sıra ellerini havada çakarlar..

    Abant Çepni yaylasına vardıklarında hava kararmıştır sıcak İstanbul’dan eser yoktur… Kamp yerinde çadırları kurma işlemleri tamamlanarak 6 kız (Basın) birlikte kalacaktır.
    Seyret makarayı!

    Karanlık çökmüş.. Kampın ateşi yakılmış her bir köşeden ızgara kokuları gelmeye başlamıştır. Abant’ta gerçekleşen bizimde içinde bulunduğumuz Havacılık festivali süresince yemek-diyet konuları da tarafımızdan askıya alınmıştır…

    Çepni yaylasında geceleri çivi gibi bir hava var. Soba yakılacak derecede.. Büyükçe kamp ateşinin çevresinde bağdaş kurarak oturuyoruz, müzik başlıyor..

    Karnımızda doydu.. Sıra geldi onca yediğimiz lezzetli mi lezzetli şeyleri eritmeye.. Hem oynarsak biraz ısınırız diye düşünüyoruz. Kurtlar bir güzel dökülüyor..

    Halaylar, horonlar, kafkas, çakkıdı, yani her telden müzik hazırlanmış.. Yaylada başka bir şenlik hakim. Eğlence sabaha kadar süreceğe benziyor.. Biz, ancak gece 2’ye kadar dayanabiliyoruz. Çadırımızı paylaştığımız diğer bayan arkadaşlar çoktan uyumuşlar..

    Abant’ın temiz havasını doyasıya içimize çekmekten bıkmadan çadırımızı buluyoruz. Biraz sorunlu, biraz gürültülü çadıra giriyor olmalıyız ki diğer çadır arkadaşlarımız uyarıyorlar bizi. Fener ışığında uyku tulumlarımızın içine giriyoruz sadece gözlerimiz gözüküyor. Ama uyumak ne mümkün, uykumuz bir kere açılmış ondan mı? Yaylanın temiz havasından mı? bilemiyorum!

    Dışarıda eğlence devam ediyor. Havai fişek gösterisi ile eğlence son buluyor. Uykuya sabaha karşı ancak dalabiliyoruz.

    Çok az uyku ile erkenden ayaktayız buz gibi içme suları ile yüzümüzü yıkıyoruz. Şunu not düşeyim burası çok sulak bir yer değil. Çevreden dağdan gelen bir su durumu yok.
    Problem yani!

    Sabahın erken bir saati olmasına rağmen etkinliğe katılan herkes çok neşeli güler yüzlü. Çimenler üzerinde yayılarak kahvaltımızı ediyoruz. Sonra acı haber geliyor. Uçmak için uygun bir hava yok. Bizim paraşüt uçuşumuz iptal!

    N’apalım başka seçenekler buluyoruz kendimize.. İlk önce Ata binmekle başlıyoruz. Benim Atımın adı “Nazlıcan”. Eküri Zeynep’in Atının ismi “Ceylan”.
    Kamp yerinden uzaklaşarak At üstünde olmanın güzelliği ile gezintiye çıkıyoruz. Yalnız o kadar Ata hızlanması için komut verdiğim, ayaklarımla Atın gövdesine hafifçe vurduğum halde istediğim gibi hızlanmıyor. Zeynep’i takip etmek zorunda kalıyorum…
    Sonradan sahibinden öğreniyorum; Nazlıcan, Ceylan’ı hiçbir zaman geçmez imiş…
    Kamp yerine geri geldiğimizde Atların sahibi bozuk atıyor bize. Süreyi aşmışız.

    At sırtından inip Abant gölüne gidiyoruz. Abant palaca hotel’i görünce “yaşasın medeniyet!” nidaları ile wc’ye dalış yapıyoruz. Şakır şakır akan sularla, sıvı sabunlarla, kağıt havlular ile bir banyo yapmadığımız kalıyor… Bizim kampçı durumumuz buraya kadar yani.
    Abant’a gitmeyenler için şunu not düşüyorum; Hotel-Göl-manzara-sakinlik-Huzur- bisiklet- tavsiye edilir.

    Festivalde maket uçak gösterileri devam ediyor. Panayır kalabalık.. Rüzgar devam.. Uçacakların suratları asık…

    Bu durumda bizim grupla birlikte, civar köy evlerini gezmeye gidiyoruz. Evlerin çoğu boş olanlarda Festivale inmiş. Dışarıdan fotoğraflıyoruz evleri. Fotoğraflanan çocuklar gazeteye ne zaman çıkacaklarını merak ediyorlar. Kadınlar kaçışıyor,TV’ye çıkmayalım eşlerimiz kızar diyerek hafiften poz da veriyorlar.

    İki yaşlı amca ve teyzenin bahçesinde takılı kalıyoruz. Sohbet etmek istiyorlar. Seçim öncesi olduğu için konu siyasetle başlanıyor. Gruptaki herkes ayrı düşüncede. Amca’nın kafası karışıyor.

    Gitme vakti! Uçuş gerçekleşememiş olsa da biz bir gün havadan süzülmeye kararlıyız.
    Bakalım! Bekleyin!

    Aynur G.

Benzer Konular

  1. YURTDIŞINDAKİ DOSTLARIMIZIN GÖZÜYLE... hala ekleme yapabilirsiniz
    Konuyu Açan: Bizanslı, Forum: Mühim Konular.
    Cevap: 238
    Son Mesaj: 19 Ağustos 2010, 09:16
  2. yurt içindemi yurt dışındamı okumalı
    Konuyu Açan: ameno66, Forum: Üniversite adayları.
    Cevap: 16
    Son Mesaj: 30 Aralık 2009, 02:38
  3. Yurt Icindekilerin Gozuyle Yurt Disi
    Konuyu Açan: Prenses, Forum: Genel Forum.
    Cevap: 24
    Son Mesaj: 17 Mart 2005, 11:48
  4. YURTDIŞINDAKİ DOSTLARIMIZIN GÖZÜYLE....
    Konuyu Açan: derya_lount, Forum: Genel Forum.
    Cevap: 0
    Son Mesaj: 27 Nisan 2004, 17:50

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Dosya Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •  
 
 

Bu site Lidya.Net tarafından hazırlanmış ve yayınlanmaktadır © 1998-2012. Bu sitede yayınlanan yazılar, kaynak ve yazarı belirtilmek kaydıyla kullanılabilir.
İçerik sağlayıcı paylaşım sitesi olarak hizmet veren AnneCocuk.com adresimizde 5651 Sayılı Kanun'un 8. Maddesine ve T.C.K' nın 125. Maddesine göre TÜM ÜYELERİMİZ yaptıkları paylaşımlardan ve yazdıkları yazılardan kendileri sorumludur.
AnneCocuk.com ile ilgili yapılacak tüm hukuksal şikayetler iletişim linkinden iletişime geçildikten sonra en geç 2 (iki) gün içerisinde ilgili kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde tarafımızca incelenerek, gereken işlemler yapılacak ve size geri dönüş yapılacaktır.