Ayse Armanin bugun yazisini basligiydi bu .
merak ettim siz ne dusunuyorsunuz ?
(Ayse'cigimin yazinin okumak isterseniz tıklayin )
AYŞE ARMAN IN PAZAR YAZISI :
20.03.2005
Ayşe ARMAN
Bir erkeğin áşığı mı olmak istersiniz, çocuğunun annesi mi?
aarman@hurriyet.com.tr
Evin bahçesindeki palmiye ağacının dibinde oturuyoruz.
Yaymışız kareli bir battaniye...
Ana-kız uzanmışız çimlerin üzerine...
Ben kitap okuyorum, Alya da etrafa bakınıyor, yemek saatine kadar oyalanıyor...
Sevgilim de tatil gününün favori eylemini gerçekleştirmiş, arabasını yıkamış yanımıza gelmiş...
Çıplak ayakları, şortuyla ve yanmış omuzlarıyla gözüme son derece hoş görünüyor.
*
Küt diye ‘Sizi seviyorum’ diyor.
Sağa sola bakıyorum...
Yetmiyor, bir de arkama bakıyorum...
Bizden başka Allah’ın bir tek kulu yok etrafta.
Yeni kesilmiş çimlere, coşmuş begonvillere, mis kokular saçan yaseminlere ilan-ı aşk etmiyorsa...
Kime ediyor?
Birden fark ediyorum ki...
O benim...
Bana söylüyor!
Benimle konuşuyor!
İyi ama neden ‘siz’ diyor?
Neden 2. çoğul şahıs kullanıyor?
*
Bizi seviyormuş!
Acayip sinir oluyorum.
‘3 gün evveline kadar ‘seni seviyorum’dum. Çocuk doğurduktan sonra mı ‘sizi seviyorum’ oldum? İsim isim, tek tek rica ediyorum: ‘Biz’ kim? Benden ve Alya’dan söz ediyorsan, lütfen cimrilik etme, ayrı ayrı cümleler kurarak kendini ifade et...’
Demiyorum tabii...
Ayıp olur.
Kırıcı olur.
Hiçbir şey olmamış gibi ayağa kalkıyorum, ‘Ben eve giriyorum’ diyorum ve hemen düzeltiyorum, ‘Pardon... BİZ eve giriyoruz!’
‘A öyle mi?’ diyor, ‘Ne güzel oturuyordunuz... Bir şey mi oldu?’
‘Yok canım’ diyorum, ‘Sıcak geldi...’
Bir erkeğe sadece onun çocuğunun annesi olmak istemediğin, aynı zamanda hep ama hep áşığı olarak kalmak istediğin nasıl anlatılır ki!
*
Aynı gece...
Bizim yatak odası...
Alya’nın karnı doymuş, gazı çıkmış, altı temizlenmiş. Ayak ucumuzdaki sepetinde mışıl mışıl uyuyor...
Ama bu, hep uyuyacağı anlamına gelmiyor!
Sadece bir başucu lambasının yandığı loş odada, biz de, kaşık gibi birbirimize sarılmış yatıyoruz. Çıtımızı bile çıkarmıyoruz. Kulağımız sepetten gelecek seste. Önce ben kalkacağım, sonra sevgilim. İnşallah bu gece çok yat-kalk yapmayız...
Kendimin bile zor duyacağı bir sesle ‘Baksana’ diye fısıldıyorum sevgilimin kulağına, ‘Sen artık bana sadece şefkat mi duyuyorsun?’
‘Delirdin galiba, bu da nereden çıktı...’ diyor.
‘Hiiiiiiç... Öylesine sordum’ diyorum.
Ve birden ağlamaya başlıyorum.
‘Gel buraya küçük sapık lohusa’ diyor, ‘Nedir kafana takılan... Yine senin canını sıkacak ne yaptım ben, farkında olmadan?’
Hıçkırarak, ‘SİZİ seviyorum dedin bugün’ diyorum.
‘E ne var bunda... Seviyorum...’
‘Geçen gün de iyi MİSİNİZ demiştin...’
‘Yani..?’
‘Sanki Alya ve ben ikimiz tek bir canlıymışız gibi... Sanki artık ben senin sevgilin, áşığın değil de, sadece çocuğunun annesiymişim gibi... Ve ben sanki kızımı kıskanıyormuşum gibi... Beni onun üzerinden sevmeni istemiyorum... Onu ayrı sev, beni ayrı sev... Çünkü ben öyle yapıyorum... Zaten, bu şefkat denilen şeyin azı çok iyidir ama fazlası zarardır.... Sevgi ve şefkat senin... Tutku ve şehvet bizim olsun...’
Gülüyor.
‘Peki o zaman...’
Dudaklarımdan öpüyor...
Alya sepetinde kıpırdanıyor...
Hep böyle yapıyor, o da tam kıpırdanacak zamanları buluyor!
Yüreğimiz pır pır tetikte...
Uyandı mı yoksa?
İki sevgili nefes bile almadan, sessizce çocuğumuzun yeniden baygın düşüp uyumasını bekliyoruz...
Hikayenin sonunu mu merak ettiniz?
Allah bize yardım ediyor, 40’ı çıkalı 5 gün olmuş Alya, o gece, en uzuuuuuun uykusunu uyuyor.
Ve annesini, babasını kendi kaderlerine bırakıyor.
Oley! Söz konusu olan sadece şefkat değilmiş