• Bu gece garip çok garip rüyalarla uyandım

    GÜNÜ BEN BEKLEDİM SABIRLA

    Bir genç kız bedeninde yatağımda yatarken, aslında bebek halleri ile yatağıma kıvrılmış olduğunu farkediyorum her göz kırpışımda. Böyle bir yeteneğim olduğunu keşfettim, ya da bu duyguya o kadar ama o kadar inandım ve benimsedim ki, ben öyle sanıyorum. Çok sevdiğim birine baktığım ya da düşündüğüm de gözlerimin önüne onun en son hali geliyor ve her gözümü kırptığımda onu başka halleri ile ayrımsıyorum. Mesela; huzurla ve düzenli nefes alışverişleri ile uyurken, her baktığımda yatakta 15 yaşının güzelliği ile yatan genç kızım, sonra gözümü krpıyorum yatan benim 9 aylık haliyle eli ayağı oynayıp duran minik kızım. Babası erkenden yatağa getirmiş ve ortamıza yatırmış. Biraz oynaşacağız yatakta ve işime gideceğim onu bakıcısına emanet ederek. Sonra tekrar kırpıyorum, okula yeni başlayan ön dişleri dökülmüş huysuz bir küçük kız, sonra yine şimdiki Doğa. Ben kendimi bu durumdan sıyırıp, söküp alıncaya kadar devam ediyor bu metafizik hallerim.

    Babama bakıyor ya da düşünüyorum, önce şimdiki babam, yaşlanmış, gıdısı sarkmış, ama hep bakımlı, yakışıklı, diri, biraz huysuz, sonra gözümü kırpıyorum, kolkola Kızılay’da Atatürk Bulvarında yürüyoruz. Bekarım daha. Sonra eski parlementer arkadaşlarından biri ile karşılaşıyoruz, selamlaşıyorlar, “kim bu güzel hanım Eşrefoğlu” diyor, karşımdaki beyaz saçlı adam, babam da gülerek, “yeni hanımım” diyor ve gülüşerek vedalaşıyorlar. Adam şaşırmış giderken biz babamla gülüyüyoruz bulvar boyunca. Kırpıyorum gözlerimi, babam, koskoca sokakta 3. araba olan, plakasını şimdi bile hatırladığım ilk arabası ile bizi tatile götürüyor. Yolları nasıl buluyor, nasıl kaybolmuyor. Ne kadar akıllı adam. Müthiş benim babam. Annem serinlesin diye alnına bir avuç kolanya döküyor, kolanya seyrek saçlı alnından sızıp gözlerine giriyor ve araba ile kumsala dalıyor babam. Çığlık çığlığayız arabada.

    Annemi düşündüğümde içim çalkalanıyor. Bazen kızdırıyorum onu hatta üzdüğüm de oluyor. Niyeyse ona, en çok sevdiğim kadına daha sabırsız ve öfkeli hatta kötü davrandığım oluyor. Aslında köpekler gibi pişman oluyorum sonra. Ama en çok onu seviyorum. Bazen ifade edebiliyorum, bazen söyleyemediğim için kızıyorum kendime. Annemi düşündüğüm de hep yorgun gözleri geliyor aklıma. Beyaz solgun suratı ve aşağı kıvrık duran ince dudakları. Hep bir telaş içindedir, tıpkı benim gibi. Şöyle oturup uzun uzun kalmaz aynı yerde. Kurtlanır, kalkar yemek yapar, ortalığı toplar, sokağa çıkar, gelir tekrar gider, illa kendini meşgul eder.



    Anneme her telefon açtığımda ya da beni aradığında ekrana fotoğrafımız çıkıyor. Belki bu görüntüler sevkediyor beni böyle düşünmeye, bilemiyorum. Fotoğrafta sarılmışız. Ama o fotoğraftan bir gün sonra ona çemkirdiğimi ve üzdüğümü anımsayıp, kahroluyorum. Ama çabuk affediyor annem bizi, tıpkı diğer anneler gibi. Birkaç gün konuşmuyoruz, sonra dayanma gücüm kalmayınca arıyorum ve hiçbir şey olmamış gibi konuşuyor huysuz ve geçimsiz ortanca kızıyla. O da inatçıdır, çok pis küser. Bu yüzden onu daha çok seviyorum. Gözümü kırpıyorum 40’lı yaşlarındaki annemi görüyorum. Gencecik, incecik, tazecik ama yine solgun yüzü. Çok entresan bir kadın. Dolu dolu gülmeyen, gülümseyerek idare eden, en fazla minik bir kahkaha ile yetinen biri. Gözümü kırpıyorum, annem bordo uzun, tek tarafı duvara dayanmış masanın başında oturmuş mektup yazıyor. Ablam üniversiteyi şehir dışında okumuştu, annem her hafta ona, dolmakalemle ve el yazısı ile “canım kızım, canım yavrumla” başlayan özlem dolu duygusal mektuplar yazardı. Ve o mektubu yazarken iletişimi kopardı herşeyle. Niyeyse ve nedense yazdığı konumda hep sırtı bize dönüktü. Özlediği için ağlar ve muhtemelen gözyaşlarını saklardı. En çok onu severdı ve sanırım hala da en çok onu seviyor. Çünkü o bunu hak ediyor. Onu hiç üzmüyor, cevap vermiyor, dediğini ikiletmiyor, benim gibi ukalalık yapmıyor, kıyasıya eleştirmiyor. Onun, o minik uysal ve akıllı kızı olmaya devam ediyor. Ve ablamda çocuklarından daha çok annemi sevdiğini tüm samimiyeti ile her zaman inanarak söylüyor. Onunla sabırla geziyor, sıkılıp benim gibi hır çıkarmıyor. Özetle herşeyi sonuna kadar hakediyor ablam.

    Gözümü bir daha kırpıyorum annemin yüzü yeniden değişiyor, yine şimdiki annem olmuş. Cılız saçları yapışıyor anlına. Gözünün teki, katarak ameliyatından sonra cam gibi parlıyor. Biraz bakışlarını anlamsızlaştırıyor. Nasıl baktığını, ne düşündüğünü anlayamıyorum. Bizim aramızda gizli, su yüzüne tam çıkmamış, gizli saklı ve açıklanamayan bir çekişme vardır. İtiraz etsemde bu böyle. Hep birbirimizi bastırmaya çalışırız. Ruhen en kuvvetli beni bulur. Hayatla bağım ve yaşamla ilişkimi takdir eder ve örnek gösterir kardeşlerime ancak bizim aramızda küçücük, minicik, miniminnacık, düzeltilse şahane olacak, ufacık bir dokunuşla mükemmelleşecek bir pürüz vardır. O hep vardır ama. Kimse düzeltmez. Kimse gayret etmez. O pürüz orda kalsın ister. O bizim kaymamızı engeller ve bizi daha çok yakın tutar. Garip bir şeydir bu. Hissettiklerimi ifade edemiyor, kelimeye büründüremiyorum bu sefer. Ama çok seviyorum seni huysuz kadın. O kadar.

    Ablam demişken, bende çok seviyorum onu çok…annem kadar belki. Dediklerini çok önemsiyorum, kendimce hayati kararlarımda mutlaka danışıyorum ona. Öngörüleri ile düşünebildiği için çok az hatta hiç yanılma payı olmadan yönlendirebiliyor beni. Öyle bir kadın işte ablam. Ablam da öyledir. Yani annemle babam gibidir. Onların yansımasıdır herşeyiyle. İlk çocuk olduğu için belki de tüm iyi genler geçmiş ona. Ebru ile ben kalanlarla yetinmişiz J Yatağımın başucunda annemin el yazısı ile yazılmış, 13 Eylül 1974 Pazartesi tarihli siyah beyaz bir fotoğraf durur. Annemin şahane alışkanlıklarından biridir, fotoğraflara tarih atma. Ablamla ben yanyana durmuşuz. Benim okula başladığım ilk gün. Ablamın çantası turuncu, benimki kırmızıydı sanırım, ya da tam tersi miydi?? Ben utangaç bakmışım objektife. Kısacık saçlarımız. Öteki fotoğrafta ise, yemyeşil bir bahçedeyiz. Fotoğraf siyah beyaz ama baktığınız an yeşilliğin kokusu, çiçeklerin rengini görüyorsunuz zihninizde. Sarılmış bana. Elimizde, mor olduğunu hayal meyal hatırladığım çok güzel kokan bir çiçek. Bunları yazarken kokusu burun deliklerimde. Kapıyorum gözlerimi, ablamla camdan bakıyoruz. Bir daha kırpıp açıyorum gözlerimi, ablam ikinci katın salon balkonundan elinde uzun bir sopa ile ağacın dallarına vurup, kayısıları düşürüyor, ben de alttaki bahçede topluyorum. Sonra ablam çığlık atıyor. Kurtlanmış kayısının tüm tırtılları kısacık saçıma üstüme doluşmuş. Çocuk aklımızla kafamdakileri süpürge ile temizlemek istiyor, daha da dolanıyor tırtıllar saçlarıma, rahatsız oluyorum tekrar kırpıp gözlerimi sahne değiştiriyorum. O da çok ölçülüdür. Kahkaha atmaz, abartmaz, kocaman konuşmaz ve abartılı giymez. Kuralları, ölçüsü ve sınırları vardır. Annesinin kızıdır özetle. Babasının akıllı kızı. Herşeyi doğru yapan. Başarılı bir iş kadını. Döpiyesler ile gezen, saçları devamlı fönlenmiş, topukluları ile koridorları tıkır tıkır, özgüvenle, gururla kat eden bir kadın o. Cidden öyledir ve cidden kıskanmıyorum. Sadece seviyorum onu. Ebru yu sevdiğim gibi.

    Ebru ile Doğa’yı karıştırırım sık. Doğa’ya Ebru, Ebru’ya Doğa diye seslenirim. Artık o da bir anne olsa da hala bizim küçük, zayıf, çelimsiz, sarı bukleleri olan ve kocaman kocaman, merakla bakan kardeşimiz. Küçükken inanılmaz sakardı. Bütün talihsiz kazalar entresan biçimde onun başına gelirdi. Onlarca kişi banyoda elini yıkar, en son bu girer banyoya, musluğun başı fırlar ve başı yarılır, yataktan kayar, beton süpürgelikte alnını yarardı. O yarası hala durur, baktığımda hayal meyal o günü hatırlarım. Telefonumda çok sevdiğim insanların fotoğrafı çıkıyor dedim ya, Ebru’nun da kolundaki kızının adının yazdığı dövmeyi gösteren güzel bir fotoğrafı bakıyor bana. Kırpıyorum gözümü, yeni doğmuş. Annem yandaki tek kişilik yatakta yatıyor. O da annemlerin iki kişilik yatağının tam ortasında. Erkek beklendiği için annem bir hayli üzgün, solgun, doğum nedeni ile yorgun. Kimse konuşmuyor evde. Ablamla ben büyük yatagın başında yeni doğan bebeğe bakıyoruz. Kundaklanmış minnacık bir şey. Gözümü kırpıyorum, yanan naylonu minik bir dala takıp sallayan çocuk, Ebru’nun koluna dolanan naylon, ağlamalar, annem onu ayağında sallıyor, evde bir tahin kokusu, annem devamlı yerde onu ayağında sallıyor. O ağlıyor. Çok zayıf. Sallanırken saçları sağa sola savruluyor. Annem de ağlıyor. Ben hiç ağlamıyorum nedense ya da hatırlamıyorum. Küçüğüm, daha çok küçük. Kolundaki o kocaman yara izi ile yaşamak zorunda kalıyor o güzel kız. Ama o kadar güzel ve alımlı ki, unutuyoruz o yarayı. Bedeni büyüdükçe, yara izi küçülüyor.



    Annemi ve babamı hayatım boyunca ağzını doldurarak kahkahalar attığını duymadan büyüdüm ben. Onlar gülümsemekle yetinenlerden. Nasıl beceriyorlar bilmiyorum. Onları hiçbir şey mutlu etmiyor mu, yoksa hafif gülümsemek onlara yetıyor mu? bilmiyorum. Ama öyleler. Ben öyle miyim oysa. Eskiden sesli gülmezdim bende, sesli gülmenin olmadığı bir evde şartlı reflekse büyümüş olmanın verdiği bir kısıtlamaydı bekli de.

    Ama zamanla özgürleştim. Hep içimde, görünmez zincirleri koparıp çıkmak, söküp atmak vardı. Son on senedir ruhum tamamen, gerçek anlamı ile sözlük anlamı ile özgürleşti. Ruhumu hiç sıkıştırmayan, kısırlaştırmayan, azad eden, hapsetmeyen Bülent’i atlamamam gerek. Ama o bana yıllardır yasak koyar kendi ile ilgili. Onla ilgili yazmamamı, fotoğraf koymamamı ister ısrarla. Bende arada bir delerim bu yasağı ama genelde uyarım, sırf bu yasak kendisi ile ilgili olduğu için. Oysa beni her konuda olduğu gibi bu konuda da serbest bıraksa neler yapacağım ama!


    Ruhum delik deşik bugün. Herşey sızabılır bugün bu yazıya. Kötü bir rüya gördüm. Uyandım, detaylarını anımsayıp, not edip, günün ağarmasını bekledim. Sonra uyumadım. Günün ilk aydınlığını ben göreyim istedim. Uzaktan, çok uzaktan, eski bağları bahçeleri arsızca işgal etmiş koca sitelerin arasında yapayalnız kalmış bir gecekondunun bahçesinde bağlı olduğunu tahmin ettiğim bir köpeğin garip, huzursuz ve durağan ulumasıyla karşıladım sabahı. Bu yüzden bugün benim. Tanrı benim için ağarttı bu günü. Bunu biliyorum. Sabırla bekledim sabahı. Beklerken neler düşündüm, neler hissettim… o yüzden benim bu gün. Bulutlu gökyüzünün arasından sızan güneş, önce orkidelerime sonra bacaklarıma değiyor usulca. Kimse ayaklanmadı henüz. Sessizlik sezsizliğini korumaya devam ediyor. 30 Ağustos’tan balkonumda asılı kalan bayrak, çok huzurlu. Kıpırdamıyor. Güneşin ışınlarını kırmızıya boyayarak alıyor salonumun içine. Parkeden minik, düzensiz çıtırtılar geliyor. Bugün benim, cidden bunu çok derinden ve çok inançla hissediyorum. Ben sahiplendim. Siz de başka günlere sahip çıkın. Ama bugün, tek bir an anda olsa beni anımsayarak geçirin.


    Demet Eşrefoğlu Vardar
    Eylül 2012, İstanbul
    Yorum 12 Yorum
    1. Jemima - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
      Jemima -
      çok begendim
    1. yasemin yetişener - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
      yasemin yetişener -
      kaleminize sağlık
    1. yasemin yetişener - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
      yasemin yetişener -
      kaleminize sağlık
    1. maviada - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
      maviada -
      Göz kırpışlarındaki yetenek bende de var mı deneyeceğim.

      Çok güzel bir yazı. Her zaman ki gibi.
    1. NRY - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
      NRY -
      Su gibi akmış gitmiş yazı..
      Çok sevdim, eline sağlık..
    1. elamey - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
      elamey -
      harika bir yazi olmus, cok etkilendim..kaleminize saglik.
    1. canom - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
      canom -
      bayıldım yazına çok çok güzel,sırf buna yorum yapmak için siteye girdim uzun zamandan sonra...uzun cümleleri sevmem aslında seninkiler bitmesin istedim..
    1. Demet Eşrefoğlu Vardar - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
      Demet Eşrefoğlu Vardar -
      Tesekkur ederim, beğendiğinize sevindim...tek solukta yazdığım icin ancak 3. Okuyuşa farkettigim imla hatalarım var...bazen yazıp yolluyorum, büyüsü bozulmadan, ben kısaltip uzatmadan gitsin istiyorum...bu da onlardan biriydi...yazdıktan sonra hiç beklemedim...hatalar icin özür... Ornek: kolanya kolonya olacak....
    1. japonbebek - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
      japonbebek -
      Tek solukta yazdığın yazını ben de tek solukta okudum çok sevdiğim eski Belgin Doruk filmleri tadındaydı, ailenizden biri gibi okudum. Kutlarım canım yazını da özgür duruşunu da.
    1. seldaalp - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
      seldaalp -
      yüreğine ,kalemine emeğine sağlık harika bir yazı..
    1. DMT - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
      DMT -
      Abimi bir ay once kaybettim Demet ve cok karmasigim. Yazinda aileni anlatman nasil hosuma gitti. Yazmak lazim, paylasmak lazim tum duygulari, sevgileri ve istekleri. Is isten gecince, keskeler cok acitiyor.
      Eline, yuregine saglik....
    1. AzraSudem - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
      AzraSudem -
      Süperdi çok beğendim ,kaleminize yüreğinize sağlık.....
      Kendimi çok kötü hissettiğim bir anda öyle iyi geldiki ,teşekkürler
 
 

Bu site Lidya.Net tarafından hazırlanmış ve yayınlanmaktadır © 1998-2012. Bu sitede yayınlanan yazılar, kaynak ve yazarı belirtilmek kaydıyla kullanılabilir.
İçerik sağlayıcı paylaşım sitesi olarak hizmet veren AnneCocuk.com adresimizde 5651 Sayılı Kanun'un 8. Maddesine ve T.C.K' nın 125. Maddesine göre TÜM ÜYELERİMİZ yaptıkları paylaşımlardan ve yazdıkları yazılardan kendileri sorumludur.
AnneCocuk.com ile ilgili yapılacak tüm hukuksal şikayetler iletişim linkinden iletişime geçildikten sonra en geç 2 (iki) gün içerisinde ilgili kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde tarafımızca incelenerek, gereken işlemler yapılacak ve size geri dönüş yapılacaktır.