• KEŞKE ERGEN OLSAM

    Benim yazılarımı, özellikle eski yazılarımı okuyanlar hatırlayacaktır. O zamanlar gaz probleminden, muhallebinin kıvamından, sebze çorbasından, yükselen ateşinden filan bahsederdim. O zamanki problemim oydu çünkü. Bir zamanlar küçük kızının küçük problemleri ile uğraşan bir anneyken, şimdilerde ise şiddetli ergen durumlarımız var. Bazen iki tane çocuğu olan anneleri anlamakta zorluk çekiyorum, onları takdir ediyorum hatta bazen de kıskanıyorum onları. İki çocuğa birden nasıl yetilir, nasıl yetişilir bunları anlayamıyorum. Benim buna ne ruh halim, ne bedenim ne de maddi gücüm yeter.

    Şimdiki problemlerim bambaşka.

    Biliyorum her çocuk kendi karakteri, becerileri ve yetenekleri ile doğar, büyüdükçe bunların üzerine farklı özellikler katar. Kendinde var olan, pusuya yatmış, gün ışığına henüz çıkmamış yeteneklerini keşfeder, bazı deneyimlerle yeni bir şeyler öğrenir hayattan. Tüm bunlara, bizim de ana baba olarak kattıklarımızla çocuk hayata hazırlar.

    Karşımda her şeye itiraz eden, ukala, çeşitli bahanelerle beni alt eden, ara sıra ruhen, sık sıkta bedenen yoran bir ergenle başbaşayım şu sıralar. Çabuk pes eden bir anne değilim ama, bazen “yeter artık” deyip pes etmek istiyorum. Böyle bir lüksüm olmadığını biliyorum elbet. Annelerin pes etmeye, “yeter artık benden bu kadar” demeye, alıp başını gitmeye haklarının olmadığını biliyorum. Ama pes etmiyorum mu? Hayır. Ediyorum sık sık bu yakınmaları. Bazen “bir haftalık mola vereyim, şu anneliğe” diyorum, yapamıyorum. Sanki ben bir hafta ellerimi çekersem onun üzerinden her şey, tüm düzen alt üst olacak sanıyorum. Olmayacak, onu da biliyorum. Hayat beni yoruyor bu aralar. Ya da bunlar yaşlılık belirtileri. Tek çocukla gayet başarısız bulurken anneliğimi, ikinci bir çocuğa nasıl yetecektim diye de düşünmekten alamıyorum kendimi.



    Bir kere oturup da çocukla ders çalışacak gücüm hiç olmuyor. Güç demeyeyim de, sabrım yok sanırım. Onunla beraber masanın başına oturup, çalışmaya başlamamın beşinci dakikası, nefesim daralıyor, terliyorum, boğazımda bir el her geçen saniye daha çok sıkıyor beni. Kalmaya devam edersem, dersin ortasında kavga sonucu ben odayı terk etmiş oluyorum zaten. Ben nerde hata yapıyorum. Herhalde, onun hala bir çocuk olduğunu unutuyorum.

    Kızınca, ya da öfkelenince üzülüyorum. Anneliğimi sorguluyorum. Her şeyden şikayet eden bir kadına dönüştüm zamanla. Pijamasını katlamadığı için, odasını toplamadığı için, düzenli ders çalışmadığı için, tabağında neden daima son bir parça bıraktığı için, neden saçını bağlamadığı ya da taramadığı için, arkadaşları ile eksi kontörlere geçecek kadar uzun konuştuğu için, kıyafetlerini daima ama daima ters çıkarıp katlamadığı için, allıklarımı, rimellerimi onun odasında bulduğum için, projelerini zamanında hazırlamadığı için, hafta başı verilen ödev için son dakika telaşa düştüğü için, tüm zamanını tv seyrederek ya da bilgisayar başında geçirdiği için, kitap okumaktan hoşlanmadığı için, vs, vs, vs… (bunları yazmaya kalksam bir sayfa daha eklerim size) işte tüm bunlar için kızıyorum.

    Çok seviyorum onu.

    Çok sabırsız bir kadın mıyım? yoksa çocuğum mu beni çok zorluyor. Kuzu bir çocuk istemiyorum elbet, ama biraz laf dinlesin, annenin babanın da sözünün dinlenmesi gerektiğini, onun için her şeyin iyisini düşündüğümüzü bilsin istiyorum. Şu anda önceliklerinin başka olduğunun farkındayım. Her yetişme çağındaki genç kız gibi düşündüğünü de biliyorum. Yani olması gerektiği gibi her şey aslında. Ama ben tüm bu dönemi göz ardı edip, kafamda tasarladığım ya da olmasını hayal ettiğim bir süreci yaşamak ister gibiyim. Zordan kaçıp, kolaya yetişmek benim derdim. Ama bir ergen annesi olarak, küçük çocukları olan annelere, aslında şu anda ne kadar şanslı olduklarını söylemek isterim. Belki size olan bağımlılıkları ile daha fazla efor sarf ediyor ve yoruluyorsunuz ama emin olun ruhunuz daha huzurlu şimdilik. Kıymetini bilin.



    Anne olunca endişelenmekten asla vazgeçemiyorsunuz. Kalbim daima onunla dolu. Endişeleniyorum, korkuyorum, komplo teorileri üretiyorum, tv’den ve gazetelerden gördüğüm, okuduğum haberlerden dolayı endişem had safhaya ulaşıyor. O yüzden daha da sıkıntılı bir anneye dönüşüyorum ne yazık ki. Korkularım sabrımı ve şefkatimi gölgeliyor. Oysa ben arkadaş gibi bir anne olmak hedefiyle başlamıştım bu yolculuğa. Bu hedefi gerçekleştirmek için ya da “ben hedefime ulaşamadım” demek için oldukça erken belki ama kızımla aramda rahatsız edici, hatta beni korkutan bir çekişme var şu dönemlerde. Çok çabuk pisleşiyoruz. Tırnaklarımızı batırmaya her an hazır bekliyoruz karşılıklı. Bu acıtıcı, kanatıcı çatışmanın ardından sular biraz duruluyor, berraklaşıyor. Özlüyoruz birbirimizi. Sonra aşkla sarılıyoruz. Ne sözler, ne vaatler veriyoruz birbirimize, tutamayacağımızı bile bile. Birkaç mutlu günü ardından, yine dalıyoruz azgın, bulanık, soğuk sulara. Olması gereken sürecin bu olduğunu da biliyorum. Bunun adı; anne-kız sürtüşmesi.

    Sürtüşme beni yorduğunda; o gece yattığımda, onu saatlerce kucağımda, daracık salonumun huzurlu sıcaklığında, dilimde devamlı tekrarladığım ve tek bildiğim eski bir ninni melodisi ile, gazı çıksın diye gün ağarana kadar gezdirdiğimi, ara sıra kafasını kaldırıp bana gülümseyip, başını boynuma gömdüğü anları anımsayıp gülümsüyor, sonra da huzurla uyuyorum. Gece mutlaka rüyamda benimle oluyor. Bu anılarıma, kah işten geldiğimde kucağıma atladığı anları, bazen de çıplak ayakları ile yatağımın başucuna kadar gelip, ancak ben yorganı açtığımda koynuma giren, o saniye minik bedeni ile kollarımda uykuya dalan , sarı kıvırcık saçlı kızımı koklaya koklaya uyuduğum zamanları anımsıyorum.

    Çok seviyorum onu.

    Tüm sıkıntılarını, sevinçlerini, mutluluklarını, kızgınlıklarını, sırlarını arkadaşları ile paylaşıyor. Farkında olmadan beni ikinci plana itti. Kıskanıyorum arkadaşlarını. Belki de tüm huzursuzluğum, öfkem, sabır taşmalarım bu sebepten. Oysa ben onun için neler yapmıyorum ki, etrafında fır dönüyorum! aklında geçenlerini dile getirir getirmez uçarak yapıyorum, sürprizlere boğuyorum. Ee ne oluyor. Hiç. Hiçbir şey olmuyor. Yaptıklarım o kadar olağanlaşmış ki, onun için yaptıklarımın farkında bile değil.

    İtiraf etmeliyim ki, şöyle utanılacak, ayıplanacak ve kafalarınız iki tarafa ahenkle sallayarak cık cıklanacak bir korkum da var. Kıyamadığım özenle kullandığım tüm kozmetik malzemelerimin, inanılmaz temiz kullandığım tüm kazak, mont ve gömleklerimi (kıçımın çapı onun iki katı olduğu için eteklerim ve pantolonlarımı koruyabiliyorum), sanki dün alınmışçasına yeni duran spor ayakkabılarımı ve topuklu ayakkabılarımı, incik, cıncık, boncuk dahil olmak üzere tüm takılarımı, sıkarken içimin gittiği parfümlerimi, çok para verdiğim ama cimrice kullandığım nemlendiricilerimi, yalvar yakar taktığı gün kaybettiği ama benim altı yıldır tek bir taşını dahi düşürmeden kullandığım taşlı tokamı ve bunun gibi tüm malzemelerimi, kutuları ile muhafaza ettiğim saatlerimi, fularlarımı, kemerlerimi ve daha nicelerini kendim kullanmak istiyorum. Kimseyle paylaşmak derdim yok benim!

    Evet çok seviyorum onu ama onlar benim parfümlerim, benim takılarım! Dokunmasın onlara ne olur.

    Boş işlerle zaman harcamasın, hayata kendini hazırlasın istiyorum. Tıpkı annemim bana yaptığı gibi, eleştirip duruyorum onu. Ben eleştirdikçe kızıyor bana, tıpkı benim anneme kızdığım gibi!

    Farkında olmadan sıkıcı bir anne olmaya başlıyorum. Nefes almadan ders çalışsın, önüne ne koyarsam itiraz etmeden yesin, onun için doğru olan her şeyi benim bildiğimi kavrasın(!), dolaptaki kıyafetleri jilet gibi dizilsin, her şeyi benle paylaşsın, sırdaşı, arkadaşı dertdaşı ben olayım istiyorum. Sadece istiyorum tabi, ama olmuyor. Birde her itirazından evvel “ben ergenim beni anlamanız gerekli” demesi yok mu, saçlarım diken diken oluyor. Küçük ukala. Sanki ben hiç ergen olmadım. Bende ergen oldum ama benim onun gibi annem babam yoktu. “Aman dur alınmasın, aman kızmasın” demedi kimse bana. Ruh halimi anlamak için seminerlere katılıp, kitaplara başvurmadılar. Kendi kendime ergenlik dönemi denen o safhayı atlattım, gitti bitti işte.

    Yeniden ergen olabilsem keşke. Çok kıskanıyorum şu zamane ergenlerini. Sivilcelerim çıksa, değişken ruh hallerim olsa, ama kafama göre takılacağım bir ergenlik yaşasam. Kuruntularım, ruhsal sarsıntılarım olsa. Anlamsız çalkantılar yaşasam! Çevremle uyumsuzlaşsam. Evde fırtınalar estirsem. Annemle babamı kaygılandırsam. Ayy evet evet çok istiyorum tüm bunları. Şımararak ergenleşememek kompleksim var benim. Bıraktım şımararak ergenleşmeyi, sanırım ben hiç şımaramadım. Şımarmayı bilmedim. Ya da hiç şımartmadılar beni. Ah anne olacağın olsun! Her şeyi öğretmişsin ama bir tek şımarmayı öğretmemişsin bana. Bak o yüzden kızımı kıskanıyorum şimdi.

    Neyse; biliyorum, umuyorum ve tüm kalbimle diliyorum, bir gün şımaracağım bende.


    Demet Eşrefoğlu Vardar
    Ocak 2011, İstanbul
 
 

Bu site Lidya.Net tarafından hazırlanmış ve yayınlanmaktadır © 1998-2012. Bu sitede yayınlanan yazılar, kaynak ve yazarı belirtilmek kaydıyla kullanılabilir.
İçerik sağlayıcı paylaşım sitesi olarak hizmet veren AnneCocuk.com adresimizde 5651 Sayılı Kanun'un 8. Maddesine ve T.C.K' nın 125. Maddesine göre TÜM ÜYELERİMİZ yaptıkları paylaşımlardan ve yazdıkları yazılardan kendileri sorumludur.
AnneCocuk.com ile ilgili yapılacak tüm hukuksal şikayetler iletişim linkinden iletişime geçildikten sonra en geç 2 (iki) gün içerisinde ilgili kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde tarafımızca incelenerek, gereken işlemler yapılacak ve size geri dönüş yapılacaktır.