• BEN ALMASAM OLUR MU?

    Nisan’da kırk oluyorum. Rakamla yazmıyorum ki çok gözüma batmasın diye. Kırk oluşumu benimsemek, bu zorlu geçişi yumuşatmak için neler yapıyorum neler. Kafamın içinde beni mutlu edecek pek çok plan dolaşıyor. Bu dönemi tamamen kendime ayırmak niyetindeyim tüm bencilliğimle. Elbette kırk yaş partisi yapacağım kendime. Yanımda olmasından mutlu olacağım üç beş arkadaşımla şerefe diyeceğim nisanın ilk haftasında. Ölesiye kırk yaş sendromu yaşadığımı itiraf etmesemde bu o kadar anlaşılıyorki. Devamlı dilimde, “kırk oluyorum ama taş gibiyim” hezeyanları ile sürüklenip durmaktayım. Bu kırk bambaşka olacak sanki. Sanki o gün, ve o günden sonraki her gün alnımda bu kadın kırk yaşında etiketi ile gezeceğim. Sanki göğüslerim sarkacak, bacaklarım buruşacak ve birdenbire başkalaşıp aniden çirkinleşeceğim. Tıpkı külkedisinin onikiyi vuran gongu gibi, benimde çanlarım çalacak ve herşey alt üst olacak zannediyorum.

    Aslında hiçbiri olmayacak, hayat aynı ritmi ile devam edecek. Ben yine aynı kadın olarak hayatıma aynı hızla, aynı tempoyla, aynı ahenkle ve aynı hengameyle devam edeceğim.

    Yaş perisi kapımı çaldığında, beyaz simli kurdelalarla süslediği kırk yaşını bana gülümseyerek uzattığında, “ben almıyorum” desem çok ayıp olurmu? Ya da evde yokmuşum gibi açmasam. Başka bir alternatif ise, kapıda çirkefleşip kavga çıkarsam, tükürüklerimi etrafa saça saça bağırsam çözüm üretmiş olurmuyum acaba? Küstürsem alıp başını gider mi?

    Artık köklü değişiklikleri daha zor kabullenir olmuşum. Ne iş, ne de ev hayatımdaki hatta ruhumdaki ritm bozulsun istemez oldum. Eskiden öyle değildim. Eskiden her gün “yeni şeyler” olsun diye beklerdim, çocuksu bir heyecanla. Bu, daha stabil bir kadın olduğumu, olgunlaştığımı ve kabullenmeyi bellediğimi mi gösterir? yoksa yaşlanıp korkaklaştığımı, duruma uyumsuz kaldığımı mı ispatlar? Bilmiyorum. Bilmem gerekir mi, onuda bilmiyorum. Artık hayatımdan çıkması gereken insanları daha kolay atar olmuşum. Bu da bir gelişim örneğidir bana göre. Başkası kırılmasın diye kabullendiğim her söz, her davranış, her eylemi nezaketen ya da gerekli olduğu için yapmak zorunda olmadığımı biliyorum. “Hayır” larım ve “evet” lerim var, arkasında sımsıkı durabileceğim.

    Eski yazılarımı ve hikayelerimi daha amatörce ve gereksiz duygusallıkla bezediğimi farkediyorum her okuduğumda. “Bunu nasıl almışım” dediğim giysilerle dolu elbise dolabım. Bakarken sayfalarını hızlıca çevirdiğim albümlere artık pek bakmıyorum bu ara. Kütüphanemin üç rafını dolduran günlüklerime gözüm takılırken, artık düzenli yazmadığımı biliyorum.

    Daha kolay kavga edip, daha kolay ilişki kurabiliyorum artık. Sokaktaki gençlere ögüt verecek kadar annelik içgüdülerim gaza gelmiş.

    Kızımla daha sık kapışıyoruz. Küçük bir kız gibi itilmiş ve sevilmeyen biri gibi hissediyorum kendimi bu kavga sonrası küslüklerde. Her kavgamızın sonrasında, gözüm kaçamak bakışlarla kızımın üstünde dolanır oluyor. Bir an önce koşup boynuma atılıp “barışalım anne” demesini bekliyorum. Ama öylesine eşşek inatlı ki, kasıtlı bekletiyor beni. Kıvranışımı, huzursuz kıpırdanışlarımı, gerginliğimi babasına sarılarak, kollarının altına girerek keyifle seyrediyor. Nasıl kıskanıyorum anlatamam. Bir tuvalet ya da ders için kalktığında, koşarak ben gidiyorum eşimin yanına. Kaynana edasıyla yerleşiyorum eşimin yanındaki henüz kızımın sıcaklığının gitmediği boşluğa. Odaya giripte, sırça köşkünde beni görünce yüzündeki allak bullak şaşkın bakış mutlu ediyor beni. Ve saçlarını savurarak odayı terkedişiyle, zafer kazanmışım gibi gülümsüyorum. Tüm bu çekişmelerin beş ya da on sene sonra vahim sonuçlar doğuracağı düşüncesi ise ölesiye korkutuyor beni. Şimdilerde rakibiz birbirimize. Beni alt etmek için küçük entrikalar çeviriyor kendince. Ben ondan çocuk, o benden anne edasındayız.

    Arada bir acıyor bana, kavgalarımıza mola verip sevgisiyle alabildiğince şımartıyor beni. Annesi tarafından yeniden kabul gören çirkin ördek yavrusu gibi düşe kalka koşuyorum kollarına. Benden sıkıldığı zaman tepetaklak oluyorum. Yoksa ben yanlış mı biliyorum, “anneler kızlarıyla çok iyi anlaşır” diye. Ya da bu durum “çocuk yirmili yaşlarına geldiği zaman geçerlilik kazanır” kuralı mı var?



    Özetle kızımla ilişki konusunda parlak bir dönem yaşamadığımı itiraf edebilirim size tüm açık yürekliliğimle. Bazen annelikten sıkılıyorum. Ya ben başarısız bir anneyim, ki bu kuvvetle muhtemel, sabırsızlığım ve huysuzluğum göz önüne alınırsa. Ya da benim geçirdiğim süreç, bu yaştaki çocuk anneleri için yasal bir süreç.

    Her geçen gün bana benziyor. Hem fiziken hemde ruhen. Anlık dalgalanmaları ve ruh hali Tokyo borsasından daha değişken. İmrenilecek anne kız görüntüsü ile gözlerim kamaşırken, nerden geldiğini bilmediğim garip bir negatif enerji ile birbirimizin gırtlağına yapışan iki kadın gibi dalaşıyor ruhumuz. Sürekli it dalaşındayız.



    En çok ona üzülüyorum. Bazen öyle uysal, iki arada kalmış yorgunluğu ile bakıyorki, dayanamıyorum. İki tane geçimsiz, inat, huysuz kadının arasında, sakinliğini, efendiliğini bozmayan evimizin tek erkeğine üzülüyorum gizliden. Ama o kadar ustaca idare ediyorki bu iki kadını, şaşıyorum. Benim hayattaki en büyük şansımın kocam olduğunu biliyorum. Her gece onunla uyumak, onunla sevişmek, sabaha onunla uyanmaktan mutluyum. Üstelik çok güzel sevişiyor!

    Kızıma ettiğim duaların içinde “umarım babası gibi bir kocası olur” dileği yer alıyor. Bu duanın her ikisini ne kadar sevdiğimin bir ispatı olduğunu biliyorum.

    Yok yok, ben yinede moralimi yüksek tutacağım. Kırkıncı yaşımda küçük evimde büyük bir parti vereceğim. Yanımda olmasından mutlu olduğum arkadaşlarımı çağırıp, eğleneceğiz. Bana hediyeler getirecekler. Çocukluğumdan beri vazgeçemediğim bir heyecanla ve sabırsızlıkla hediye paketlerimi açacağım. Evet evet çok hediye istiyorum. Kapıdan her gelen önce paketini uzatsın bana. Şımarık şımarık hediyelerime bakayım istiyorum.


    Sabırsızlıkla Nisan’ı bekliyorum. Kapım, doğumgünüm için hediyelerle gelen davetlilerime açık olacak. Ama bu parti, yeni yaşımı kabul ettiğimi, benimsediğimi göstermez.

    Yaa ne olur 40 yaşını ben almasam olur mu?

    Demet Eşrefoğlu Vardar
    Şubat 2008 İstanbul
 
 

Bu site Lidya.Net tarafından hazırlanmış ve yayınlanmaktadır © 1998-2012. Bu sitede yayınlanan yazılar, kaynak ve yazarı belirtilmek kaydıyla kullanılabilir.
İçerik sağlayıcı paylaşım sitesi olarak hizmet veren AnneCocuk.com adresimizde 5651 Sayılı Kanun'un 8. Maddesine ve T.C.K' nın 125. Maddesine göre TÜM ÜYELERİMİZ yaptıkları paylaşımlardan ve yazdıkları yazılardan kendileri sorumludur.
AnneCocuk.com ile ilgili yapılacak tüm hukuksal şikayetler iletişim linkinden iletişime geçildikten sonra en geç 2 (iki) gün içerisinde ilgili kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde tarafımızca incelenerek, gereken işlemler yapılacak ve size geri dönüş yapılacaktır.