• ÜŞÜRSEM SEVİŞEMEM

    Ayy yine kış geldi. Bir türlü rahat hareket edemediğimiz yün ceketlerin, süt rengi bacaklarımızı karartan kalın çorapların, kıçımızı daha da büyük gösteren fitilli pantolanların, zaten ince telli olan saçlarımı camız yalamışcasına yapıştıran ve de kaşındıran berelerin, boğazlı kazakların içine mi hapsolacağız yani. Ben kazakların içinde kaşınırım. Bere hiç takamam, çünkü kafam bitli gibi karıncalanır. Hele atkı zor kullanırım. Gözlüklerim buğulanır. Anlayacağınız benim kış mevsimi ile zorum vardır. Bacaklarım kalın çorapların altında isilik olur. Yazık değilmi kollarımıza, omuzlarımıza, bacaklarımıza. Oysa yaz öylemi. Nasıl da rahat giyiniyorduk öyle. Yemin olsun ki, o öldürücü sıcaklarda hiç söylenmedim. Küresel ısınmaya tek laf etmedim. Ben açık saçık giyinmeyi seven kadınlardanım. Üstelik üşümekten korkarım daima. Kış benim mevsimim değil. Astrolojide bile grubum ateş. Ateş kadınıyım. Dolayısıyla kış mevsimini de sevmem. Soğuk sevmem, kar sevmem, yağmur sevmem, rüzgar sevmem, fırtına sevmem, kış meyve ve sebzelerini de sevmem. Benim hayatım yaz ve bahar aylarında geçmeli. İşte o zaman mutlu, mesut, huzurlu ve coşkulu bir kadın oluyorum. Kışın duş almak zor, gezmek zor, sevişmek zor, alışveriş zor, daha sayayım mı....

    Ne giysem üşürüm, burnum yavru köpeklerinki gibi ıslak ve soğuktur. Sokağa çıkmak daha zordur. Kat kat giyinir, kapalı mekanlara girmek zorunda kalırız. Oysa çimenlerin üzerine yayılıp piknik yapmak, aylak aylak vitrin camlarına baka baka yürümek, elimizde dondurma ya buzlu bir kahve ile güneşin altında oturmanın tadına doyulurmu. Ben çilek yemeyi seviyorum, kiraz seviyorum. Afrodizyak meyvelerin pek çoğu yaz meyveleridir, çilek, üzüm ve incir gibi. Kaba saba kış meyvelerini, tatsız tutsuz kış sebzelerini sevmiyorum. Balkonumda rakı içmek, deniz kenarında balık yemek istiyorum.

    Kışın herşey zor. Yürümek zor, gezmek zor, sevişmek zor. Ah! yine sevişmek dedim. Aklım fikrim bunda gibi algılanmasın sakın ha. Kaçıverdi ağzımdan. Yazın öylemi. Yaz sıcağı insanı heyecanlandırıyor, çoşku katıyor hayata. Üşümektense daima terlemeyi tercih edenlerdenim ben ve yemin ederimki kurak geçen yaz boyunca bir gün bile terledim demedim. İliğim kemiğim ısındı benim.

    Kış akşamları elimde olmaksızın hüzünlendirir beni. Hüzünlendirmekten öte garip bir ruh haline girerim ansızın. Hatırlarım, çok eskidendi, sanırım lise yıllarıydı. Saatin beş civarı olmasına karşın karanlık bir akşamüstünde eve girdiğimde ama kalbim gögüs kafesimden çıkacakmışcasına çarparak, babamdan işittiğim azar gelir aklıma. Nedendir bilinmez acaip dokunmuştur bana. Öyle bir içime işlemiş ve de yaralamış ki beni, işte sırf bu yüzden sevmem ben kış akşamlarını.

    Sonra yine bir kış akşamı ama bu sefer bir yılbaşı akşamı, o zamanlar delicesine sevdiğim, oysa şimdi gözyaşlarıma yazık olmuş dediğim, sevgilim tarafından terkedilişim gelir aklıma. Yılbaşı gecesi, hemde hiçbir sebep yokken, yılbaşı gecesi için süslenmiş, salondaki camın kenarında, evden ilk kez yılbaşını dışarda geçirmek için aldığım iznin heyecanı ile sokağın başından görünecek arabanın farını beklerken, aslında o gece onun hiç gelmeyeceğini tahmin bile edemezken nasıl da hevesle beklediğimi anımsarım. O zamanlar cep telefonu yoktu. Sık sık gidip "telefonun fişi mi çıkmış?" deyip sinyal sesini kontrol edişimi, annemin çaktırmadan bana bakışını, sanki herşey çok olağanmış gibi davranışını, sonra bütün gece oturup ağlayışımı, bir yılbaşı gecesini, örselenen -ay bu çok Kemalettin Tuğcu stili oldu- genç kızlık gururumu daha da acıtarak geçirdiğimi hatırlarım. Sanırım beklemediğim bir şey olduğu için, belki de bu kadar etkilendim. Oysa şimdi gülümsüyorum. Aslında içimi delicesine acıtan şeyin sebepsiz terkedilmek miydi? yoksa ilk aldığım izinde rezil oluşum muydu? emin değilim. Şimdi bile başka hiç bir şeyin o geceyi telefi edemeyeceğini biliyorum. Yine de o güne dair minikte olsa bir çizik var içimde. Kış akşamlarını sevmem ben işte bu yüzden. Bana eskileri anımsatır. Aslında şimdi düşündüğümde çokta önemli gözükmeyen anıların niye beni bu kadar etkilediğine dair ise hiç fikrim yok inanınki.

    Sadece bu duygusal anılar değil, beni kıştan soğutan. Kış akşamları, sebepsiz yere belki de tarif edemeyeceğim bir şekilde garip bir yalnızlık içindedir. İnsanlar, çok daha çabuk evlerine girme telaşı içinde, hızlı hızlı yürürler. Ellerimiz cebimizde, başımız önde, hafif kamburumuzu çıkararak yürürüz nedense. Kışın hiç saçını ve kıçını savurtarak, salınan bir hatun gördünüz mü? Sanki bir an önce kışın soğuk karanlığından kaçıp, sıcak evlerinin güveninde olmak için can atarlar. İtiraf edeyim bu bende de hep öyle hissederim. İşyerinin camından karanlığı gördüğüm vakit, bir an evvel evimde olmak için önlenemez bir istek içinde kıvranıyorım. Hemen evimde olmak, salonumun en sıcak köşesine kurulup, öylece kıpırtısız oturmak isterim. Gece karanlığında yağan yağmur sesi beni hüzünlendirir. Tıpkı dün gece durmaksızın, yatak odamın camına, belkide hüzünlendiğimi bile bile arsızca çarpan yağmur damlaları gibi...

    Tüm gece yağdı, bana inat.

    Alt kattakı komşumun pancuru, eski bir istanbul masalındaki konakların köhneleşmiş, boyası dökülmüş pancuru gibi gıcırdadı bütün gece. Otoparkın ıslak aydınlığında seyrettim, arabaların üzerine alalacele yağan yağmuru. Sanki yarışırcasına, birbirilerini ite kaka düşüşlerine baktım öylece. Ne aceleleri vardı diye düşündüm.

    Kışın giyinmekte zor gelir bana. Askılı bluz giymeyi, terlemeyi seviyorum. Ben kışın üşürüm. Üşürsem mutsuz olurum. Hem üşürsem sevişemem de. Çok pardon yine sevişmeye getirdim lafı ama valla art bir niyetim yok benim. Kendiliğinden konu hep oraya geliyor nedense. Her neyse. Mutsuzken çekilmeyen kadınlardanım ben. Üşümek, ruhumu karartır. Üstelik mutsuzluğunu tek başına yaşayan, etrafına zarar vermekten, onları huzursuz etmekten korkan nazik kadınlardan ise hiç değilim, ne yazıkki. Bu anlamda çok bencilim. Mutsuzken en yakınımdaki benim mutsuzluğumu sırtlasın, hatta bunu tamamen yüklensin diyecek kadar acımasız ve kötü olurum.

    Ben bahar kadınıyım. Baharda tomurcuklanırım, yeşerir, çiçeklenirim. Güzel kokularla renklenirim. Beyaz pantalonu çimen lekesi oldu diye sevinen kadınlardanım. Ya da kızının beyaz tişörtü vişne lekesi ile beneklendiğinde istifini bozmayacak kadar severim baharı. Vişne likörü yapmak için yazın sonunu beklemeyi seviyorum ben.

    Bilmem anlatabildim mi?


    Demet Eşrefoğlu Vardar
    Kasım 2007, İstanbul
 
 

Bu site Lidya.Net tarafından hazırlanmış ve yayınlanmaktadır © 1998-2012. Bu sitede yayınlanan yazılar, kaynak ve yazarı belirtilmek kaydıyla kullanılabilir.
İçerik sağlayıcı paylaşım sitesi olarak hizmet veren AnneCocuk.com adresimizde 5651 Sayılı Kanun'un 8. Maddesine ve T.C.K' nın 125. Maddesine göre TÜM ÜYELERİMİZ yaptıkları paylaşımlardan ve yazdıkları yazılardan kendileri sorumludur.
AnneCocuk.com ile ilgili yapılacak tüm hukuksal şikayetler iletişim linkinden iletişime geçildikten sonra en geç 2 (iki) gün içerisinde ilgili kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde tarafımızca incelenerek, gereken işlemler yapılacak ve size geri dönüş yapılacaktır.