• BİR MARTI BAKTI BANA

    En’lerimiz vardır ya hep...en sevdiğimiz pantalonumuz, en sevdiğimiz çantamız, çorabımız gibi. Bende en sevdiğim sevgilimi hatırladım geçen gün vapurda. Eminönü’nde işim vardı. Vapurda, üst üste sevişip, birbiri içinde kaybolan dalgaları seyrederken, bir martı ile gözgöze geldik sanki kısa bir an. Garip bir bakış fırlattı suratıma. Şöyle keskin, acımasız ve sorgulayan bir bakıştı. Hangi yolcu uçan bir martı ile bakışırki? Ama ben bakıştım işte. Niyeyse oda aklıma sevgilimi getirdi, ex sevgilimi elbette. Nedense eski sevgililerimi hatırlamayı severim ben. Neler yaptığımız, nasıl savaşıp seviştiğimizi anımsamak hoşuma gider. Çünkü geçmişte yaptıklarımı rahatsız etmez beni. Hani vardır ya, anımsarken bile rahatsız olduğumuz anlar, işte o onlardan bende hiç yoktur. Hangi sevgilimi hatırladığımı yazmayacağım, eğer okursa o kendi anlayacak. Ötekilerde acaba ben miyim? diye yeni baştan okuyacaklar tüm satırları. Satır aralarındaki gizli mesajları arayacaklar umutla. Gerçi bu seneki doğumgünümü hatırlamadı ama ben yinede onu anımsadım güneşli bir Eminönü kalabalığında.

    Hiç sevmem Eminönü taraflarını. Oralarının karmaşası yorar benim nazenin ruhumu. Kendimi, kente yeni gelmiş ve yönünü bilmez bir halde oralara düşmüş şaşkın bir kasabalı gibi hissederim daima. Benim için iki tane İstanbul vardır. Avrupa yakası İstanbul’u: yorucu, ürkütücü, rekabetçi, ezici, eğlenceli, ışıltılı. Bir diğeri ise Anadolu yakası İstanbul’u: huzur dolu, yorucu, güven verici, daha monoton...

    Küçükken hep korkardım ben İstanbul’dan. Kaybolacağımdan, eriyip yiteceğimden ürkerdim nedense. Oysa şimdi, o kalabalığın arasında yol alıyorum, kendi çabamla yıllardır. İstanbul’da yaşamayı sevdiğimi farkediyorum usul usul. Herkesin içine işlediği gibi, maalesef benim içime de çaktırmadan sinsi sinsi işliyor.

    Kadıköy iskelesinin yanındaki duvarda, bir kedi misali güneşin okşayışları ile mırıldanırken mis gibi kızarmış balığın kokusu hücum etti tüm bedenime. Hadi dedim, koksam da burda bir balık yiyeyim. Racona uyup, balık ekmek tatmadan gitmeyeyim karşı kıyıya. Aslında onun yanına buz gibi birde bira lazımdı ama kola ile idare etmek zorunda kaldım. Rüzgarın azdırdığı saçlarımla ortaklaşa yedik, ekmek arası balığımı. Arkamdan geçen vapurun uğultulu yolculuğu ile yudumladım kolamı. Elim ve saçlarım soğan ve balık kokuları ile karışmışken kuruldum vapurun en güzel köşesine. Binenleri seyre dalmışken işte o martı gelip daldı gözlerime.

    Birşeyleri hatırlamak için bazı şeyler vesile olur ya. Bu da işte o sebeplerden biriydi belkide. Onunla anılarımızda İstanbul’da vardır. İstanbul geçici bir görüntü olarak arada bir girip çıkar, yardımcı bir oyuncu gibi daima geride dururdu. Şimdi ben, bir zamanlar hayatımızda ara sıra fon olarak duran o görüntünün içinde öylesine canlı duruyorum ki, geçmişin bulanık görüntüsü renkleniveriyor bazı anlarda.

    İşte böyle bir anda kaçıp geldi aklıma. Kendimi İstanbul’un gerçek temposuna kaptırmışken bir martı bakışında giriverdi aklıma. Ne entresan değil mi? garip bir rastlantımı, yoksa bir işaret mi anlam veremedim. Ben hayatın bize gönderdiği işaretlere inanan bir kadınım. Hani bize ufak tefek tüyolar verir hayat. Zeki olanlarımız anlar bunu, ötekiler ise aval aval bakar. Aval aval bakmamak için daima tetikteyimdir hayatla. Dedim ki, bu bir işaret olmalı. Martı ile bakışmam, o gün Eminönü’nde oluşum, artık İstanbul’u seviyor oluşumu duyumsayışım, vs vs...hepsi bana şifreli olarak verilmiş işaretler. Bana düşen görev ise, şifre kelimeyi bulmak oluyor. Bu kelimeye ulaşmanın yolu eski anıları kurcalamak mı bilmiyorum. Ama çözüme ulaşmak için hepsini denemeliyim. Bir martı insana bakarmı. Bakar da gözünün içine, gözbebeğine bakar mı? vapurda oturmuş seyrediyorsunuz koşuşan inları, bir martı pike yapıp yanınıza kadar gelip bakışıyor sizle. Bana ürkütücü geldi o an. Sonra düşündüğümde, bir anlamı olabileceğini kavradım heyecanla. O anlamı bulmak için ulaşmam gereken çözüm hatırlanan eski sevgili de mi, martı da mı bilemiyorum. Hemen yanıbaşındaki komidinin üzerinde rüya tabirleri kitabı ile uyuyan bir kadın olarak araştırmam gerek tüm bunları. Doğaüstü, metafizik olaylara inanırım ben. Hissettiğiniz bir duygunun, ya da yaşadığınız bir anın başka bir şeye bağlanacağını umud ederim daima. Bir önceki yaşadıklarımızın bir sonrakilerini habericileri olduğunu düşünürüm. Hayat bir zincirdir. Yaşadıklarımızda onun halkaları.

    Şimdi önümde yapılacak neler var, bir düşüneyim. Önce eski sevgili aranacak. Konuşulup, sohbet edilecek. Şaşkın şaşkın sorularımı cevaplayan ex sevgiliye hiç acınmayacak! Onun hayret dolu ve heyecanlı konuşması dikkate alınmadan, çaktırmadan anlam çıkarılacak. Yıllar sonra neden aradığım karmaşası ile telefonunu şaşkın şaşkın kapatırken, ben cevaplarımı bulmuş olmayı umud edeceğim. Aslında bu çok haksız ve kafa karıştırıcı bir durum ama başka çarem var mı, bilmiyorum.

    Gelelim öteki seçeneğe; Rüyasında martı gören bir kimsenin, uzun zamandır beklediği mutluluk verici bir haber alacağı yorumunu düşünürsek eğer ve buna eskiden denizcilerin martı görmelerinin karanın yakın olduğu anlamına geldiğini de eklersek, benim yakında uzun zamandır görmediğim birinden mutluluk verici bir haber alacağım varsayımına ulaşmam mümkün.

    Haftasonu Mardin gezim var. O egzotik şehirde gezerken müthiş bir şey olacak. Ve ben “hah işte olacak şey buymuş” diyeceğim. Tüm gezi ekibi kıskanacak beni. Ben umutla bunu bekliyorum. Mardin kalesinin etrafında dolanırken, yada kaldığım otelin taş duvarlarına bakıp uyumaya çalışırken, tarihin arasında sıyrılmış bir Artuklu genci çekip sürükleyecek beni şimdiki zaman diliminden. Aşık olacağım ona belki delicesine. Alıp götürecek beni kendi zamanına, tıpkı Kahire’deki Mikerinos piramidin de olduğu gibi. Midyat’ta ya da Dicle nin serinliğinde Hasankeyf’i seyre dalmışken gözgöze geleceğiz belki onla.

    Bekleyip göreceğim.

    Demet Eşrefoğlu Vardar
    Mayıs 2007, İstanbul.
 
 

Bu site Lidya.Net tarafından hazırlanmış ve yayınlanmaktadır © 1998-2012. Bu sitede yayınlanan yazılar, kaynak ve yazarı belirtilmek kaydıyla kullanılabilir.
İçerik sağlayıcı paylaşım sitesi olarak hizmet veren AnneCocuk.com adresimizde 5651 Sayılı Kanun'un 8. Maddesine ve T.C.K' nın 125. Maddesine göre TÜM ÜYELERİMİZ yaptıkları paylaşımlardan ve yazdıkları yazılardan kendileri sorumludur.
AnneCocuk.com ile ilgili yapılacak tüm hukuksal şikayetler iletişim linkinden iletişime geçildikten sonra en geç 2 (iki) gün içerisinde ilgili kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde tarafımızca incelenerek, gereken işlemler yapılacak ve size geri dönüş yapılacaktır.