• ERKEKLERDEN BİLE KORKUSUZ OLMAK!

    Bu sene ilk defa kısa, hatta kıpkısa bir tatil yaptım. Tüm şirretliklerime, duygu sömürülerime rağmen, hayal ettiğim hatta alacağıma emin olduğum bir tatili yaşayamadım maalesef. Bu da hazin ve başarısız girişim olarak tarihime yazılacak utançla. Şaka bir yana, tipik bir çalışan olarak (ki ben işiyle yaşayan kadınlardan asla olmamama rağmen) işleri yarım bırakmakta yeni bir eleman olarak pekte işime gelmedi açıkcası. Dört günde olsa denize girdim, güneşlendim, nefes nefese kulaç attım, ayağıma dolanan yosunlardan dolayı arada bir çığlıklar atıp etrafı karıştırdım vs vs… Denizin hemen dibinde, aksak ayaklı tahta bir masada çıplak ayakla güneşin batışını seyredip, balık rakı yaptık ailecek. Eskimiş bir köprünün üzerinden geçip, suyun içinde kafalarını çıkarıp bize bakarak vıraklayan küçük kurbağaları seyrettik anne kız. Suyun içinde, hayal edemeyeceğiniz bir ahenkle yüzen kaplumbağayı seyrettik uzunca süre. Sazlıkların arasından kaybolunca umutlu bekledik bir süre daha geri dönsün diye.

    Kaplumbağa geri dönmedi ancak tatilden dönüşte benim aklımda kalanlar çok keyifliydi. Yetmiş yaşına dayanmış bir kadının, altı yıl önce bir sabah aniden ölen kocasına olan aşkını dinlemek inanılmaz etkilendi beni. Pek çok şeyi yeni baştan gözden geçirmek şansını verdi bana. Hastalandığı vakit kocasının kendisini iyileştirdiğine inanan, her sabah odasındaki yatağının hemen başucuna astığı takım elbisesine dokunarak, sanki eşiyle konuşuyormuşcasına yaşayan bu yaşlı ancak güngörmüş olduğu her hareketinden belli olan Necibe hanıma hayran oldum. Çok entresandırki bir anda sevdik birbirimizi, hemde aynı anda. Neden bilmem ama hoşlandı benden seçici bir hanım olduğunu her halinden belli oluyordu. Hani kolay kolay her yerde rastlayamayacağınız, nesli tükenenen insanlardan biri. Babası Çankırı dan ilk yurtdışına gidip yüksek eğitim gören kişilerdenmiş. Babası Viyana da tahsiline başlamış ve bir evin bodrum katına yerleşmiş. Aynı apartmanda oturan ve çok güzel bir genç kız olan Necibe hanımın annesi ile karşılaşmış bir gün merdivenlerde. Viyana nın en güzel kızlarından olan bu genç Avusturya’lı hanım o zmanlar bir kendi milletindenbir askerle nişanlı imiş. Ama birbirlerine aşık olup hemen evlenmişler. Bu aşk evliliğinden Necibe hanım doğmuş Çekoslavakya’da. Sonra yurduna dönmüş genç adam. Aldığı eğitim ve bildiği diller sayesinde, o zamanlar henüz kalkınma aşamasında olan Cumhuriyetin taze kanlara ihtiyacı oldugundan askerliği daima tecil edilmiş. Necibe hanım tüm sohbet boyunca üstüne basarak israrla söyledi, bende bunu buraya yazmak zorunda hissettim kendimi. Babasının katiyyen asker kaçağı olmadığını, kendi eğitiminden yararlanmak isteyen devleti tarafından o dönemde yurt dışında eğitim görenlerin askerliğinin tecil edilmesi ile ilgili bir durum olduğunu bilmeniz gerekiyor. Ankara Ted kolejinde eğitim görmüş ve o zamanlarda yeni kurulan Gazi Üniversitesinden mezun olan ilk talebelerinden olmuş. Öğretmenlik yaparken aynı okulda beden eğitimi öğretmeni olarak görev yapan Maraş’lı Selahattin beyle tanışmış. Anlatırken o kadar yaşayarak anlatıyorduki, benim size o şekilde, derinden hissederek anlatmam elbette imkansız.



    İçkiden, sigaradan, kendi tabiri ile bütün kötü şeylerden hoşlanan bu yaşlı hanımın kocası öldüğünden beri denize girmeyişine de şaşırmadım aslında. 5-6 yaşlarında iken ve o zamanlar Şeker fabrikası müdürü olan babasının ona büyük bir sürprizi olmuş. Şeker fabrikasını ziyarete gelen genç Türkiye’nin lideri Atatürk’e çiçek veren ve dokunabilen bir kadınla tanışmak ise ayrıca onur verici, heyecanlandırıcı bir duygu.

    Aslında bu ayrıca bir yazı konusu benim için. Bir gün Ankara ya gittiğimde onu ziyaret etmek ve annesi ile babasının aşkını, belkide en çokta kendi aşkını anlatacağı anı bekliyoruz aynı sabırsızlıkla.



    Bunun dışında bu tatilde aynı zamanda korkusuz bir kadın olduğumu da gördüm kendi kendime. Yazlık komşusu Eşref beyin yıllardır beslediği ve hepimizin yakından tanıdığı Jojo adlı kertenkele ile bu sefer daha samimi idik. Geçen senelerde sadece uzaktan ürkerek baktığımız ve korkarak içeri kaçtığımız, bir sonraki senelerde titrek ve korkak hareketlerle sırtını, kuyruğunu okşayabildiğimizi bu ürkütücü yaratığa artık alışmış hatta özlemiş olduğumuzu farkettik. Elime, omzuma alma cesaretini bile gösterebilmiş olmama da şaşırmadım. Gerçi ilk elime aldığımda tırnaklarını koluma sürten o zavallı hayvanı pat diye yere attığım anı hatırlayınca utanıyorum elbet. Hatta Eşref beyin onu özenle fotoğraf çektirmek için omzuma yerleştirdiği anı gülümseyerek hatırlıyorum. Çünkü jojo uzun parmaklarını saçlarıma dolayıp çıplak omzumda yürümek isteyince benim için korkutucu, dışardan bakan için komik hallerimi görebilmenizi isterdim. Korkuları yenmek kolaymış! Bir zaman sonra, herkesin kumsalda gördüğü vakit çığlık çığlığa kaçtığı yaklaşık bu seksen cm lik yaratığa ustaca dokunup, kucağıma aldığımı gördüklerindeki benim havamı size yansıtmam ise ayrıcana imkansız. Bunu varın siz hayal edin. Erkeklerden bile cesur olmak eğlenceli idi. Bazı erkeklerin korkularını göstermemek için koşarak denize girmeleri, elime alma cesaretini gösterdiğim kertenkeleye hiç bakmamaları, gazetenin sayfaları arasında kaybolmaları bana göre entresan bir deneyimdi. Hatta yanımdan geçen bir kadının ‘canlı mı’ diye sorduktan sonra kıpırdağındaki çığlığı ve kaçışını tüm sahil gülümseyerek seyrettik.



    Kızımla uzunca süre ayrı kalmanın zorluğu yanısıra onun artık büyümüş olduğunu görmek gurur verdi bana. Hayat o kadar hızlı akıp geçiyorki, bizlerde farkında olmadan yaşlarımızı eskitiyoruz. Kendimi olgunlaşmış bir anne olarak hissettim ilk defa. Aslında benim olgunlaşmış olmamdan daha çok, kızımın tam bir genç kız olgunluğunda davranması inanılmaz etkiledi beni. Hem etkilendim, hem garip oldum, hemde korktum! Niye korktun demeyin bana, bunu açıklamak bir anne olarak zor, bir kadın olarak tanımlanamayacak bir durum.

    Çocuk olsaydım yeni baştan, ki keşke olabilsem, benim gibi bir annem olsun isterdim. Biraz deli, bazen çok akıllı. Keyifli olabilecek kadar dengesiz. Bir şey için tıpkı küçük bir kız gibi heveslenen, içi içine sığmayan, olmadığı vakitte arsızca ağlayabilen. Beklenmedik bir anda çocuklaşabilen, her türlü olmazı olur yapabilen, mantıklı veya mantıksız ayrımına girmeden o işin olabilirlik yüzdesini zorlayan, sınırları zorlamanında ötesinde tırmıklayan, hayatı dönem dönem değil an be an, saniye saniye yaşayan, öfkelendiğinde gözü delicesine kararan, heyecanlandığında herşeyi sırtlayabilen, kırıldığında tüm dalları kırabilen, sevdiğinde kırdığı bozduğu herşeyi onarabilen bir anneyle yaşamak isterdim bende kendi adıma.



    Ama artık çocuk değil, bir çocuğu olan korkusuz bir kadınım. Kızımla birlikte farkettim ki tüm korkuları atabilmişim. Tek korkum geleceğe dair, şimdilik düşünceden ibaret olan sanal korkular. Varsayımlar üzerinden korkuyorum bu aralar. Somut korkularımı aşmışım farkında olmadan. Özetle bende artık sıradan korkuların kadınıyım. Bir annenin çocuğu ile ilgili, geleceğe dair tipik endişeleri ile haşır neşirim. Bu büyümeklemi ilgili, yoksa anne olmakla mı onu bilemem ama değişmişim ben. Bu değişim olgunlaştırmış hem ruhumu, hemde bedenimi.


    Demet Eşrefoğlu Vardar
    Ağustos 2006, İstanbul
 
 

Bu site Lidya.Net tarafından hazırlanmış ve yayınlanmaktadır © 1998-2012. Bu sitede yayınlanan yazılar, kaynak ve yazarı belirtilmek kaydıyla kullanılabilir.
İçerik sağlayıcı paylaşım sitesi olarak hizmet veren AnneCocuk.com adresimizde 5651 Sayılı Kanun'un 8. Maddesine ve T.C.K' nın 125. Maddesine göre TÜM ÜYELERİMİZ yaptıkları paylaşımlardan ve yazdıkları yazılardan kendileri sorumludur.
AnneCocuk.com ile ilgili yapılacak tüm hukuksal şikayetler iletişim linkinden iletişime geçildikten sonra en geç 2 (iki) gün içerisinde ilgili kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde tarafımızca incelenerek, gereken işlemler yapılacak ve size geri dönüş yapılacaktır.