• Büyümek Her Zaman Kutlanmalıdır..Bir 17 yaş hesaplaşması

    Benden beklemediğiniz türde bir yazı bu seferki yazım..Sanatla ilgili değil,mitolojiyle ilgili değil..ama bir anlamda tarihle ilgili.Kişisel tarihimle.
    O yüzdendir ki bir mitoloji yazısı bile sayılabilir.
    Bir nevi iç döküş,iç hesaplaşma yazısı..Benden beklemediğiniz ve de şimdiye kadar pek okumadığınız kadar bana dair..Eski bana ya da bu yazının hesaplaşması bittiğinde belki de oluşmuş olan yeni bana dair..
    Tamamen yaşanmış hatta çok yakınlarda yaşanmış bir olayı sizlerle paylaşmak istedim.Bu bir hikaye değil,bir kurgu öykü değil..Tamamen bana ait...bana dair...benimle ilgili....

    İçinde aşk yok bu yazının,eski bir sevgili değil O..Aslında sevgili olamamışlık var içinde bu yazının, bazı şeylerin başladığı gün bitişleri de var..başlaması doğru değil diye..değil miydi bilmiyorum.
    17 yaşımla 21 yaş aram var bu yazının içinde...

    Bu yazıyı O'na da göndereceğim.bugüne kadar söylemediğim,hayatımdaki anlamını öğrensin diye.

    Hayatta tesadüflere hep inanmışımdır.
    Bir yere giderken 5 dakika geç kalırsınız,o otobüsü beğenmez diğerine binersiniz..metroda önünüzdeki vagona değil de yanındakine binersiniz..ve kolunuza biri dokunup Mine der..biriyle karşılaşırsınız...

    Hayatınızı alt üst eden kişidir o kişi ve yaklaşık 17 senedir görmemişsinizdir.Saçı sakalı uzamış ve aklaşmış olsa da bakar bakmaz o gözleri hatırlarsınız...

    Tutup kolundan indirirsiniz metrodan oradaki banka oturup gözlerine bakar ve sadece "vay be, vay be " dersiniz..

    İnanamazsınız geçen zamana,ona orada rastladığınıza..şu koskoca şehr-i İstanbulda bunca sene karşılaşmamış olmaya ya da siz zaten ondan kaçtığınız için yakalanmayışınıza...

    Sonra farkedersiniz ki o bir kaçış değil reddedişmiş aslında..Onu ve o mekanları,o kişilikleri, o şaşkınlıkları.. Gencecik yaşınızda aç kurt gibi kaptığınız bilgileri,farklı bir dünyayı..o dünyanın rollerini oynamış ve kostümleri solmuş aktörlerini..
    O zamanın edebiyatçılarını,yönetmenlerini,şairlerini,gazetec ilerini..Bir zamanlar beraber içtiğiniz sizin ilk, onların milyonuncu içkilerini ve bir türlü hayata ideolojilerine tutundukları gibi “tutunamayanlar”ı.. Onlar o ideolojilerin birer birer çöküşünü yaşarken aslında buzdan kalelerin kişileri nasıl ezdiğini ve sizin de buna tanıklık ettiğinizi..Buna daha fazla dayanamayıp kaçışınızı...Ezilmekten kurtulmayı arayışınızı...

    Önce bir kahve içelim dersiniz...Ve aslında ne kadar özlediğinizi farkedersiniz...O hiç değişmemiştir ve aslında siz de “hala fıstık gibisin”izdir.

    Siz onu ve oraları terk ederken onun da bu şehri terkettiğini öğrenirsiniz.O da dağlara kaçmıştır..Cidden mi dersiniz.Nasıldır yaşam oralarda ne yapıyordur merak edersiniz.Anlatır kısacık.Vaktiniz kısacıktır çünkü o an..

    Bir de hayalet vardır ikinizin arasında..Hafifçe adı geçer,anılınca ikinize de ayrı acımsı tatlar veren bir isim.O yaklaşır omuz başınızdan,bakar ikinize..Hep içinizde sakladığınız,ölürken 20 yaşlarının başında ve hala o yaşta bukleli saçlı,kısa boylu,büyük akıllı bir hayalet yumuşacık gelir yine gözlerinizin önüne.Aranızdaki fazla konuşulmayan, ikinizi de acıtan ama yine de sizi o adamla bağlayan başka bir ortak geçmiştir.

    Telefonları alır verirsiniz.En kısa zamanda dersiniz.

    Eve doğru yürüken salak gibisinizdir.Adımlarınızı görmez,bastığınız yeri bilmezsiniz.
    Evde bir ara unutur ama yatarken yeniden anımsarsınız.
    Bir devir kaşınıza çıkmıştır.
    Gençliğiniz ,17 yaşınız oradadır.Sizi terk etmemiş sadece üstüne kum atılmıştır.

    Gece rüyalarınız sıkıntılıdır.
    Bilinç altınız uyanmış yüzünüze yüzünüze bakmaktadır.

    Bir süre sonra bir telefon gelir..”Mine hanımcım merhaba” der 17 yaşınızın simgesi.

    Sonra bir Ortaköy sabahında bulursunuz kendinizi..Yine yan yana yürünmüştür Beşiktaş Ortaköy arası..
    Ve siz yine şaşkınsınızdır..Aynı yoldan 16 sene evvel geçerken sorduğunuz soruyu hatırlarsınız:

    -Ama sen nasıl oluyor da herkesi tanıyorsun,selam vermeden iki adım atamıyoruz...

    O adam kocaman güler ve acaiptir ki yanında şoförüyle yürüyen rahmetli Sakıp Sabancı karşınıza çıkar o Ortaköy yolunda ve yanınızdaki adama selam verir.

    Düşüp bayılasınız gelir.Oysa ki sadece Sakıp Ağa’ya verdiği selamın alınmış olduğunu anlarsınız,ortada bir tanışıklık yoktur ve gülmekten yürüyemezsiniz.

    İşte o da bir tesadüftür sadece ve cuk oturmuştur.

    Ortaköyü tavaf edersiniz,yine 10 kişiye selam verir yanınızdaki adam,sonra yine aynı yollardan bir bahar güneşi altında Hisar’a doğru yürüyüşe geçersiniz.

    Sohbet eskisi gibi tatlıdır.

    Kuruçeşme’deki çay bahçesinde oturalım sonra devam ederiz yürümeye dersiniz..Ve çay bahçesinde o adam başka bir adamı tanıyıverir ..Diğer adam gelir masanıza..İki adamı incelersiniz dinlersiniz..Yeni basılmış iki kitabını öğrenirsiniz yeni gelenin. Ve yazılmakta olan bir kitabının ilk "konuyu nasıl buldun" sorusu size sorulur.

    Anlatırsınız yeni gelene,onunla da kaynaşırsınız.
    Sonra bırakırsınız iki eski devrimci birbirine anılarını anlatsın diye..Onlar anlatırken sizin içinizde neler olup bittiğini bilemezler.
    Sizin ucundan yakaladığınız bir dönemin size ne kapılar açtığını ve kimi zaman o kapıları kapatmak için var gücünüzle uğraştığınızı..Bazen red ettiğinizi,bazen de özlediğinizi ve aslında hem kendinizi hem de o adamı ne kadar özlediğinizi bilemezler...

    Sonra an gelir hep beraber yürürsünüz Bebek'e doğru..Yanlarında yine o gri jileli GS li kız oluverirsiniz ...Bir yandan 1 mayıs Taksim anılarındadır kulağınız,bir yandan kendi içinizi dinlemektesinizdir.
    Onunla tanışınca kendi kuşağınızı ve içinde bulunduğunuz camiayı nasıl reddettiğinizi ve uyumsuz olduğunuzu..O reddedişin ve yaşından önce entellektüel anlamda zamansız büyüyüvermenin nelere yol açtığını düşünürsünüz.

    Olsun..dersiniz...Ben böylece ben oldum.Hala sıra dışı,hala uyumsuz,hala yaşından ileri..

    Akşam düşer sokaklara..beraber 7 saat geçirdikten sonra bile sıkılmadığınız insanlar olduğunu hatırlarsınız...

    -Yunanistana gitmeden önce arayacağım seni...der eski devrimci..

    -Ben de arayacağım seni.... dersiniz karmakarışık..

    O akşam geçmek bilmez,”keşke içki içseydim tam şaraplık bir akşammış bu akşam” dersiniz.
    O akşam yine “büyüdüğünüz” bir akşamdır ve büyümek kutlanmalıdır...

    Büyümek her zaman kutlanmalıdır...



    Ofiste Nat King Cole çalıyor yumuşacık ve yine başka bir tesadüf ki “unforgettables” diyor....

    Yazı bitiyor...
 
 

Bu site Lidya.Net tarafından hazırlanmış ve yayınlanmaktadır © 1998-2012. Bu sitede yayınlanan yazılar, kaynak ve yazarı belirtilmek kaydıyla kullanılabilir.
İçerik sağlayıcı paylaşım sitesi olarak hizmet veren AnneCocuk.com adresimizde 5651 Sayılı Kanun'un 8. Maddesine ve T.C.K' nın 125. Maddesine göre TÜM ÜYELERİMİZ yaptıkları paylaşımlardan ve yazdıkları yazılardan kendileri sorumludur.
AnneCocuk.com ile ilgili yapılacak tüm hukuksal şikayetler iletişim linkinden iletişime geçildikten sonra en geç 2 (iki) gün içerisinde ilgili kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde tarafımızca incelenerek, gereken işlemler yapılacak ve size geri dönüş yapılacaktır.