• DEV YANARDAĞ KRAKATAO VE UZAKLARDA İKİ RESSAM

    Bu haftaki yazım gerçeklerden yola çıkılarak yazıldı.
    En sevdiğim ressam olan “Vincent Van Gogh”un, en sevdiğim resimlerindeki yıldızların neden o kadar büyük ve güzel olduğunu düşünmeye başladığımda hikayenin beni buralara getireceğini tahmin edememiştim. Ama biraz araştırmaya,okumaya başlayınca inanılmaz bir doğa olayı ile karşılaştım.
    Üstelik bu doğa olayının sadece Van Gogh’u değil başka bir ressamı da etkilendiğini öğrendim.
    Dolayısıyla “Edward Münch” adlı ressamın en ünlü ve sık sık müzelerden çalınan “Çığlık” isimli tablosunun derin bir depresyonu değil aslında bir doğa olayını anlattığını keşfettim..


    Öykümüz şöyle:
    Bir varmış bir yokmuş.evvel zaman içinde denizlerden birinde bir volkan varmış. Bu volkanın bir gün patlayacağı tutmuş ve dünyayı karanlıklar basmış,gökyüzü kırmızı,güneş yeşil,ay mavi gözükmüş.
    İşi gücü olmayan iki Avrupalı ressam bundan o kadar etkilenmişler ki kalkıp resimler yapmışlar..

    Kısacası sanattan yola çıkarak bilime gittiğim bu yazıyı hazırlarken neler öğrendim neler.sizlerle de paylaşmak istedim.


    [size=large] DEV YANARDAĞ KRAKATAO VE İKİ RESSAM[/size]


    Tarih, 27 Ağustos 1883. Yer; Endonezya. Krakatao Yanardağı patlıyor. Java ve Sumatra kıyılarını süpüren tsunami, 36 bin insanın hayatına mal oluyor (Dünya nüfusu o tarihte sadece 1 milyar). Yanardağ o denli şiddetli patlıyor ki, gökyüzü uzun geceler kızıl lav külleriyle ışıldıyor. Kızıllık o kadar öteye gidiyor ki, Endonezya'ya 20 bin km mesafedeki Norveç'in ve Hollanda’nın semalarından bile görülüyor ve Norveçli genç ressam Münch'e ve Hollandalı ressam Vincent Van Gogh’a ilham veriyor

    Münch'ün günlüğü
    Münch, 1892'de hastalığı sırasında yazdığı günlüğünde, “Çığlık” adlı tablosunun esin kaynağı olan sahneden şöyle söz ediyor: "İki arkadaşımla güneşin batışında yürüyordum. Aniden gökyüzü kahverengiye dönüştü, durakladım, hissizleştim ve bir parmaklık üzerine dayandım. Kentin ve mavi fiyordun üzerinde ateşin dili ve kan vardı. Arkadaşlarım yürümeye devam ettiler, ben ise hâlâ orada korkuyla titreyerek kalakaldım ve doğanın içinden gelen sonsuz çığlığı duydum..."



    Yukarıda da görebileceğiniz gibi resimde insanın korkusuna ve yalnızlığına tanık oluyoruz. Körfez, küçük yelkenli gemiler ve resmi çaprazlama kesen parmaklıklı köprü, kuzey sahilini gösteriyor. Küprünün üzerinde çığlık atan yüz, Münch'ün kendisi. Gökyüzünün kırmızı ve sarı dalgalı görünümüne karşılık, deniz açık renk, kara ise koyu mavilerden oluşuyor...

    Bu arada Hollanda da bir ressam gece yıldızların renginin değişmesinden ve gökyüzünün anormal halinden etkileniyor:Vincent Van Gogh
    “Yıldızlı gece-Starry night-1889” adlı ünlü eserinde yıldızlar olağandan büyük,gökyüzünün hali ise değişiktir.



    Yıldızlar büyük,ay kırmızımtrak,ufuk sarı yeşildir ve gözyüzünde seri yeşil dalgalanmalar vardır.
    Aynı yıldızlar “Rhone nehri üstünde yıldızlı bir gece-Starry Night over the Rhône-1888” eserinde de görülmektedir



    Yıllar süren bu gök olayının Van Gogh taki etkisini 1890 da yaptığı ünlü tablosu “Servili yol ve yıldız-Road with Cypress and Star-1890”da da görebiliriz.



    [size=large] MEDENİYETİN KAYDETTİĞİ EN BÜYÜK PATLAMALARDAN BİRİ:KRAKATAO İNFİLAKİ[/size]
    Krakatoa Yanardağı, 1883’te, beş bin kilometre uzaklıktan duyulan patlamayla birlikte önce lav püskürttü, sonra denize gömüldü. Yol açtığı felâketler sonucunda 36 bin kişi öldü, etkileri dünyada beş yıl boyunca hissedildi.

    1883’ün sabahlarından bir sabah vaktiydi Avustralya’da. Güney Avustralya’nın Elsey Creek bölgesinde çoğu kişi, hâlâ yataklarında, derin bir uykudaydı. Bir gürültüyle yataklarından fırladıklarında, ne olduğunu anlamak için hemen pencerelere koştular. Ama ne görünürde birşey vardı, ne de ne olduğunu anlayan birisi. Tekrar yataklarına döndüler ve gün, her zamanki gibi akıp gitti.

    Madagaskar’ın 1600 km doğusunda, Hint Okyanusu içinde yer alan Rodriguez Adası sakinleri de, aynı gün, bir başka olağandışı bir durum bildirdiler. Söylediklerine göre, uzaklarda top atılıyordu. Üstelik bu ses, aralıklarla, üç dört saat boyunca sürdü. Ada halkı da seslerin neye işaret olduğunu fazlasıyla merak ediyordu. Ancak ortalıkta herhangi bir ipucu yoktu. Onlar da günlük hayatlarına döndüler. Hiçbirisinin aklına, bundan sonraki birkaç yıl boyunca, dünyada hayatın farklı bir çehreye bürüneceği gelmedi.

    Her iki bölgede duyulan ses de, halkın sandığından da çok uzak bir mesafeden, Krakatoa Yanardağından geliyordu. Bu, Avustralya’nın 3540, Rodriguez Adasının da 4650 kilometre uzağında bir ada idi.

    Krakatoa, pek çok yanardağın bulunduğu bir bölgede yer alıyordu. Endonezya’da Sumarta ile Java adaları arasındaki Sunda Boğazının küçük volkanlarından biri olan Krakatoa, seslerin duyulduğu tarihe kadar 790 metre yükseklikteydi. Ses, Krakatoa’nın patlama sesiydi ve patlama, yeryüzünde birkaç yüzyılda bir meydana gelen büyüklükte bir patlamaydı.

    Eğer karşılaştırmak gerekirse Irak’taki bombardıman bu kadar gürültülü olsaydı, Amerikalılar değilse bile, İngilizler evlerinde rahat oturamayacaklardı.

    Bir zamanlar Krakatoa Krakatoa, veya diğer söylenişiyle Krakatau’da ilkçağlardan bu yana şiddetli patlamaların olduğu biliniyor. Örneğin Javalıların kutsal yazıtlarında geçtiğine göre, 416 yılında büyük bir patlama meydana geldi. Bu patlamayla birlikte Krakatoa Volkanı yok oldu. Onun yerine Rakata, Panjang ve Sertung adalarıyla birlikte 7 kilometre genişliğinde bir kaldera (kaldera volkanın ağzı demek) oluştu. Krakatoa, Verlaten ve Lang adaları ise bu volkanın kalıntılarını teşkil ediyor.

    Krakatoa’nın bundan sonra bilinen ilk püskürmesi, Mayıs 1680-Kasım 1681 tarihleri arasına denk geliyor. Bu püskürme sırasında da çevredeki bitkiler zarar gördü. Büyük miktarda kül ve süngertaşı kayaları, denize döküldü. Dünyanın merkezinden yeryüzüne pek çok maden ulaştı. Ardından Krakatoa, yaklaşık 200 yıl sürecek bir uykuya yattı.

    [size=large] YANARDAĞ UYANIYOR[/size]
    Krakatoa’nın, öncekine nispeten kısa sayılabilecek bu uykusu, akıllara durgunluk verecek bir olaylar dizisiyle sona erecekti. 1883 yılının başlarında bölgede öncelikle büyük bir yer sarsıntısı meydana geldi. Bu, volkanların yakın bir süre içerisinde püsküreceğini haber veren en önemli göstergelerden biriydi. Büyük sarsıntıyı, artçı şoklar izledi. Nihayet 20 Mayıs’ta da volkan âniden püskürmeye başladı. Bu, oldukça şiddetli bir püskürmeydi. Öyle ki, 160 kilometre uzaklıktaki yerleşim yerlerinden bile bu ilk patlama duyulmuştu. (Bunu, Adapazarı’nda cereyan edip de İstanbul’da işitilen bir patlamaya benzetebiliriz.) Volkandan çıkan buhar ve küller, dağın zirvesinden 11 kilometre yükseğe kadar çıkabildiler. Ardından 11 Ağustos’ta volkanın üç ağzı daha püskürmeye başladı. Bu arada diğer on bir ağızdan da az miktarda duman, kül ve toz püskürüyordu.

    Aralıklarla süren püskürmeler, 26 Ağustos tarihinde sıklaşmaya başladı. Gündüz saat 1 sularında püskürmeler o kadar sıklaşmıştı ki, ortalama her on dakikada bir volkan yeniden püskürüyordu. Bu püskürmeler sırasında gökyüzünde, 27 kilometre yükseklikte de siyah bir bulut oluşmuştu. Öyle ki, 120 kilometre uzaktan seyreden bir gemideki denizciler bile, bu kara bulutu rahatlıkla görebildiklerini söylüyorlardı. Küller yüzünden Java ve Sumatra karanlığa büründü,gündüzken gece oldu.Bu sırada Krakatoa’nın krater çapı yaklaşık 1 kilometre, derinliği 50 metre civarındaydı. Pek çok ağzı bulunan volkanın ana ağzı ise katı lavla tıkanmıştı ve yeraltından çıkarak gün ışığına kavuşmak için sabırsızlanan lavlar volkana basınç yapıyorlardı.

    Ertesi gün, 27 Ağustos’ta üç büyük püskürme daha meydana geldi. Bunlar, 05:30, 06:44 ve 10:02’de vuku buldu. En büyüğü 10:02’deki püskürmeydi. Bugün, 1883 yılında gerçekleşen püskürme sırasında ortaya çıkan gücün, 150 megaton TNT patlamasının gücüne eşit olduğu hesaplanıyor. Eğer 1945 yılında Hiroşima’ya atılan atom bombasının gücünün 20 kiloton olduğu göz önünde tutulursa, püskürme sırasında ne kadar büyük bir enerji ortaya çıktığını anlamak daha kolaylaşır. Hiroşima’nın yaşadığı felâketten 7,500 defa daha güçlü patlama, adanın üçte ikisini havaya uçurmaya yetti.






    Avustralya’lıları, Rodriguez’lileri ve daha pek çok ülkenin ve beldenin insanlarını uykularından uyandıran ses de bu patlamaların sesiydi.




    İnfilâk yüzünden 160 kilometre uzaklıktaki yapıların duvarları çatladı, camları kırıldı. Yanardağın civarından geçen denizciler de çeşitli olaylar rapor ettiler. Bunlardan biri, püskürme sırasında yanardağdan fırlayan süngertaşlarının deniz üzerinde yaklaşık 3 metre kalınlığında bir tabaka oluşturduğuydu. Püskürmeden üç gün sonra, yanardağın yaklaşık 250 kilometre uzağından geçen diğer gemiciler de güvertelerinin volkanik tozlarla kaplandığını bildirdiler.

    [size=large] FELÂKETLER ZİNCİRİ [/size]
    Yaklaşık 21 kilometreküp süngertaşı, lav ve kül püskürten dağın çökmesi de, âdetâ yeni bir felâketin habercisiydi. Okyanus suları, volkanın magma yatağından içeriye sızıyordu. Bir yandan da çok sıcak olan buhar, dağa büyük bir baskı yapıyordu. Sonunda magma yatağının duvarları birer birer kopmaya başladı. Bu arada ortaya çıkan gazlar da büyük bir gürültüyle patladı ve kül, süngertaşı ve büyük parçalar halinde taşları gökyüzüne doğru fırlattı. Ardından 790 metre yüksekliğindeki dağ, boş kalan magma yatağına doğru çöktü ve sulara gömüldü. Bu çöküş, sualtında bir kalderanın oluşmasına sebep oldu. Yeryüzüne nispetle küçücük bir yerde, küçücük ama yeni bir coğrafî şekil meydana geliyordu. Bunun aynı zamanda felâketler zincirinin bir halkası olduğu kimsenin aklına gelmemişti.

    Dağın sualtına gömülüşüyle birlikte denizde tsunami (dev dalgalar) oluştu. 37 metre yüksekliğe ulaşan bu dalgalar Sunda Boğazında karşısına ne kadar yeşil alan çıktıysa hepsini yok etti ve bu bölgede büyük yıkıma yol açtı. Toplam 600 ton ağırlığında mercanı karaya fırlattı. Krakatoa’nın yakın çevresinde yerleşim birimi olmadığı için lavlar kimseyi öldürmemişti, ama tsunami dalgaları Sumatra ve Java adalarında 36.417 kişiyi yuttu. Adalarda 165 kıyı kasabası da yıkıldı.


    [size=large] TÜM DÜNYA ETKİLENİYOR [/size]
    Krakatoa’nın çok uzağında olan kıyı şeritlerinde de gelgit gözlendi. İyi bir geminin ancak 12 günde ulaşabildiği 7000 kilometre uzaklıktaki Aden Körfezine, gelgit dalgaları, dağın çöküşünden sadece 12 saat sonra ulaşmıştı bile.

    Deniz üzerinde yüzen süngertaşları da dalgalar tarafından sürüklendi ve kısa sürede çevreye yayılmaya başladı. Bazı parçalar sadece 10 ay içerisinde Hint Okyanusunu geçti. Bazı parçalar ise Melanesia’ya (bugün Papua Yeni Gine dahil, Avustralya’nın kuzeyinde yer alan pek çok adayı barındırıyor) kadar ulaştı. Öyle ki, püskürmeden iki yıl sonra bile, bölgede su üzerinde yüzen süngertaşlarına rastlamak mümkündü.

    Bu arada püskürme sırasında ortaya çıkan toz bulutu da gökyüzünde 80 kilometreye kadar yükseldi ve güneş ışınlarının dünyaya ulaşmasını bir süre engelledi. Karanlık, Krakatoa’ya 200 kilometre uzaklıktaki bölgelerden 24, 80 kilometre uzaklıktaki bölgelerden 57 saat boyunca hiç kalkmadı. Yanardağın bulunduğu bölgede ise karanlık üç gün boyunca sürdü.

    Krakatoa’nın püskürmesinin etkileri, böyle birkaç gün sürenlerden ibaret değildi. Atmosfere yayılan küllerin bir kısmı, rüzgârlar yardımıyla uzaklara taşındı. Hattâ 2500 kilometre uzaklıkta seyreden gemilerin güvertelerinde bile bir kül tabakası olduğu bildirildi. Volkanik küller ve çeşitli parçalar Madagaskar’a kadar ulaştı. Küller birkaç gün içerisinde yere inmeye başladığında çevre karanlıktan kurtuldu kurtulmasına, ama bu sefer de bir başka kâbusla karşı karşıya kalınmıştı. Çöken küller çevre adalar üzerinde kalın bir kül tabakası oluşturdu. Hayatta kalmayı başarabilmiş ne kadar bitki ve hayvan varsa, oluşan kül tabakası altında yok oldu. Küller buradaki canlı hayata öyle bir zarar verdiler ki, çevrede bitki ve hayvan hayatı beş yıl boyunca canlanamadı.

    [size=large]MAVİ-YEŞİL GÜNEŞ
    [/size]

    80 kilometre yüksekliğe kadar ulaşmayı başaran volkanik küllerin tamamı yere düşmemişti. İşte bu düşmeyen küller üst atmosferde bir bulut halinde bir araya toplandılar, 13 gün boyunca dünyayı dolaştılar ve ekvator bölgesinde bir kemer oluşturdular. Sadece üç ay içerisinde ise bu kemer üst enlemlere doğru yayıldı ve yeryüzünde olağandışı manzaraların yaşanmasına sebep oldu. İnsanlar kıpkırmızı günbatımları seyrettiler. Ama daha şaşırtıcı olanı, küllerden dolayı güneşin mavi ve yeşil renkte de görünmesiydi. 1884’ün kış aylarında Amerika ve Avrupa’nın da seyrettiği bu ilginç günbatımları yaklaşık üç yıl boyunca devam ederek insanları büyüledi.



    Aramco World bülteninin 1996 Kasım-Aralık sayısında verilen bir başka bilgiye görede, 1883 yılında dünya üzerinde eşi görülmedik atmosfer olaylarının görüldüğü ve volkana binlerce kilometre mesafede bulunan İstanbul’da dahi bilhassa günbatımı saatlerinde, gökyüzünün kızıl-turuncu arası bir renk alarak yanarmışçasına parladığı ve halkı korkuttuğu belirtiliyordu. Aynı günlerde Amerika’nın Newyork ve Connecticut itfaiye teşkilatları da akşam saatlerinde, gökyüzünün renginden kaynaklanan pekçok asılsız yangın ihbarları almışlardı. Bu eşi görülmedik volkanik hareket dünya ülkelerini huzursuz ettiğinden, İngiltere olayı yerinde incelemek üzere adaya bir araştırma gemisi göndermiş ve bilimadamları tüm gelişmeleri izlemeye başlamışlardı.

    Hava akımlarıyla üst atmosfere kadar çıkan bu küllerin iklim üzerinde de etkileri oldu. Küller dünyanın hemen her bölgesini karanlıklara gömmeyi başaramadıysa da, dünyaya giren güneş ışını miktarını düşürdü ve birer radyasyon filtresi görevi gördü. Bu durum da, 1884 yılında dünyada ortalama sıcaklığın 5 ila 10 derece düşmesine sebep oldu. Bütün dünyada iklim değişiklikleri meydana geldi ağır kış mevsimleri yaşandı. Dünyanın, bu felâketin izlerini üzerinden atması oldukça fazla zaman aldı. Püskürmeden beş yıl sonra, 1888’de dünyada sıcaklıklar normal seyirlerine ancak dönebildi.

    [size=large]BİR YANARDAĞ DOĞUYOR[/size]
    Krakatoa’nın yirmi dört saat içerisinde dört patlaması, dünyanın beş yıl boyunca etkileneceği sonuçlar doğurmuştu. Ama bu patlamalar sırasında sulara gömülen yanardağının son doğumu bu olmadı. 42 yıl sonra, 25 Ocak 1925’te ortalık tekrar hareketlendi. Küçük bir volkan konisi kendisini sudan kurtararak günışığına çıktı. Krakatoa’nın nurtopu gibi bir çocuğu olmuştu. Bu yüzden bu dağa Anak Krakatau (Krakatoa’nın çocuğu) adı verildi.

    Anak Krakatoa, yerinde duramayan bir çocuktu. 1927 yılından itibaren fırsat buldukça, az miktarda da olsa lav püskürttü. Yıllar boyunca, Anak Krakatau’nun püskürttüğü lavlar üst üste yığıldı ve yıllarla birlikte Anak Krakatau da büyüdü, yepyeni bir ada ortaya çıktı.

    Krakatoa’nın insanoğluna 1883 yılında yaptığı kötü sürpriz, modern zamanların en büyük felâketi olarak kabul ediliyor. Ama daha gerilere, Milâttan öncesine gidecek olursak, bu tür patlamaların bugünküne oranla daha sık meydana geldiği görülüyor. M.Ö. 5. yüzyılda çok yakınımızda, Ege Denizinde yer alan Santorini (Thera) adlı yanardağ, Krakatoa’dan bir buçuk kat daha büyük şiddetle patladı. Milâttan sonra 79 yılında Vesuvius Yanardağı patlamasının da Krakatoa’dan daha şiddetli olduğu biliniyor.

    300 metre boyuyla, Endonezya’nın hırçın kızı Anak Krakatoa, yerinde durmak nedir, bilmiyor ve arada bir lav püskürtmeye devam ediyor. Bundan sonra bir daha ne zaman, ne kadar şiddetli bir şekilde püsküreceği bilinmiyor; ama bilim adamları hırçın kızın, 1883’te annesi Krakatoa’nın yaptığı gibi büyük bir patlamayı en az birkaç yüzyıl içerisinde gerçekleştirmesini bekliyorlar.

    Bu dev volkanın patlamalarında dünyaya olan genel etkileri ise şöyle.

    -Dünyanın tüm ısısını bazı bölgelerde 5-10 ,bazı bölgelerde 2 derece celcius kadar azalttı.
    -Patlamada ortaya çıkan küller stratosfere kadar ulaştı ve ozon tabakasına büyük zarar verdi,ozon tabakasını inceltti
    -Patlamadan sonra oluşan dev kül bulutu bir kaç gün içinde tüm dünyayı sardı,gök akşamları kızıl,gündüzleri yeşil gözüktü.
    -5 sene boyunca dünya gerçek iklim koşullarına dönemedi

 
 

Bu site Lidya.Net tarafından hazırlanmış ve yayınlanmaktadır © 1998-2012. Bu sitede yayınlanan yazılar, kaynak ve yazarı belirtilmek kaydıyla kullanılabilir.
İçerik sağlayıcı paylaşım sitesi olarak hizmet veren AnneCocuk.com adresimizde 5651 Sayılı Kanun'un 8. Maddesine ve T.C.K' nın 125. Maddesine göre TÜM ÜYELERİMİZ yaptıkları paylaşımlardan ve yazdıkları yazılardan kendileri sorumludur.
AnneCocuk.com ile ilgili yapılacak tüm hukuksal şikayetler iletişim linkinden iletişime geçildikten sonra en geç 2 (iki) gün içerisinde ilgili kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde tarafımızca incelenerek, gereken işlemler yapılacak ve size geri dönüş yapılacaktır.