• ESKİ GÜNLERİN ANISINA

    Ben hiç bir zaman “biz eskiden şöyle yapardık”, “bizim zamanımızda şöyleydi” gibisinden lafları nedense oldum olası pek hazetmem. Dolayısıyla bu cümleyle başlayan örneklere de aldırmam. Yani aldırmazdım o zamanlar. Senin zamanında öyleyse benim zamanım da da böyle derdim içimden. Hayat değişiyor, senin haberin yok gibisinden teorilerim bardı benim. Ama galiba bende yavaş yavaş “benim zamanımda böyleydi” zamanlarına yaklaşıyorum. Zaten neye büyük konuşsam başıma gelir benim. Benim en büyük talihsizliğim eleştirdiğim, burun kıvırdığım, yok asla yapmam dediğim herşeyi yapıyor oluşumdur. Büyük konuşmak bana yaramaz anlayacağınız. Biz asla ayrılmayız dediğim aşklarımdan bir gecede her ne olduysa ayrılmışımdır. Beni asla terkedemez, çok aşık bana dediğim çocuk ertesi gün başkasına aşık olup beni terketmiştir nedense. Böyle garip ironiler vardır hayatımda, aşka dair. Buna rağmen, evet buna rağmen ben uslanmam ve büyük konuşmaya devam ediyorum hâlâ. Genç kızken, zamanın bize neler getireceğini hesaplamadan atar tutardık.

    Gençlik insanı cesur yapıyor nedense. Haketmediğimiz kadar cüretkâr olabiliyoruz. Galiba o dönemler kanımız farklı yönde ve gürül gürül akıyorki, herşey bize vız geliyor. Elbette bu atma tutmaların hepsi eften püften konulardı. Çünkü sorumlu olduğumuz şeylerin mahiyeti farklı oluyordu o zamanlar. İnsan gençken hayatı daha kolay sanıyor. Ama yalan da değil, hayat gençken daha kolaydı bana kalırsa. Hayata karşı öyle bir sıkı ve sağlam duruşum varki hiç bir rüzgar beni eğemez ya da kımıldatamaz diyor insan. Ya da seni yıkacak rüzgarlar, dalını kolunu kıracak esintiler olmuyor o dönemlerde. Hayatımız daha lay lay lom geçiyor. Derler ya ekmek elden su gölden. Sorumluluk yok, hayat kolay, arzu ettiğimiz şeyleri yapmak için harcıyoruz tüm enerjimizi, hayat sanki sadece hoş şeyleri yaşamak içinmiş gibi geliyor. Zaman olgunlaştırıyor bizi. Olgunlaşmak için, illaki hayatı üzülerek ya da yorularak yaşamak gerekmiyor. Kötü deneyimler sonucu öğrenmiyoruz her bulduğumuz doğru yolu. Geçen her sene yaşımızı büyütürken bizi de büyütüyor. Farkettimki ben yıllarla büyümüşüm. Beni hayat büyütmemiş beni zaman olgunlaştırmış, ki hâlâ görevini tam yapmış değil bana kalırsa!

    Ama ne güzel, kendimi hâlâ o zamanki hayallere benzer planlar yapıyorken bulabiliyorum. Bazen yaşımı, yerimi, tarzımı, konumumu unutup, eski Demet’in hayallerini yapabilirmiyim acaba dediğim oluyor. Değişmemek güzel mi bilemem ama ben mutluyum galiba. Hâlâ birdirbir oynayabiliyorum, hâlâ eski aşklarımı anımsadığımda gülümsüyorum, hâlâ eski planlarımın olabilirliğine şaşıyorum. Ve hâlâ olamayacak hayallerin peşine takıldığım oluyor. Her gün yeni planlar ve hayallerle kalkıyorum yataktan.

    Benim eskiden nasıl hayallerim vardı diye düşünürüm sık sık. Hatırıma gelense daima eski aşklarım olur. Masummuş. Çocukçaymış. Sevimliymiş. Hatırlanasıymış. Anıları unutmamak da ayrı bir angarya ya, hadi neyse. Eski aşklarımı neden unutayım ki. Onları özenle saklıyorum ben. Kutuların içinde. Birgün mutlaka anımsanmalı, anmalı, yeniden irdelenmeli ve belki işe yarar bir şeyler çıkar mı diye karıştırılmalı diye büyük itina ile saklıyorum ben. Tıpkı ıvır zıvır sakladığım herşey gibi.

    Ben yinede onları yani eski aşklarımı özlüyorum. Onları anımsamak hoşuma gidiyor. Arada görüşüyoruz, aynı şehirde olma şansını yakaladığımızda. Oturup yemek yiyoruz. Çocuklarımızdan bahsediyoruz. Eski anılarımızı hatırlıyoruz, burkularak. Küsüp, barışmalarımızı anımsıyoruz gülerek. Arada bir bakışlarımız alıp başını gitse de çabuk toparlanıyoruz. Nasılda seviyorduk birbirimizi diye başlayan ama bitmeyen cümleler kuruyoruz acemice. Birbirimize ulaşamayan sessiz cümlelerimiz aramızdan uçup, dolaşıp duruyor tepemizde. Gizli anılara hiç dokunmadan, tehlikeli bölgelere dalmadan etrafından kıvrılıp başka konulara atlıyoruz ustaca. Bir türlü zamanında dile getiremediğimiz duyguların bir sihirle neon ışıkları altında ışıl ışıl parlayacağından korkarak, ürkekleşiyoruz. Anıları yırtamadığımız, silemediğimiz ve beynimizden sökemediğimiz için arada bir onları anımsamayı, aydınlatmayı seviyoruz galiba. Güzel anılar enerji veriyor benim ruhuma.

    Eski aşklarımı anımsarken, içindeki dokunuşların, buselerin, kararların, karşımdaki bir çift gözün bana hâlâ ne düşündürdüğünü bulmaya çalışıyorum. Bazı aşklarımda o bir çift gözü, buseleri atıverip, sadece aşkın soyut kısmına sarılıyorum. Böylesi daha kolay oluyor benim için. Ruhumun korunaklı kalmasını istiyorum nedense. O kadar kaygan bir ruhum varki, yıkılır yada kayıverir, çöküverir diye ürküyorum ben. Ben sevmeyi seviyorum çünkü. Bir erkek için benim gibi bir kadınla olmak zor bana kalırsa. Aşka kolay kanan bir kadınım maalesef. Beni aşkın yanına çekmek, kandırıp kendi yolumdan çıkartmak kolay, biliyorum. Çikolataya kanan küçük çocuklar gibi benimde elimde olmayan zaaflarım var. Kısacası bir elma şekerine kanarım ben! Kalbim hep dolu olsun istiyorum. Arada bir aşk acısı çeksin. İmkânsız aşkların imkânsızlığında debelensin istiyorum. Olmayacak sevdalarda batıp çıksın. İşte bu yüzden, sırf bu yüzden anıları anımsamak işime geliyor. Kendimi ruhumu koruyorum ben aslında. Aşık olmamak, alıp başımı gitmemek, üzmemek, üzülmemek için böyle yapıyorum, eski anılarıma sarılıyorum arada bir.

    Mutlak aşkın, mutlak hüznün, mutlak mutluluğun, mutlak üzüntünün olmadığını anlayalı çok oldu. Hayatın dönemlerle yaşandığını da farkettim zamanla. Yaşanılan her duygu zamanla eskiyip, yerini yeni olanlara bırakıyor. Buna seviniyorum işte. Yoksa bir ömür aynı duygularla yaşlanıp giderdim ben.

    Mevsimler gibi yaşıyorum hayatımı. Ard ardına geliyor yaşayacaklarım. Sırası geldikçe yaşanıyor. Yaşadıkça gerekiyorsa üzülüyorum, gerekiyorsa unutuyorum, unutamadıklarımı zaman alıp götürüyor zaten. Bazen mutlu olup, bitmez tükenmez sanıyorum herşeyi. Bitmez dediklerim şeyler tıpkı her güzel şey gibi zamanı geldikçe, ya da yaşandıkça yitip gidiyor. İşte buna da “hayat” diyorlar, ne güzel.

    Neyse Şubat ayındayız ya biz, sanırım Şubat size bir şeyi anımsatmıştır hemen. Bana göre Şubat’ın iki özelliği vardır. İlki on iki aydan en kısa oluşu ve maaş gününün en çabuk gelişi nedeni ile hepimiz severiz bu ayı. Sonra girişimci ruhunun doruklarında bir Amerikalı’nın icat ettiği “Sevgililer Günü” denen bir gün vardır ki, bu da tüketmeye son derece meraklı insanoğlu için, bu günleri hakkı ile yaşamanın keyifli bir yoludur. Aklımdayken yazayım, yazayım ki biline, ben anneler günü, babalar günü ve sevgililer günü denilen bu tüketim günlerinden oldum olası nefret etmişimdir. Özellikle anneler ve babalar günü denilen saçmalığa hiç dayanamam. Babası olmayan küçük bir kızın ya da annesini hiç tanımamış genç bir delikanlının ne düşüneceği, kendini nasıl hissedeceği, nasıl burkulacağı, hiç aldırmıyormuş gibi durupta aslında gizlice ağladığını filan düşünmek beni inanılmaz yaralar.

    Gerçi ben şimdiye kadar ki hiç bir sevgililer gününde bir hediye aldığımı hatırlamıyorum. Bu da ayrı bir konu. Belki de o zamanlar bu kadar popüler bir gün değildi bu 14 Şubat, ya da tesadüftür ki hep o günlere denk gelen zamanlarda sevgilim yoktu, veyahut son ihtimal olarak benim sevgililerimde iş yoktu. Sanırım bu günden nefretimi de buna bağlayabiliriz. Belki olağanüstü bir şey olur, bu yazımı tesadüfi olarak okuyan eski bir sevgilim bu sevgililer gününde çiçek yollar bana cesurca. Eski günlerin anısına!

    Bir keresinde, sanırım bir kaç sene evvel eşim bana bir yüzük almıştı. Karı kocanın bu günde birbirine hediye almasını da komik buluyorum zaten. Çünkü adı üstünde, Sevgililer Günü. Bırakalım da sevgililer tüketsin bu günü. Biz karı kocaların tüketecek 365 günü var zaten, aç gözlülük yapmamıza gerek yok, değilmi ama.

    Özetle; sevgilisi olan, kendini sevgili gibi hisseden herkese mutlu, sürprizli, heyecanlı ve unutulmaz bir gün diliyorum.

    Demet Eşrefoğlu Vardar
    Şubat 2006
 
 

Bu site Lidya.Net tarafından hazırlanmış ve yayınlanmaktadır © 1998-2012. Bu sitede yayınlanan yazılar, kaynak ve yazarı belirtilmek kaydıyla kullanılabilir.
İçerik sağlayıcı paylaşım sitesi olarak hizmet veren AnneCocuk.com adresimizde 5651 Sayılı Kanun'un 8. Maddesine ve T.C.K' nın 125. Maddesine göre TÜM ÜYELERİMİZ yaptıkları paylaşımlardan ve yazdıkları yazılardan kendileri sorumludur.
AnneCocuk.com ile ilgili yapılacak tüm hukuksal şikayetler iletişim linkinden iletişime geçildikten sonra en geç 2 (iki) gün içerisinde ilgili kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde tarafımızca incelenerek, gereken işlemler yapılacak ve size geri dönüş yapılacaktır.