• SEN BENİM TOZUMU YUT

    Evet yaşlanıyorum ben artık. Saçlarımın en ücra köşelerinde de olsa beyazlarım var, bir kaç tane. Daha sık boya ister oldu. Eskiden özgürce sele serpe salıverdiğim, karşı cinste dokunma hissi uyandıran ipek saçlarım şimdi bir tokanın esiri olup, ensemde kımıltısız öylece durur oldular. Eski bir sevgilimin “senin saçlarına parmaklarımı takıp, öylece saatlerce kalabilirim” dediğini anımsıyorum.

    Güneş arsızca gözüme girdiğinde ve ben ürkekçe gözümü kıstığımda, göz kenarlarımım kırıştığını farkediyorum. Tırnaklarım eskisi kadar kuvvetli değil artık. Aslanın pençesindeki tırnaklar kadar sertken, şimdi ümitsizce ikiye ayrılıyorlar. Artık sevişirken daha çabuk yoruluyorum. Orgazmdan sonra sigara da içmiyorum. Çünkü sigarayı bıraktım ben. Fantezilerim edeplenmiş gayrı. Partnerimi yormayan fantezilerle yetinir olmuşum. Artık hayal gücüm sınırları zorlamaz olmuş. Heyecan yerine güven beni daha mutlu eder gibi. Vücudum çok belli etmese de hafif pörsüdüğünü saklayamıyor gözlerimden. Ama yinede direniyorum ben yıllara. Neyse, yakın zamanda göğüslerimi yaptırarak, kendimi yenileyecek olmam biraz huzur veriyor bana!

    Ayna ile her gözgöze gelişimde cilveleşmek yerine, hesap sorar gibi bakar olmuşum. Eskiden bakıp gülümserken kendime, şimdi inceler olmuşum her bir yerimi. Nerem kırışıyor, nerem buruşuyor, ay kaşlarım çıkmış, aman saç diplerim, dişlerim nasıl diye inceleyip duruyorum kendimi. Hemde ümitsizce.

    Artık Ankara ya sabah gidip akşam gelmek gözümü korkutur olmuş. Bisikletle Pendik’e kadar gidersem eğer, popom acıyor maalesef. Ve en korkuncu ise artık yağsız süt içmeye başlamışım. Ne vakit başladım bilmiyorum. Kepek ekmek tadına alışmış damağım. Haftada üç gün balık yer olmuşuz zorla. Ya yüzgeçlerimiz çıkacak yakın zamanda, ya da pul pul olup parlayacağız ailecek! Üç kadeh şarap bile beni çakırkeyf yapıyor olmuş. Şarhoşluğa vurup tatlı edepsizlikler yapmıyorum artık. Yapsam da sınırlarını daha profesyonelce ayarlıyorum. Kocamın kolunda, sarhoşluğumu savuşturuyorum şimdilerde. Başıboş beslenmek yerine proteinine, vitaminine dikkat eder olmuşum, farkına varmadan. Tartıya çıkarken, iç çamaşırlarımla kalmaya dikkat ediyorum, buna çok güldüğüm halde. Bir gram fazlalığa bile tahammülüm kalmamış. Yoğurduma kaşık kaşık keten tohumu atıyorum, yerken yüzüm buruşsa bile.

    Bu arada sigarayı bıraktım ben.

    Bunlar bana “yaşlanıyor muyum?” sinyalleri verdi. Hemen toparlanıp, kendime gelmem gerek dedim. “Hayatı karıştırmam gerek, tozu dumana katmam gerek” diye düşündüm. De nasıl yapacağım bunu!

    Yıllar sonra, annem yaşına gelebilmeyi becerdiğimde “ne kadınmışım ben ya” demek, çocuğumun da “nasıl bir hatunmuşsun sen böyle” demesini istiyorum. Hiç bir zaman hanım hanımcık olacak kadar uslanmamalıyım. Her zaman böyle biraz kaçık, herkesin garip garip baktığı, hatta ben arkamı dönünce “deli mi ne” demelerini istiyorum.

    Daha hayatımda maça gitmedim. Ana avrat, ulu orta küfretmedim. Akla hayale gelmedik, yakası açılmadık küfürleri bağıra bağıra söylemedim. Olmaz, daha yaşlanmak için çok erken. Sesim kısılana kadar takımım için bağırmadım ben, her ne kadar bir takımıma ait bir futbolcu sayamasamda. Şimdiler Evy Lady reklamına çıkan ve bana “peh” dedirten İlhan Mansız’ı bilsem de sanırım artık o bizden değil! Ben daha İnönü sdatyumuna bile gitmemişim. Yuh bana. Onun için bunları yapmam gerek benim. Dedim mi bilmiyorum ama ben sigarayı bıraktım.

    Yasak aşklara düşmem gerek, geçkinde olsa yaşım. Kesmez beni durağan ilişkiler. Biraz acı çekmem lazım. Bir genç kızın kalbi kadar heyecanla ve hızla atması gerek gönlümün. Tırnaklarımı kemirmeliyim, telefonum çalmadı diye. Telefonumda, tuşların sesini keserek gece yarıları, genç kız edasında mesajlar yazmalıyım, beceriksizce. Mailime cevap gelmedi diye, kıpır kıpır olmalı içim. Yarım kalmışlık duygusu ile yaptığım her işte kusur aramaya devam etmeliyim. Yani kendimi didiklemeye devam etmeliyim. Beni Selim gibi hırpalayarak, doyasıya ve ölesiye sevecek biri girmeli hayatıma. Benim de en uzun gecelerim olmalı.

    Demişmiydim sigarayı bıraktım diye?

    Aldoux Huxley’in dediği gibi; Hayatta ya tozu dumana katarsın, ya da tozu dumanı yutarsın. Ben tozu dumanı yutacak kadın mıyım? dedim içimden usulca. Ama tozu dumana katacak kadar da gücüm ve cesaretim varmı bilmiyorum. Bir şey yapmam gerek. Bir öncekinin kaldırdığı tozun dumanın içinde aksırıp tıksıracağıma, kendimin tozuyla milleti öksürtmeyi yeğlerim ben. Öksürmek deyince, sigarayı bıraktım, biliyormusunuz.

    Yapmadıklarımın pişmanlığını duyumsamak yerine, yaptıklarımın utancı daha az üzer beni. Trafikte daima sol şeritten gitmeliyim ben. Sağlamalı, sollamalı, makas atıp, ardımdan küfür ettirmeliyim. Bıçkın, maganda hatta küstah bir erkek şoförün tacizini ustaca atlatıp, sol elimi camdan çıkararak, orta parmağım marifetiyle yaptığım malum işaretle “hoşçakal, sen benim tozumu yut” demeliyim. Onun şaşkın ve pörtlek bakışları altında karışıp yitmeliyim arabaların arasında.

    Bilinçaltımın mı? yoksa yaşlandığımın mı belirtisi bilemem amma her gece rüyamda çocukluğumu, okul yıllarımı görüyorum. Rüyalarımda sınava giriyorum, okulu asıyorum, bahçede oynuyorum, duvardan atlıyorum, elimde koskocaman bir topla merdivenlerde otururken görüyorum kendimi. Rüyalarımda da olsa gençliğimle uğraşmaktan yoruldum artık. Niyeyse rüyalarımda bile yaşlanmıyorum ben.

    Kararlarımdan vazgeçmemek uğruna, ne pahasına olursa olsun gerçekleştirmek uğruna, eskiden anneme babama yaptığım eziyetleri düşününce içim sızlıyor, gizlice utanıyorum. Kızımın bana çekmemesi için geceler boyu dua ediyorum. Oysa şimdi, planlarımın olabilirlik yüzdesine itibar eder olmuşum. Genç, taze, kıpır kıpır bir kızken, geceleri evden çıkarken saati geriye alır çıkardım. Babam tuvalete kalktığı vakit, hep yanlış saate bakardı. Oysa şimdi sık sık saatime bakar olmuşum, vakit geçsinde evime gideyim diye. O canım saate yaptığım eziyetleri anlatamam ben. Halâ ısrarla ve bana rağmen çalışıyor ve halâ salona her girişimde bakıp gülümsüyorum nazlı nazlı sallanan zincirine, ahenkle bir sağa bir sola giden topuzuna.

    Bana ne olacak yerine, kızıma ne olacak endişeleri almış, her anne gibi benide. Kendimi değil başkasını düşünür olmuşum. Yaşlanmışız ki, kocam tansiyon hapı içer olmuş. Abla ve teyze diyenlere sinsice bakıyorum. Hadi küçüklerin teyze demesi viz gelip, tırıs geçse de, yaşdaş sayılabileceklerimin abla deme küstahlıkları beni öfkelendirir olmuş. Bu arada demişmiydim, sigarayı bıraktım ben.

    Biraz daha genç olsaydım eğer, ya da cesur, kocamın gençleşme sevdası hastalığına tutularak aldığını düşündüğüm yeni motoruna binmeyi öğrenecektim. Arkasında yol almak, rüzgarımı kestiği için binmemeyi tercih ediyorum, çocukca bir kıskançlıkla. Çok feminen bir kadın olmama rağmen, erkeksi şeyler yapayım istiyorum nedense.

    Gençken, sevgililerime göre sık sık değişen “kişiliksiz” müzik zevkim, artık kendi yolunu bulmuş. Geçte olsa ne mutlu bana. Sevdiğim müziği bağır çağır dinleme cesaretini gösteriyorum artık. Rakı kokan, pis bir arabeskin kemanından da, Paris’ten gelen Joseph Hector Fiocco’nun CD’sinden de zevk alıyorum. Her ne kadar eşim ustaca sakladığı alaycı üslubu ile “müzikte evrenselliği yakalamışsın sen ya” dese de, ben kendi tarzımı bulmuşum bile. Yaşamımla, giyimimle, hayata bakışımla, olayları algılayışımla, ilişkilerimle bir stil yaratmışım kendime. İyi veya kötü bilemem amma ben daha çok ben olmuşum son dönemlerde. Ankara da, bir bayram sabahı kendi yatağımda uyandığımda aldığım bir dolu kararım var. Değişme, yenilenme periyodum geldi benim. Kabuk değiştirir gibi yenilenmem gerek. Herşeyim yeni olmalı, gıcır gıcır, el değmemiş, göz değmemiş.

    “Kadın dediğin ruh çalkantısı çok olurmuş” tan yola çıkarak (Bakınız: annecocuk.com/köşe yazıları/pencere Eylül 2003 ) yine devam ediyor zıp zıp ruh hallerim. Cidden tıpkı bir yoyo topu gibi-gidip gelen, kararıp-aydınlanan, sararıp-solan, hüzünlenip-coşan, ağlayıp-gülen, haykırıp-susan ruh hallerim değişmemiş. Yine aynı Demet olarak devam ediyorum hayatıma. Evet, hakikaten kadının garip ruh halleri olmalı var oldukça. Öyle sıradan, durağan, bildik ruh halleri ile yaşamamalıyız biz kadın cinsi. Şaşırtmalı, kızdırmalı, sevindirmeli, öfkelendirmeli, hayattan bezdirmeli, kışkırtmalıyız daima. En azından yıllara karşı kaybetmediğim en önemli özelliğimin bu olduğunu farkettim. Hayat bildik tempo ile geçerken ve her geçen günle birlikte biraz daha durağanlaşırken, benim ruhum saklanmış bir köşeye ve uslanmamış. Bedenim, ara sıra da bir limanın sakinliğini özlese de, ruhum dalgalı denizlerde yol almak ister daima.

    Dans pistine çıkmak için, ilkin başkalarının çıkmasını beklemeyeceğim artık. İlk ben çıkmak istiyorum, cebimde sakladığım, avucumda sıkı sıkıya tuttuğum düşlerimle.

    Elbette tüm bu garip hallerimin sigarayı bırakmış olmamla bir alakası olmadığı gibi, fotoğrafların da değindiğim konuyla pek bir alakası yok. Canım istedi sadece!

    Demet Eşrefoğlu Vardar
    Kasım 2005, İstanbul

 
 

Bu site Lidya.Net tarafından hazırlanmış ve yayınlanmaktadır © 1998-2012. Bu sitede yayınlanan yazılar, kaynak ve yazarı belirtilmek kaydıyla kullanılabilir.
İçerik sağlayıcı paylaşım sitesi olarak hizmet veren AnneCocuk.com adresimizde 5651 Sayılı Kanun'un 8. Maddesine ve T.C.K' nın 125. Maddesine göre TÜM ÜYELERİMİZ yaptıkları paylaşımlardan ve yazdıkları yazılardan kendileri sorumludur.
AnneCocuk.com ile ilgili yapılacak tüm hukuksal şikayetler iletişim linkinden iletişime geçildikten sonra en geç 2 (iki) gün içerisinde ilgili kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde tarafımızca incelenerek, gereken işlemler yapılacak ve size geri dönüş yapılacaktır.