• BU SANA AŞŞŞK MEKTUBU

    Bana aşk mektubu gönder demiştim bir zamanlar. Ama sen yazmadın nedense. Belki de yazamadın. Ben yazayım istedim. Öyle bir aşk mektubu yazayım istedim ki, aklımdan geçen, geçmeyen, aklıma uğramayan, hayalimde bile olmayan herşeyi dökeyim diye çabaladım buraya. Beni nasıl bir anda, evet sadece bir anda örümcek ağına dolanan kelebekler gibi çaresiz bıraktığını anlatayım, diye uğraştım. Nasıl boşu boşuna çırpındığımı anlatmak istedim. Nasıl kurtulamayacağımı bile bile çaba harcadığımı söyleyim dedim.

    Farkettin mi bilmiyorum, kalbim gözlerinde kaldı son gidişinde. Sen uzaklaşırken kaldığım şehirden, ben de arsız, şımarık küçük kızlar gibi ağlamak istedim. Ağlamadım. Belki de ağlayamadım ama tüm yol bayunca yağmur yağdı bana inat. Huzursuzca gülümsedim.

    Sen arabamdan inerken, arkandan bakıp, sarılmak “gitme” demek istedim. Gitmemen, bir gece daha kalman için, bir gece daha kollarında huzurla uyumak için de yalvarmak istemedim ölesiye ama yapmadım.

    Ne güzel bir geceydi. Tadı damağımda kaldı, kokunda omuzlarımda. Evet senin de dediğin gibi ben bir eşşeğim. Çünkü aklımda hep sen varsın. Evet haklısın ben bir eşşeğim ki, hep senin kollarında olmak istiyorum. Diyorsun ya “tenin tatlı senin, sanki şeker katılmış gibi” şimdi senin öptüğün yerleri ben öpüyorum, dudak izine rastlamak için. Belki kollarımda bıraktığın tada rastlarım diye uğraşıyorum. Yıkanmadımki kokun bedenimden akıp gitmesin diye.

    Şimdiye değin hiç bu kadar güzel öpmemişti kimse beni. Beni öpenler sadece dokunmuşlar dudaklarıma, oysa sen beni öptün, hem de öyle bir öptün ki başkası öpsün istemiyorum artık. Başka dudakların tadı kalmasın, hep senin dudaklarını özleyim. Bana nasıl öpüleceğini gösterdin. Şimdi dilim dudaklarımda geziniyor, senin dilinden bir iz bulur ümidi ile. Sen beni öperken ağzım ekşidi, kulaklarımın arkası karıncalandı. Dudakların hep bende kalsın istedim ümitsizce.

    Ne güzel yağmur altında yürüdük senle. Usulca belimi kavradın. Sanki dokunmandan ürkecekmişim gibi hassastı ellerin. O kocaman ellerin nasıl bu kadar nazik olabileceğine şaşırdım. Yapraklardan usulcana kayan damlaları seyrettik farkında olmadan. Onların yaprağın üzerinden nazlı nazlı süzülüp, hızla toprağa karışması gibi benim de içim karıştı seni dinlerken. Gözün gözüme geldiğinde küçük zerreciklere ayrılacakmışcasına gerildim. Dağın tepesini esir almış bulutlara baktık birlikte, dalgın dalgın. Dilimizde bira tadı kaldı farkında olmadan. Öylesine bir yalnızlık diledim ki bize, o bulutlar gibi ırak olmalıydık herşeye, herkese.


    Ne güzel içtik seninle o gece. Rakının yakışabileceği tek erkeğin ancak sen olabileceğine karar verdim hemencecik. Kafanı geriye atarak kadehin dibine her ulaştığında, kadehdeki rakın olmayı diledi ruhum. Sarhoş olmak için içtim ard ardına. Sen “içme, yavaş iç” dedikçe sarhoş olmak istedim ölesiye, farkında olmasanda. Sarhoş olup kollarına atılmak, beni sevmen, bana dokunman, benimle sevişmen için zil zurna, körkütük sarhoş olmak istedim. Bütün gece konuştuk ordan burdan. Arada bir yanan şöminenin ateşine takıldı gözlerim. Sen anlatırken, aklımda hep nasıl sevişeceğin vardı. Hiç dinlemedim senin anlattıklarını, affet beni. Çatalını peynire her batırışında, bardağını ağzına her götürüşünde kıskançlıktan delirdim elimde olmaksızın. “Sen anlat birazda” dedin bana. Yıllar öncesinden bahsettim, aklım başka yerdeyken. Neler yaptığımı anlattım umursamadan.

    Sen konuşurken sözünü kestim “hadi seviş benle” diye. Baktın gözlerime derin derin. Rakını bitirmek istedin “bırak kalsın, hadi gidip sevişelim” dedim usulcana. Sesimi duydunmu bilinmez ama bir dikişte bitirdin henüz doldurulmuş rakını. Rakındaki buzlar, bardağın dibinde öyleyece yapayalnız kaldılar bir anda.

    Usulca ama sendeleyerek kalktım masadan. Farkettim ki, senin yanında sarhoş olmaktan korkmamışım. Beni koruyacağını, kollayacağını bilmişim. Elimden sımsıkı kavradın, tıpkı lisede yeni çıkmaya başlamış genç çocuklar gibi. Hayallerimdeki gibi sırtında taşıdın, seni özleyen bedenimi. Yol boyunca kahkahalar attım, indir beni diye.

    Evet bu bir aşk mektubu. O yüzden böyle yazıyorum sana. Bir aşk mektubu olduğunu bilerek okuman için. Şimdi her an aklımda ve rüyalarımdasın. Başımı yastığa koyduğumda sen geliveriyorsun aklıma.

    Odaya vardığımızda, sana fırsat bırakmadan öptüm seni, bunun için de affet. Sonra dokundun bana, hani hayran olduğum o kocaman ellerinle. Nasıl ustaca dokundular bana. Nasıl akıllıca gezindiler tüm bedenimde. Gecenin zifiriliğinde bilmediğim bir kuşun sesi ile seyrettim karanlığı. Ama yanımda sen vardın. Tenin her tenime değişinde bir kuş olup uçmak istedim, taa çok uzaklara.

    Bakışların deldi geçti bakışlarımı. Senin gözlerinde uyumak istedim tüm gece. Nasıl bir geceydi tam hatırlamaz oldum artık. Belki ruhum o yüksek tepenin üzerindeki bulutların kollarındaydı, ben farkında olmadan. Ben artık senin olmuşum, bilesin. Bilesin ki ona göre davranasın sen bana. Üzmeyesin beni, kırmayasın sakın ha.

    Kucağımda gazete, dolaşırken satırların arasında, yine aklımda sen varsın. Elimde tahta kaşık, yemeğimi karıştırırken yine seninleyim ben. Şimdi başım dönüyor. Gözümü her kapadığımda, senin benim sevgilim oluşunu hayal ediyorum. Terinin terime karıştığını biliyorum anılarımdaki hayallerde. Bak bu bir aşk mektubu, biliyorsun değilmi. İlk defa yazıyorum ben bunu. Hani Nazım karısı Piraye için yazmıştı ya, ben de kıskanmıştım. İşte ben de yazdım sana. Hiç yazmadım kimseye ve hep bekledim. Belki de bu satırları yazarken biraz, belki de birazdan fazla sarhoşum. Yine tenim seni istiyor. Dudak çevrem senin ıslaklığını özledi.

    Bir tarafın hep bende kalsın istiyorum. Tenime senden bir şey kazımalıyım, ölene kadar kalsın diye. Belki seni hatırlatan bir kelebek dövmesi yaptırırım sol omzuma, çığlıklar atarak.

    Parmaklarımı diğer elimin parmaklarına geçirirken, tenim bir tek seni arzuluyor ne yazıkki. Salonumdaki koltuklarımda oturan herkes konuşurken ordan burdan ve içkilerini yudumlarken, aklımdaki tek kişinin sen oluşu korkutuyor beni. Ama bilirsin ki ben “korkuyu” severim. Beni korkut, ürküt, ruhumu darmadağın et istiyorum.

    O zaman belki doyarım sana ve alışırım. Diyorum ya ben deliyim biraz.
 
 

Bu site Lidya.Net tarafından hazırlanmış ve yayınlanmaktadır © 1998-2012. Bu sitede yayınlanan yazılar, kaynak ve yazarı belirtilmek kaydıyla kullanılabilir.
İçerik sağlayıcı paylaşım sitesi olarak hizmet veren AnneCocuk.com adresimizde 5651 Sayılı Kanun'un 8. Maddesine ve T.C.K' nın 125. Maddesine göre TÜM ÜYELERİMİZ yaptıkları paylaşımlardan ve yazdıkları yazılardan kendileri sorumludur.
AnneCocuk.com ile ilgili yapılacak tüm hukuksal şikayetler iletişim linkinden iletişime geçildikten sonra en geç 2 (iki) gün içerisinde ilgili kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde tarafımızca incelenerek, gereken işlemler yapılacak ve size geri dönüş yapılacaktır.